Liglerin başlamasıyla, futbolda yabancı oyuncu sınırlaması tekrar gündeme geldi.
Aslında bu konu futboldan ve ekonomiden anlayan herkes için tartışmaya açılmayacak kadar basit bir meseledir.
Tane tane anlatalım…
Hiç romantik tanımlara girmeye gerek yok. Günümüzde profesyonel futbol ekonomik bir uğraştır.
Bu ekonomik faaliyet düzeninde futbol halka sunulan bir hizmettir. Futbolcu üründür. Ürünü alan futbol takımları ise müşteridir. Ürünü satan futbolcu menajeri ise tedarikçidir.
Ürünü işleyip maç olarak halka sunduğunda futbol takımları tedarikçi olur, halk müşteri olur. Bu roller duruma göre sıklıkla değişir.
Ekonomi biliminin ilk ilkesi şöyle der: Tedarikçi malını yüksek fiyata, müşteri de malı mümkün olan en uygun fiyata almak ister.
Buradan şu sonuç ortaya çıkar: Tedarikçi konumunda olan Türk menajerler pazarlık gücünü ve market payını kaybetmemek için yabancı sınırının gelmesini isterler. Bu isteği yerli oyuncular da destekleyebilir. Bu onların doğrusudur ve bunu istemeleri mantıklıdır.
Yabancı sınırının gelmesiyle Türk menajerler ve oyuncular kalite kontrol ve fiyat belirleme gücünü ellerinde tutarlar. Buna piyasada tedarikçi gücü denir. Yabancı alternatif olmazsa sayısı kısıtlı yerli ürün daha yüksek fiyata satılır. Arz az, talep çoksa fiyat artar. İşte bu da ekonominin ikinci ilkesidir. Atalarımız bu ilkeyi ‘Su az, susayan çoksa kavga çıkar’ deyimiyle yüzyıllar öncesinden bize bildirmişler.
Birkaç istisna ve şanslı durum hariç her yasakçı zihniyet sektördeki kaliteyi düşürür. Tedarikçiyi zengin eder. Müşteriyi fazla parayla az kaliteye mahkum eder.
Bu denklemde kulüpler müşteridir ve müşterinin doğal olarak sınıra karşı çıkması gerekir. Bu bütün başkanların camialarına karşı görevidir. Çünkü kulübün çıkarına olan durum budur.
Müşterinin (kulübün) görevi farklı alternatif ve imkanlar arayarak kendi pazarlık gücünü yükseltmektir. Atalarımıza dönersek, müşterinin görevi suyun az olduğu yerde fazladan su kuyusu aramaktır.
Dolayısıyla güçlü ve akıllı müşteriler (kulüpler) fiyatların düşürülmesini, kaliteli alternatifin çoğalmasını talep etmelidir. Hatta tedarikçinin (menajerlerin) birçok yeni tedarikçi ile mücadele etmesini isterler ki kendiler için en uygun teklifi alabilsinler.
Akıllı menajerler fırsatını bulduklarında bir oyuncu için takımları birbirine düşürür ve fiyatı yükseltirler.
Akıllı kulüplerin de menajerleri birbirine düşürecek her fırsatı değerlendirmesi gerekir. Bunu yapmaları kulübe fayda sağlar. Bu da ancak elinizdeki alternatiflerin çoğalmasıyla olur.
Bu bağlamda günümüzde hâlâ yabancı oyuncuya yasak getirilmesini isteyen bir kulüp yöneticisi varsa bunun 3 nedeni olabilir.
A) Ekonominin e sinden anlamıyordur.
B) Uluslararası bağlantıları ve scouting yetkinliği yoktur, işin kolayına kaçıyordur.
C) Farklı çıkarları vardır.
Bununla beraber ülkemizin yol geçen hanı ve kalitesiz yabancı çöplüğü olmasının da önüne geçilmesi gerekir. İşi bilen spor yöneticileri için bunu sağlamak basittir. Bazı giriş kontrolleri, kalite ve fiyat kriterlerini koymak yeterli olacaktır. Ama yasakçı bir zihniyet hem futbol bilimi hem de ekonomi bilimi adına çağdışıdır.
Durum bu kadar açıktır.
‘Ülke futbolunun gelişmesi ve futbolcu yetiştirmemiz için sınır koymak şart’ gibi temelsiz söylemlerin arkasına saklanmaya gerek yoktur. Bunlar bilimsel altyapısı olmayan popülist söylemlerdir.
Önceki yazılarımda bu konulara çokça değindim. Türkiye’nin 10/1’i büyüklüğündeki Sırbistan’dan ortalama 400 oyuncunun yurtdışında oynadığından bahsettim.
Ülke de sporun ve futbolun gelişmesi için profesyonel kulüplerin değil, amatör spor ve sporcuların gelişmesi ve desteklenmesi gerektiğinden bahsettim.
Bu iş VAR’a bırakılmayacak kadar açık ve nettir. Önemli olan futbolu yönetenlerin niyeti ve zihniyetidir.