Aslında yazının başlığını ‘grassroots’ olarak belirlemiştim ancak güzel Türkçemiz dururken yabancı bir kelime kullanmak istemedim. Bu yazımda özetlemeye çalışacağım konu hakkında detaylı bilgi edinmek isteyen okuyucularımız internette ‘grassroots football’ araması yaparak yüzlerce kaynağa ulaşabilir.
Bu konu futbolun atar damarıdır. Bu damar tıkanırsa, hatta kesilirse vücuda kan gitmez. Kan gitmeyen vücuda ne kadar makyaj yaparsanız yapın, ne kadar süslerseniz süsleyin sonunda er ya da geç ölür.
Türk futbolunda yaşanan temel sorunlardan birisi budur. ‘Ülkemizde futbolcu yetişmiyor çünkü akademiler kötü' demek – ki bu özünde doğru bir eleştiridir - sorunun temeline inmemizi engeller. Elit futbolcu yetiştirmek adına futbol akademileri çok önemlidir ancak o sporcu yetiştirme sürecinin en son halkasıdır.
Sporcu yetiştirme sürecinde ilk ve en önemli halka halkın spora katılımıdır. Bu devlet politikalarıyla olur. Yani bir ülkede halk spor yapmıyorsa bu doğrudan devletin görevini yapmadığını gösterir. Bir ülkede olimpiyat şampiyonları çıkmıyorsa o doğrudan devletin görevini ihmal ettiğini gösterir. Bir ülkede lisanslı ve aktif sporcu sayısı az ise bu devletin sorumluluklarını yeterince iyi yerine getiremediğini gösterir. Halka suç atamazsınız. ‘Halk yeteneksiz’ diyemezsiniz. Birkaç spor kulübünü sorumlu tutamazsınız. Çünkü bu iş anayasamızda devletin görevi olarak belirlenmiş ve belirtirmiştir.
Anayasamızın 59. maddesi halkın spor yapma hakkını güvence altına almıştır. Madde şöyle der. “Devlet, her yaştaki Türk vatandaşının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur.”
Şu serzenişi çok sık duyarız. ‘3 milyon Türkün yaşadığı Almanya’dan yıldız futbolcular çıkıyor, 81 milyon Türkiye’den neden çıkmıyor?’ Olaya yüzeysel yaklaşırsak, iki ülkedeki futbol akademilerden veya futbol kulüplerinin yönetiminden bahsedebiliriz. Haksız da sayılmayız. Elbette bunların da etkileri vardır. Ancak esas sorun ve düzeltilmesi gereken yer halkın aktif spor yapması meselesidir. Semptom ve bulgular arasındaki farkı kaçırmamak önemlidir.
Bunu somutlaştırarak şöyle sorayım. Yaşadığınız mahallede çocukların, gençlerin ve hatta yetişkinlerin gidip futbol oynayabileceği kaç saha var?
Bakın, para vererek kullanacağınız özel işletmeler olan halı sahalardan bahsetmiyorum. Para vermeden, anayasanın size verdiği vatandaşlık hakkını kullanarak özgürce kullanabileceğiniz kaç futbol sahası var?
Haftasonları ailelerin çocuklarını alıp izlemeye, katılmaya gittiği mahalle ligleri var mı?
Cevabı sanırım hepimiz biliyoruz.
Tamam, şimdi biraz ‘yerli ve milli’ olalım ve ‘Devlet her mahalleye futbol sahası yapamaz’ diyelim. Aslında doğruluk payı var, çarpık kentleşme ile ihanet edilen şehirlerde bu tabii ki çok zor olurdu!
İşte o zaman önceki yazılarımda sıklıkla değindiğim amatör sporun önemi ortaya çıkar. Her mahallede bir amatör spor kulübü olabilir, olmalıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nden tutun da Avrupa’ya kadar birçok ülkede bunun çeşitli örnekleri mevcuttur.
Böylece cüzi ve herkesin karşılayabileceği bir kulüp üyelik aidatı karşılığında çocuklar, gençler ve yetişkinler gönlünce spor yapma şansını bulurlar. Bunu desteklemek de yine belediyelerin ve devletin görevidir. Belediyenin görevi Süper Lig’e çıkacak ve pratikte halkın spor yapmasına hiçbir somut faydası olmayan kulüpleri değil, amatör kulüpleri desteklemektir.
İşte Avrupa’nın ve Dünya’nın en başarılı spor ülkelerinin başarısının temelinde bu güçlü ve yaygın amatör spor sistemleri yatar. Amatör sporcu sayıları çok fazladır. Böyle bir spor anlayışında, nitelikten çok nicelik ön planda olur. Amaç katılımın en üst düzeye çıkarmaktır. Grassroots projelerinde isteyen herkesin futbolla tanışması, oynaması amaçlanır. Tabii ki katılımın artması ile rekabet ve nitelik artacaktır. Dolayısıyla nitelikli oyuncu yetiştirmek için çok önemli bir basamak teşkil eder.
Araştırmalar olimpiyat şampiyonlarının çocukluk dönemlerinde haftada en az 25 saat aktif ve düzenli spor yapan çocuklar arasından çıktığını gösteriyor. Bir başka deyişye, spor yapan çocuk sayısı ne kadar çok olursa, ileride yetenek seçimi yapacağımız kaliteli sporcu havuzumuz o kadar geniş olur. Geniş ve kaliteli bir havuzdan seçim yaparsanız, ileride iyi sporcular yetiştirme ihtimaliniz daha çok artar.
Kısacası, girdiler iyi olmazsa, çıktılar da iyi olmaz. Bugün Almanya 3 milyon Türk arasından bir Mesut Özil yetiştirebildi, çünkü Mesut 6 yaşından ilk keşfedildiği 12 yaşına kadar mahallesindeki amatör futbol kulübünde düzenli ve programlı futbol oynuyordu. Alman devletinin kendisine tanıdığı bu fırsatı bulmasaydı, hiçbir zaman keşfedilemeyecekti.
Ayrıca erken yaşta sporla tanışmak ve ömür boyu aktif sporcu olmak ülkedeki spor sevgisini ve kültürünü de geliştirir. Bunun etkileri yıllar sonra bile görülür. Gündüz Tekin Onay’ın bir sözü vardı ‘Grassroots'un içinde yer alan bir çocuk iyi bir futbolcu olabilir, iyi bir teknik adam olabilir iyi bir hakem olabilir, hiçbir şey olamazsa iyi bir seyirci olur’. Doktor, avukat, mühendis gibi toplumun eğitimli kesimlerinden bazı kişilerin bile bir futbol maçında küfür edip şiddet eğilimi göstermesinin altında belki de yeterince aktif bir spor yaşantısının olmaması yatıyordur.