Toplumsal kültürümüzde bir konuya çok yönlü yaklaşmak genellikle ihmal edilir. Bazen bir kimsenin insan olduğunu unutur, onun bütün ideal değerleri temsil ettiğine kanarız. Bu şekilde yücelttiklerimize toz kondurmayız. Ama bu tarz tek yanlı düşünceler gün gelir büyük hayal kırıklığıyla sonuçlanır.
İnsanın kendi doğasından kaynaklanan iyi yanları gibi olumsuz özellikleri de bünyesinde barındırabileceğini kabullenmek istemeyiz. Oysa gerçek tam da böyle bir şeydir.
Zaman zaman onun görüşlerinin günümüzde devlet ideolojisine dönüştüğünü düşünürüm.
Bu yazımda muhafazakâr kesimde hemen herkesin “Üstad” diye adlandırdığı Necip Fazıl Kısakürek’in siyasete ilişkin ideolojisine dair kısa bir değerlendirme yapacağım. Onun şairliğini değerlendirmek edebiyat eleştirmenlerinin işi. Üniversite yıllarımda onun Kaldırımlar, Çile ve Sakarya şiirlerinden derinden etkilendiğimi de itiraf etmeliyim.
İdeoloji sözcüğünü bilerek kullanıyorum. Çünkü N. Fazıl’da akılcı, bütünlük ihtiva eden bir felsefi düşünce bulamazsınız. Onda daha çok savrulmalar ve çelişkiler buluruz. Ama düşünce dünyasının en önemli özelliği, akılcı şekilde açıklamaya gerek görmediği önyargıları ve sabit fikirleridir. O, soğuk savaş döneminde hızlı bir “antikomünisttir”.
N. Fazıl’ın Sultan Vahdettin ve Abdülhamit Han hakkında yaptığı gerçeklikten kopuk, tarihi verilerle uyumsuz görüşleri sadece gelenekçi dindar kesimleri değil sağ milliyetçi gençleri de yanlış yönlendirmiştir. Onun kitaplarını ölçü alırsanız sağlıklı bir tarih ve kültür anlayışına erişmek mümkün değildir. Bu kanaate onun İdolocya Örgüsü kitabını okuduğumda vardım.
İdolocya örgüsünde ne vardı? Türkiye’nin Tanzimat’tan itibaren modernleşme yönünde attığı bütün adımlar toptan yanlış olarak niteleniyor. Oysa Türkiye Tanzimat dönemiyle başladığı modernleşme yürüyüşüne kendini mecbur hissetmişti. Bu bir zorunluluktu. Yapılan bu zorunlu ve doğru tercihi masonluk gibi birtakım komplolara bağlama kolaycılığı bir “üstad”a hiç yakışmamıştır.
N. Fazıl Türkiye’nin Manzarası adlı kitabında Osmanlı dönemindeki İslamcıların batının teknolojisini alma fikrini bile itici bulur. Onun sadece kadınlara özgü üniversiteler kurulması fikrinin yakın geçmişte Japonya üzerinden tartışıldığını da hatırlamış olalım.
N. Fazıl, Cumhuriyeti büyük bir hata olarak görür. Cumhuriyet dönemindeki bütün kazanımlar bir şairin söz ustalığıyla değersizleştirilir. Asya tarzı bir otoriterlik fazlaca irdelemeden benimsenir.
Bir hayali aforizma olan Büyük Doğu, demokrasinin olmadığı güçlü bir lider ve onu destekleyen “gerçek münevverler”e dayalı seçkinci bir aristokrasidir. Onun idealleştirdiği siyasi yönetim şeklinde çoğulcu siyasal hayata ve düşünce özgürlüğüne de yer yoktur.
N. Fazıl Asya ve Afrika ile işbirliği yapmaya dayalı bir dış politikayı destekler. Böylece düşman Batı karşısında güçlü olunacağına inanır. Bu noktada tipik bir üçüncü dünya aydınıdır.
Necip Fazıl’ın devlet adamı tanımı da liyakati değil ideolojiyi esas alır. Buna göre devleti yüceltecek ve büyütecek olan güçlü lider “dava adamı” olmalıdır. Dava söyleminin otoriter ideolojilerin akıldışı unsurlarla süsledikleri bir uydurma tasarım olduğunu izaha gerek yok. Büyük dava güttüğünü ileri süren Hitler, Mussolini ve Stalin gibi liderlerin yönettikleri toplumlara neler yaşattıkları açıkça belli.
İdeolocya Örgüsünde egemenliğin kaynağı “halk” değil “Hakk”tır. Böylece iktidarın meşruluk kaynağı bir anda dinsellikle ilişkilendirilir. Onun ideal devleti olan Başyücelik Devletinde aydınlar hegemonyası Yüceler Kurultayı üzerinden kurumsallaştırılır. Kurultay üyelerini de lider seçecektir. Güçlü lider eğer isterse bu meclise danışabilir.
Necip Fazıl’ın burada yer verdiğim görüşleri bizi nereye götürür? Onun görüşleri tanıdık geldi mi?
Necip Fazıl’ı şair olarak yüceltenlerin bir de Başyüce Devletinin bizi nasıl bir otoriterliğe savuracağı konusunda kafa yormalarını öneriyorum!
isminizin önüne bir kaç kelime eklenince yaşamadığınız bir dönemde o dönemde yaşamış yani o dönemi ilklerine kadar hissetmiş ızdırabını çekmiş birine benceli bencil cümlelerle bu işten para kazanmak babına kalemi oynatma hükmünü vermez.Hatta modern bilmin aydınlığın olduğu uzay çağında klavyenizdeki tuşlara basma vurdumduymazlığını vermez.Bir Üstad kolay olunmuyor hele bir kaç ünvanın isminizin önüne konulması ile hiç olmuyor.Bilim,aydınlık,Çağa ayak uydurma,Modernite diyebildiğmiz kadar İnsanlık diyebilseydik ne önü ne arkası ne sağı ne solu kalırdı Osmanlı daki gibi hoşgörü memlketinin hoşşgörülü insanları olurdu benimsediğiniz modernite sizleride yemiş bizleride.İnsanlık usul usul uzaklaşma hepimizden.
İLYAS BEY HARİKA BİR YAZY YAZMIŞSINIZ...ELİNE YÜREĞİNİE SAĞLIK...
değerli arkadaşım, tv lerde kadrolu olmaya gerek yok. doğruyu arayanlar sizi gecekondu mahallesinde bile bulur...
ilyas bey bu alem inanan ve inanmayanın ilk ve son olarak birarada bulunduğu bir yerdir. nfk'nın verdiği bilgileri kendinize göre yorumlamışsınız. tarihi çarpıttığını iddia ediyorsunuz oysa kendisi bizatihi o tarihin içinde yaşamış hem osmanlıyı hem cumhuriyeti görmüş. Allah'a ve peygamberine iman edenler osmanlıyı sever osmanlıyı sevmek iman alametidir. kendinizi müslümn olarak nitelendiriyorsanız eğer kendinizi süzgeçten geçirmeli, test etmeli ve nefsinizle savaşmalısınız, yok eğer müslüman olarak nitelendirmiyorsanız ne siz bizi anlarsınız ne biz sizi anlarız...