Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) dün aldığı kararla bu sezon Süper Lig’den düşmeyi kaldırdı. Futbol yorumcularına ve spor dünyasının kanaat önderlerine baktığımda çoğunlukla bu kararın yanlış ve yanlı olduğu görüşü hakim. Birçok kesim bu karara tepki gösterdi.
Bu tepkinin en önemli nedeni TFF’nin kararı açıklayış şekli, açıklama içeriği ve zamanlaması. Önemli bir karar alelacele alınmış zoraki bir kararmış gibi duyuruldu. Belki de tepkilerin esas nedeni buydu. Tepkilerin yanlış veya eksik bilgilendirmeden kaynaklandığını düşünüyorum.
Twitter’dan beni takip edenler, biraz geriye giderlerse, 1 Nisan 2020 günü yaklaşık 4 ay önce ‘ligden küme düşmenin kaldırılması’ meselesini Türkiye’de gündeme ilk getirenlerden birisi olduğumu görecektir.
Kendimce neden bu meseleyi önemli gördüğümü anlatmaya çalışayım.
Öncelikle dün alınan kararı detaylı incelediğimizde gözlerden kaçan daha önemli bir konu var.
Bunu atlamamak ve iyi anlamak gerekir.
Bu karar basit ve geçici bir ‘küme düşmeyi kaldırma’ kararı değil. TFF’nin Süper Lig’in yapısını değiştirdiği önemli ve 'şimdilik' kalıcı bir karar. İşin aslında alınan karar, Süper Lig’de mücadele eden takım sayısının 18’den 20’ye yükseltilmesi kararıdır. Sadece 1 senelik değil, kalıcı bir değişikliktir. Alınan ve üzerinde durulması gereken esas önemli karar budur.
Böyle köklü ve radikal bir değişiklik yaparken, geçiş dönemlerinin yaşanması ve bu döneme özel istisnaların konulması gayet normaldir. ‘20 takımlı lig için bu sene sadece son sıradakini düşüreceğiz, 16. ve 17. ligde kalacak’ denilmesi beklenemezdi. Esas haksızlık bu olurdu. Zaten son 3 sıradaki 3 takımın da ligi eşit 32 puanla bitirdiğini unutmayalım.
Covid19’un olumsuz etkilerini de göz önüne alınca sadece 1 seneye mahsus olmak üzere 20 değil de, 21 takım ile mücadele edilmesine karar verildi. Önümüzdeki sezondan sonra 20 takım ile devam edilecek.
Yani işin özünde TFF son 3 takıma ‘kıyak’ yapmadı. Sadece ligde mücadele edecek takım sayısında değişiklik yaptı. Ligin yapısını değiştirdi.
Eleştirilere katıldığım nokta ise; TFF’nin bu süreci birçok konuda olduğu gibi yine çok kötü yönetmesidir. Ne bir ön bilgilendirme, ne detaylı bir açık oturum, ne bir medya önünde sunum... Hiçbir ön bilgilendirme yapılmadan karar açıklandı. Bu bir hataydı. TFF gibi bir kurumun iletişim departmanı var ve bu tür köklü değişikliklerin halka, taraftara ve spor medyasına detaylı bir şekilde anlatılması, sunumlar hazırlanması, artılarının ve eksilerinin tartışılması ve gerekirse kamuoyunun ikna edilmesi gerekirdi. Bunlar yapılmazsa eleştirilirsiniz, bu gayet normaldir.
Peki 20 takımlı bir lig iyi midir? Tartışmamız gereken ve eleştiri yapacaksak eleştirmemiz gereken nokta burasıdır.
Şimdi gıpta ile baktığımız, özendiğimiz, bütün spor yorumcularının övdüğü ve örnek gösterdiği Avrupa’nın en iyi ve en değerli 5 futbol ligine göz atalım. İngiltere Premier Lig, İspanya La Liga, Almanya Bundesliga, İtalya Serie A ve Fransa Ligue 1.
İlgili ve bilgili futbolseverler sanırım ne demek istediğimi çoktan anladı. Örnek almaya çalıştığımız bu 5 ligin 4’ünde takım sayısı 20. (Almanya hariç) Demek ki 20 takımlı bir ligin gayet modern ve yönetilebilir bir sistem olduğu karşımıza apaçık çıkmış oldu. Dolayısıyla ligin 20 takıma çıkmasını eleştirmek yersiz. Bu bir tercihtir ve TFF böyle ‘yeni’ bir tercih yapmıştır.
Peki bunun etkileri ne olacaktır? İlk akla gelen tabii ki daha sıkışık bir fikstür.
Ancak; İngiltere Premier Lig’den övgüyle bahseden yorumcuların yıllarca ‘adamlar haftada 2 maç yapmaya alışmış, bizimkiler tembel’ derken, şimdi ‘fikstür çok sıkışık oldu’ demelerini samimi bulmuyorum.
Buradaki mesele futbolcunun kendisine ne kadar iyi baktığıyla ilgili bir meseledir. Beslenmesine, uykusuna, dinlenmesine ve antrenmanına profesyonelce dikkat eden her futbolcu haftada 2 maçı rahatlıkla ve sağlıklı bir şekilde oynayabilir.
Yayın gelirlerine bakınca da 20 takımlı bir ligin futbol kulüplerine daha fazla gelir getirmesi beklenir. Bunun matematiği çok basittir. Futbol maçı bir üründür. Basit örneklerle açıklamam gerekirse; 5 ürünü 10 liraya satarken, 10 ürünü daha fazla fiyata satarsınız. Çünkü yayıncı da izleyiciye daha fazla ürün ulaştırdığı için daha fazla kazanç sağlama şansına sahip olur. Daha fazla takım demek, daha fazla taraftar yelpazesi demektir. Böylece ürünü satabileceğiniz taraftar çeşitliliği ve sayısı çoğalır. Geçmiş uygulamalara bakarsak bu dediğimi doğrulayan verilerle karşılaşırız. Örneğin, 2004 senesinde 18 takımdan 20 takıma geçen İtalya Serie A bir sonraki senenin yayın gelirinde %32 artış sağlamıştır. Aynı şekilde Fransa’da 20 takımlı lige geçtiğinde ertesi sene yayın gelirlerinde %28 artış olmuştu.
Tabii ki bu dediğim marka değerini oluşturmuş, kurumsallaşmasını sağlamış, şirketleşmesini tamamlamış özerk ve iyi yönetilen ligler için geçerlidir. Eğer gelen bir ‘emirle’ sorgusuz sualsiz yayıncı kuruluşa milyonlarca Euro indirim yapıyorsanız, ligin marka değeri için kolektif hiçbir çalışmanız yoksa, tabii ki spor biliminin ‘bilimsel doğruları’ sizin için doğru olmayabilir. Daha kendi takımına forma sponsoru bulamayan, evrensel futbol dünyasıyla bağı kalmamış, yayıncı kuruluştan gelen hazır para dışında takımına hiçbir katma değer katkı ve gelir sunamayan kulüp yöneticilerinin, ‘yayıncı kuruluştan daha az para alacağız’ şikayetleri kaçınılmaz olur. Bu apayrı bir konudur ve bunun 20 takımla ilgisi yoktur, beceriksiz yönetimlerle ilgisi vardır.
Bu kararın bir başka önemli getirisi, maç sayısının fazlalığıyla doğru orantılı olarak takımların kombine, loca ve maç günü gelirlerinin artacak olmasıdır. Takımlar stadyumları daha fazla kullanacaklar ve dolayısıyla 6 ekstra maç için bilet kesme ve gelir elde etme şansına erişeceklerdir. Bu dediğim durduk yere olmaz. Emek ister. Bilgi ister. ‘Maç günü gelirleri’ nedir bilmeyen bir kulüp başkanının, 3-5 ay sonra değişecek dernek yöneticilerinin yapabileceği basit işler değildir. ‘Maç sayımız ve giderimiz arttı ama taraftar sayımız artmadı’ deniliyorsa orada yönetici çuvaldızı önce kendisine batırmalıdır.
20 takımlı ligin bir başka artısı ise genç oyunculara daha fazla şans verilme ihtimalini arttırmasıdır. 21 takım demek daha fazla maç demektir. Buna UEFA ve Kupa maçlarını da ekleyince, takımların kadro derinliği hayati önem kazanacaktır. Borç batağındaki takımların yeni transferler yapmak yerine kadro derinliğini ‘mecburen’ de olsa genç oyuncularla oluşturmaya çalışması kaçınılmaz olacaktır. Tabii ki burada önemli olan oyuncunun yaşı değildir. Yeteneksiz ama genç oyuncuların şans bulmasının Türk futboluna bir faydası olmayacağı gibi, takımına da zararı olur. Burada konu döner dolaşır yine futbol akademilerine gelir. Yabancı oyunculara milyon Eurolar verirken, futbol akademilerini prefabrik teneke kulübelerden oluşturan kulüplerden genç oyuncu yetiştirmesini beklemek hayalcilik olur. Evet, fazla maç yapmak genç oyuncular için bir şanstır. Tabii eğer kulüplerde yetiştirilen genç oyuncular varsa…
Özetle; ‘çok maç yaptık, oyuncularımız yoruldu, kadromuz yetersiz kaldı’ deniliyorsa orada yönetici çuvaldızı önce kendisine batırmalıdır. Bunun 21 takımla ve fikstürle ilgisi yoktur.
Bu konunun bir de saha dışı boyutu vardır ki saha içi kadar önemlidir. Profesyonel kulüp futbolu artık bir ekonomik faaliyet alanı ve endüstridir. Maçları sadece 90 dk. dan ibaret görmek hata olur. Futbol ekonomisi boyutlarının devasa rakamlara ulaştığı günümüzde bu sektörün direkt etkilediği onlarca yan sektör ve faaliyet alanı vardır. Covid19’un etkileri yüzünden yaklaşık 4 ay bir çok sektör kepenk indirdi ve hiç iş yapamadı. Bir çok esnaf ekonomik olarak çok zor durumda kaldı. Futboldan beslenen birçok yan sektörün tekrar canlanması, iş yapabilmesi, toparlanabilmesi için nüfusları milyonları geçen büyük şehirlerde futbol faaliyetinin devam etmesi ekonomiye önemli bir can suyu olacaktır. Somut örnek vermek gerekirse, Kayseri’de stadın yanında köfte-ekmek satan amca için bile bu karar önemlidir.
Bir de bu işin moral boyutu vardır. Aylarca evlerine kapanan, belki bu süreçte hastanelerde zor anlar yaşayan, sevdiklerini kaybeden halkın tekrar ‘normal’ hayata adapte olabilmesi, moral ve mutluluğunu canlı tutabilmesi için şehirlerinde futbol aktivitesinin devam etmesi faydalı olacaktır.
Sanıyorum ki Türkiye’nin Süper Lig’deki ilk kadın başkanı Berna Gözbaşı’da Kulüpler Birliği toplantısında bu konulara değindi ve herkesi ikna etmeyi başardı. İyi de yaptı.
Uzun lafın kısası, ligi 18 takımdan 20 takıma çıkartmak bir tercih meselesidir. TFF bu tercihi yapma hakkına sahiptir ve bence yerinde bir tercih olmuştur. Tabii ki TFF’nin kararlarında tutarlı ve kalıcı olması gerekir. 2 sene sonra ‘tekrar 18’e indirdik’ denilirse bu işin ciddiyeti ve tadı kalmaz. TFF kendi eliyle Türk futbolunun marka değerine en büyük kötülüğü yapar. Ayrıca yerel yönetimler bu gelişmeyi 'siyasi show' malzemesi yapmamalıdır. Bunları da belirtmek gerekir.
Şimdi üzerinde durmamız gereken konu; bundan sonra bu 20 takımın nasıl yönetileceği, kendi aralarındaki ilişkiler, Türk futbolunun marka değerine katkıları ve Türk sporuna sunacakları katma değerlerdir. Yönet(e)meyen yöneticiler iş başında olduğu sürece takım sayılarının veya hangi ligde olduklarının pek bir önemi yoktur.
Türk futbolu için hayırlı olsun.