Haklarını yemeyelim, futbol medyası ve futbol kulüpleri son yıllarda birçok kez profesyonellik vurgusu yaptılar. Futbolun ‘profesyonelce’ yönetilmesi konusunda hemfikirler. Böyle bir ilginin olması umut verici ancak ilginin bilgiyle beslenmesi gerekir. Bilmemek ayıp değil, öğrenilir. Ama bilmediğini bilmemek kötüdür çünkü buna gaflet denilir ve cehaletten daha zararlıdır. Futbol kulüplerine baktığımda iki ihtimal görüyorum. Ya ‘profesyonel yönetim’ nedir bilmiyorlar ya da çoğunluğu gaflet içindeler.
Yönetim ve yönetişim ayrımına burada girmiyorum. Önemli bir detay ama kafa karıştırabilir. Belki daha sonra değiniriz. Herkesin anlaması açısından şimdilik sadece ‘yönetim’ kavramı üzerinden gidelim.
Futbol kulüplerinde kavranması gereken ilk nokta kurumsal yönetim ile futbol takımı yönetiminin farklı işler olduğudur. Başkan ve yönetim kurulu üyeleri kurumsal yönetimin parçalarıdır. Bu kişilere sektörde üst yönetim de denir. Sportif direktör, CEO, kulüp menajeri gibi pozisyonlar ise futbol takımının yönetimidir. Bu kişilere idari yönetim adı verilir. Ülkemizde dernek statüsündeki kulüplerde kurumsal yönetim gönüllü veya fahri bir vazife olarak icra edilir. Futbol takımının yönetimi ise profesyonel bir iştir.
Kritik soru şudur: Kurumsal yönetimin başındaki kişilerin görev ve vazifeleri nelerdir?
Aslında bu sorunun cevabı çok nettir, anlaşılmayacak bir durum yoktur. İki temel görevleri vardır. Birincisi, temsil ettikleri kurumun (bu durumda spor kulübünün) vizyonunu, misyonunu belirlemek ve bu doğrultuda kurumsal strateji geliştirmektir. Kurumun amacına uygun ve sağlıklı bir şekilde hayatta kalmasını sağlamaktır. Stratejinin bir parçası olarak yatırım yapılacak alanlar (mesela akademi), ayrılacak bütçeler (mesela transfer bütçesi), sağlanacak kaynaklar (mesela insan ve tesis kalitesi) gibi konular ortaya çıkar. Strateji uzun dönemli bir iştir. Kulübün nihai amaçlarına ulaşması için üst-yönetim tarafından yapılır. Bu bağlamda kavramsal olarak ‘önümüzdeki maçın stratejisi’ gibi bir söylem doğru olmaz. Orada olsa olsa plandan veya taktikten söz edilebilir. Üst yöneticilerin ikinci vazifesi de kurumun belirlenen misyon ve strateji doğrultusunda doğru istikamette ilerleyip ilerlemediğini denetlemek ve kontrol etmektir. Özetlersek üst-yönetimin asli işi idari yönetime yol göstermek ve nezaret etmektir.
Peki futbol takımının idari yönetiminin görevi nedir? Yönetim kurulunun belirlediği stratejik planı, operasyonel planlara çevirip icra etmektir. Yani üst yönetim tarafından kendilerine gösterilen yolda, eldeki imkanları ve kaynakları en etkili şekilde kullanarak ilerleme işi profesyonel yönetimin görevidir. Bu durumda kurumsal yönetim, profesyonel yöneticileri seçen ve icraatlarını denetleyen üst-kuruldur. Yol gösterir, denetler ama o işi kendisi yapmaz! Seçilen profesyonel yönetici de işi yapacak diğer operasyonel çalışanları seçer, hedeflere ulaşmak için onları organize ve kordine eder.
Popüler konularla değinerek bu iki kavramı biraz somutlaştıralım. Mesela; Modern futbol yönetiminde bir futbol kulübünün başkanı veya yönetim kurulu üyesi hangi futbolcunun alınacağına karar vermez, onay verir! Oyuncu ihtiyacını bu işin uzmanı olan profesyonel yöneticiler belirler. Raporlar, izler, elindeki bütçe ve belirlenen hedefler doğrultusunda en iyi alternatifi seçer.
Bir başkan ayrıca futbolcu pazarlığına da aktif olarak karışmaz (tabiki kulübün bütün bütçesini değiştirecek 50-100 milyon euro’luk dev transferlerden bahsetmiyorum). Bu iş, bu işleri yapsın diye maaş verdiği idari yöneticinin işidir. Pazarlığı yönetim kurulunun verdiği direktifler ve limitler ölçüsünde profesyonel yöneticiler yapar. Onay veya onaylamama kısmı üst yönetime aittir.
Hele 100 senelik maziye sahip şanlı ve tarihi büyük kulüplerimizin başkanları, asbaşkanları 3-5 milyon euroluk oyuncu pazarlıkları için bile kalkıp oyuncunun menajerinin ayağına gidiyorsa orada ya bilgisizlik, ya gaflet, ya da ‘zengin bir yetişkinin kendisine oyuncak olarak gördüğü bir kulüp’ vardır.
Tabii ki bazı istisnalar olabilir. Örneğin; kulüp başkanı veya bir yönetim kurulu üyesi 20 sene aktif futbol oynamış, onunla yetinmemiş senelerce profesyonel futbol kulübü yöneticiliği yapmışsa, evet o zaman işin her aşamasında dahil olabilir. Ya da bazen profesyonel yönetici aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olabilir. Örneğin benim çalıştığım dönemde FC Porto’nun CEO’su aynı zamanda yönetim kurulunun da bir üyesiydi. Transferlerde yönetim kurulu üyesi olarak bizzat yer alıyordu. Ancak aynı zamanda futbol takımının maaşlı full-time CEO’su idi. Dünya futbol piyasasını ve takımını en iyi bilen kişiydi. Bazen de tesadüfen bir yönetim kurulu üyesinin işi çözecek kişisel sağlam bağlantıları olabilir, o zaman işe aktif olarak dahil olması normaldir. Bu tür istisnalar olabilir ancak 3 ay önce benzin istasyonu işleten bir adamın, yönetim kurulu üyesi seçildiğinde transferlere karışması, gidip pazarlık masasına oturması gibi bir şey modern futbolda söz konusu dahi olamaz.
Modern futbol ülkelerinde ‘futbol serbest piyasası’ mevcuttur. Sadece işi iyi yapan kişiler futbolla ilgili profesyonel mevki ve makamlara gelir, çünkü işi iyi yapamadığında bütün futbol ailesinin para ve değer kaybedeceğini herkes bilir. Hâl böyle olunca da kulüplerin ayakta kalmaları için hem ekonomik hem de yönetimsel olarak ‘iyi’ olmaktan başka çareleri kalmaz. Ya iyi işler yap, ya kaybol. Motto budur.
Bu durum piyasayı tıpkı ‘görünmez bir el’ gibi düzene sokar. Yok olana acınmaz çünkü ona acımak ve ‘pozitif ayrımcılık’ yapmak, yani haksızca destek olmak iyi yönetilen diğer futbol kulüplerine ceza vermektir. Futbolu geçtim, destek bekleyen onlarca başka spor dalına haksızlıktır. Futbolcudan, antrenöre ve kulüp yönetimine kadar herkesin önünde sadece bu iki seçenek olmalıdır. Borç için bakanı aramanın, iş için milletvekilini tanımanın, bütçe için belediye başkanına yakın olmanın kendilerini kurtarmayacağını bilmeleri gerekir. Bu durum (veya bu korku) modern futbol ülkelerinde futbol kulüplerinin ve paydaşlarının kendilerine çeki düzen vermesindeki en önemli etkenlerden birisidir.
Günümüzde profesyonel futbol kulüpleri müşterilerine hizmet satan, karşılığında para kazanan şirketlerdir. Böyle söylediğimde bazen samimi futbolseverler ve takım taraftarları kızıyor ancak 2020 dünyasında yaşanan gereçeklik budur. Kabul etmemek ve romantik tanımlara sığınmak bu gerçeği maalesef değiştirmez. Profesyonel futbol bir iştir! Nokta! İşini iyi yapamayan ‘şirket’ yok olur. Oyunun kuralı bu olmalıdır.
İyi yönetim için iyi yöneticiler gereklidir. O halde futbol kulubünün başkanı ve yönetim kurulunun en önemli görevi iyi profesyonel yöneticiler bulmak, yetiştirmek ve işi işin ehline emanet etmektir. Bu nokta gömleğin ilk düğmesidir. İlk düğmeyi yanlış ilikleyince arkası yanlış gider. Diğer düğmeleri ne kadar ‘iyi niyetle’ iliklerseniz ilikleyin yanlış yaptığınız gerçeğini değişmez. Profesyonel futbol takımları profesyonel olmayan herkesle acilen ilişkisi tamamen kesmelidir. ‘’Kulübümüzün evladı, yıllardır o görevde, eski futbolcumuz, bizim çocuk…’’ gibi boş lafların profesyonel futbolda yeri yoktur. Futbol gibi dinamik bir sektörde ‘kulübünüzün evladının bir hatasından’ kaşla göz arasında milyonlarca lira zarara uğrayabilirsiniz. Profesonel futbol Ferhan Şensoy’un filmine benzemez.
Arkanızda Milyon Euro’luk zararlar bırakıp ‘Pardon’ diyemezsiniz… Diyorsanız ve bu yanınıza ‘kâr’ kalıyorsa, henüz modern futbol dünyasının bir parçası olamamışsınız demektir.
Futbol Kulüpleri'nin denetlenmesi (?), denetleme yapan yabancı şirketler, ülkemizde buna bakış açısı ile ilgili bir yazı da bekliyoruz. :) selamlar
Çok iyi. Tebrik