Anasayfa
  • Gündem
  • Spor
  • Siyaset
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Medya
  • Teknoloji
  • Kültür-Sanat
  • Sağlık Yaşam Eğitim
  • Ara
  1. Köşe Yazarları
  2. Prof. Dr. İlyas Doğan
  3. Çin Virüsü, siyaset kurumuna bir şey öğretebilir mi?
Yayınlanma: 17 Kasım 2020 - 10:07

Çin Virüsü, siyaset kurumuna bir şey öğretebilir mi?

17 Kasım 2020 - 10:07
TAKİP ETTAKİP ET
Yazdır
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
Çin Virüsü, siyaset kurumuna bir şey öğretebilir mi?
Prof. Dr. İlyas Doğan
[email protected]

ÇİN VİRÜSÜ SALGINI SİYASET KURUMUNA BİR ŞEY ÖĞRETEBİLİR Mİ?
Günlerimiz hala Çin’in Vuhan eyaletinde ortaya çıkıp bütün dünyayı etkisi altına alan Çin Virüsü salgınını her gün ve her saat konuşmakla geçiyor. İnsanların yeniden eve kapanması gündemde.

Bu salgın sürecinin belki de tek olumlu yanı doğaya insan kaynaklı verilen çevresel zararlara ara verilmesiydi. Buna karşılık, hepimiz; salgının ekonomi, işsizlik, insan psikolojisi ve sosyal hayata dönük yıkıcı tesirleri ile karşı karşıyayız.

Türkçeyi doğru kullanma anlamında Latince terimleri kullanmaktan kaçınmak hem toplumla daha kolay iletişim kurmaya hem de dilin gelişmesi bağlamında bir gerekliliktir. Bu nedenle salgın sözcüğünün kullanılması hatta daha somut anlaşılması için Çin Virüsü terimi daha doğrudur.

Bu yazımızda Çin Virüsü salgınının devlet ile toplum arasındaki ilişkilerin nasıl bir değişim geçirebileceğine ilişkin olarak çevre duyarlılığına dikkat çekmek arzusundayız. Öncelikle Türk siyaset aktörlerinin henüz bunu fark etmediklerini vurgulayalım.

Salgın birçok ezberi yerle bir etmiştir.
Bunlardan ilki, belki de en önemlisi, 1990’larda küresel kapitalizm ideologlarının öne sürdükleri ulus devlet çağının sonunun geldiği ve ulusal aidiyetin yerini kozmopolit bir aitlik duygusunun alacağı iddialarıdır.
Gerçek şudur: Toplumlar can korkusunu derinden hissettiği bu günlerde onların imdadına sadece kendi ulus devletleri yetişmeye çalışıyor.

Günümüzde küreselleşme propagandasının sürükleyici gücünü oluşturan ve dünya sermayesini elinde bulunduran küresel şirketler ortadan kaybolmuştur.
Oysa eğer ulus devlet aidiyetini aşan bir küresel kimlik inşası için bir fırsat varsa o da bu günlerdedir. Mafya oluşumları bile İtalya gibi ülkelerde zayıf halk kesimlerine yardımda bulunuyor. Küresel şirketlerin mafya kadar bile bir dayanışma duygusundan mahrum oldukları böylece ortaya çıkıyor. Salgınla boğuştuğumuz bu günlerde küresel şirketlerin, yabani arılar gibi sadece iyi gün kazanımlarını yağmalayan birer aktör olduklarını söylemek yanlış olmayacaktır.

Küresel Çin Virüsü salgını toplumu hem devlete ilişkin kurguları sorgulamaya itmekte hem de kilit sorunların ancak kendi devletince çözülebileceği gerçeğini ortaya koymaktadır. Devletlerin kendi vatandaşlarını dünyanın dört bir yanından vatana taşımaları bunun en açık göstergesidir. Diğer yandan ABD gibi dünyaya hükmetme iddiasındaki devletlerin başka ülkelere gönderilen koruyucu maske gönderilerine fiilen el koyması, henüz tam test edilmeyen aşıları toptan satın alması, küreselleşmenin patronu bir devletin bile kriz durumunda salt bir ulus devlet olarak davrandığını göstermektedir.

Türkiye de gücü ölçüsünde krizi aşmaya çalışırken bütün resmi rakamların gerçeğe aykırı bir propaganda olduğuna ilişkin toplumsal algı en önemli sorunlardan biridir. Bu algının değişmesi zor görünüyor. Çünkü basın özgürlüğü yok. Siyasiler her şeye karşı çok alıngan davranıyor. Kamusal alanda ifade edilen görüşlere karşı takınılan baskıcı tablo diktatörlüklere yakın.

Küresel salgının Türk toplumuna öğrettiklerini de görmek gerekiyor: Dönemsel eğilimlere kanarak ulusal ekonomiyi dış ekonomilere aşırı bağımlı hale sokmanın ve ulusal bir tarım politikası üretememenin can yakan sonuçlarıyla yüzleşmeye hazır olmalıyız. Yerli tarımla uğraşan kesimi üretimden uzaklaştırıcı günlük politikaların sorgulanması ve tarımda kendine yeterli hale gelmeyi hedefleyen bir stratejiye yönelmek gerekiyor. Tam da bu noktada tarım alanlarında oluşan betonlaşma aşılması zor bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır.

Daha önceleri de ifade etmiştim salgın, toplumları yönetici kadroları ve izledikleri yönetim anlayışı hakkında bir muhasebeye yönlendirecektir. Bu manada birçok kadronun iktidarı kaybedeceğini tahmin etmek bir kehanet olarak görülmemeli. Bu değişim süreci demokrasilerde barışçı usullerle, otoriter rejimlerde ise siyasetin gizli dinamiklerine göre ama toplumsal beklentileri karşılamaya dönük gerçekleşecektir.

Türkiye açısından eksik olan bir hususa dikkat çekerek yazımıza son verelim: Türk siyasal hayatında çevre duyarlılığını öne alan bir siyasi yelpazenin hala doğmamış olması büyük bir eksikliktir. Aslında bu durum, içi boş kavramlarla vatandaşın zamanını esir alan siyaset kurumunun yetersizliğidir. Çünkü temiz havası olmayan, dağları taşları madencilik adına yağmalanmış bir ülke gerçek bir vatan olmaktan hızla uzaklaşacaktır.

Nesli tükenen hayvanların yok edilmesi için ihale düzenleyen bir devlet yönetimi anlayışı anakroniktir (devri geçmiştir). Yeni bir siyaset için yola çıkan siyasi partilerin bile çevre duyarlılığına yabancı kalmaları hala köhne bir siyaset anlayışının egemen olduğunu acı acı göstermektedir.

  • YORUMLAR
adlı kullanıcıya cevap x

Yazarın Diğer Yazıları

  • Siyasilerin geçişi için türlü önlemleri alanlar, ormanlar için ne yaptı - 31 Temmuz 2021
  • Afganistan'dan gelen göç dalgasıyla Türkiye Pakistanlaştırılmak isteniyor - 22 Temmuz 2021
  • Anayasa tartışmalarının arkasındaki gerçek niyet! - 06 Şubat 2021
  • Muz Cumhuriyeti Manzaraları - 14 Kasım 2020
  • Deprem yıkımından kim ya da kimler sorumlu? - 01 Kasım 2020
  • AYM bundan sonra ne yapmalı - 14 Ekim 2020
  • Libya, Türkiye'yi satabilir! - 02 Eylül 2020
  • İstanbul sözleşmesi gerçekleri; Mesele sadece kadın mı! - 12 Ağustos 2020
  • Ayasofya Maymuncuğu - 20 Temmuz 2020
  • Bir yangın, bir hutbe ve bir bahane - 26 Haziran 2020
  • Yassıada'dan ders çıkarmak - 30 Mayıs 2020
  • Necip Fazıl gerçekleri - 27 Mayıs 2020
  • Seçim yolsuzluklarını gizleme projesi mi? - 22 Mayıs 2020
  • Yüzyılın sonundaki en büyük kayıp; Kırım - 18 Mayıs 2020
  • Doğu Türkistan'a bakışımız; Utanç verici bir vurdumduymazlık - 15 Mayıs 2020
  • Usûl esastan önce gelir - 12 Mayıs 2020
  • Gençler, "Türkiye gerçeği" ile tanıştı - 07 Mayıs 2020
  • Otoriter siyasi iktidarların sosyal ağ muhalefeti korkusu - 04 Mayıs 2020
  • Dijital Devrim: Devletin "iyi" ve "kötü" olarak kodladığı vatandaşlar - 30 Nisan 2020
  • Salgın sonrası devlet ve toplum ilişkisi nasıl olacak? - 23 Nisan 2020
  • 1
  • 2
Köşe Yazarları
 Manisa'nın Efe'si; Ne heybetli gidiştir o…
Batuhan Çolak
Manisa'nın Efe'si; Ne heybetli gidiştir o…
Emre Yükselen
Emre Yükselen
Osmanlı'nın Bizanslı Şehzadesi: Şehzade Halil
Şeyh Said isyanında Ermeni Agop'un işi ne!
Ümit Doğan
Şeyh Said isyanında Ermeni Agop'un işi ne!
Çok Okunan Haberler
Sane Bayern'e dönüyor! Sözleşmedeki o detay
Sane Bayern'e dönüyor! Sözleşmedeki o detay
Ortadoğu'da savaş çanları | Trump: İsrail, İran'a saldırabilir
Ortadoğu'da savaş çanları | Trump: İsrail, İran'a saldırabilir
Ferdi Zeyrek'in kızından suç duyurusu!
Ferdi Zeyrek'in kızından suç duyurusu!
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Siyaset
Ekonomi
Dünya
Medya
Teknoloji
Kültür-Sanat
Sağlık
Yaşam
Eğitim
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Günün Haberleri
Arşiv
Hava Durumu
Nöbetci Eczaneler
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Gündem
  • Kültür-Sanat
  • Medya
  • Sağlık
  • Siyaset
  • Spor
  • Foto Galeri
  • Köşe Yazarları
  • Günün Haberleri
  • Arşiv
  • Hava Durumu
  • Nöbetci Eczaneler

  • Rss
  • Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri

Sitemizde bulunan yazı , video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır.
İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.