Geçtiğimiz haftaya damga vuran olaydan ikisi GATA’daki yönetici skandalı ve Sayıştay raporlarıydı.
Sayıştay’ın raporlarına yansıyan yolsuzlukları konuşuyoruz ve mâlûmun, devletin denetleme organınca küçük bir kısmının ilân edildiğini görüyoruz. Türkiye’de Merkez Bankası’nın, Yüksek Mahkemenin ve diğer tüm mahkemelerin, TÜİK’in hâli ortadayken Sayıştay’ın yazdığı raporları, Sayıştay’da kalmış birkaç cesur insanın yaptığının bilincinde olalım. Sayıştay raporları buzdağının görünen kısmı bile değil, ama bunun hesabını soracak bir mercii ne yazık ki yok.
Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını beğenmeyen iktidarın, Anayasa Mahkemesi gibi en önemli organlardan birini kapatmayı düşündüğü ortamda, Sayıştay’ın akıbetinin de diğer kurumlardan farklı olacağını düşünmüyorum. Bundan sonraki ilk anayasa değişikliğinde Sayıştay, bambaşka şekle sokulur. Sokulmasa bile önümüzdeki günlerle bütün kadroları tırpanlanır ve KHK’lerle iyice yandaş hâle getirilir. Sayıştay’ı, TÜİK’in bugünkü geldiği hâle getirmeden iktidar durmaz.
Bakanlık tarikatların elinde
GATA’ya gelince, artık GATA diye bir kurum yok! Önce bunu kabul edelim. GATA kapatıldı yerine Sultan Abdülhamid Han Hastanesi ve Sağlık Bilimleri Üniversitesine bağlı yapısı tamamen değiştirilmiş bir eğitim araştırma hastanesi geldi. Tartışmaya doğru yerden başlamak ve teşhisi doğru koymak zorundayız.
Tek adam rejiminde siyasi İslamcılığın hâkim olduğu, tarikatların devlet yönetiminde cirit attığı bir ortamda adını anmayacağım başhekim yardımcısının söylemine ve bu duruma şaşırılmasına şaşırıyorum. Recep Akdağ, Menzilci. 2003’ten beri Sağlık Bakanlığı’ndaydı. Sağlık Bakanlığı 17 senedir tarikatların elinde. Niye şaşırılıyor bu işlere? Bu artık normal, bundan sonra her kurumda bunları bekleyin! Bu şahsa benzer hâkimler çıkacak, savcılar çıkacak, Yargıtay üyeleri çıkacak, her kurumda bunu daha sık göreceğiz.
Ciğerimiz de Hatay ile beraber yandı...
PKK’nın uzantısı "Ateşin çocukları inisiyatifi" Hatay’ı ateşe verdiğini kabul eden beyanlarda bulundu. Aynı gün Doğu Akdeniz’de Lübnan, Suriye ve Hatay hattının ateşe verilmesi tesadüf olamaz. Zaten Hatay’da büyük bir yangın ya da karışıklık çıkartacak bir eylem haberinden devletin ilgili kurumlarının birkaç haftadır haberi olduğu yönünde duyumlar var. Bu eylemlerin salt PKK eylemi mi, uluslararası ilişkiler açısından bir uyarı maksatlı olduğu mu da ilgili kurumlarca ortaya konmalı. Beşar Esad’ın vaktiyle “Suriye’deki ateş bir gün Türkiye’ye de sıçrayabilir” sözünü Hatay ve Lübnan hattında bugünkü yaşanan olaylarla yeniden hatırlamakta fayda var.
Gettolaşan Suriyeliler
Aykırı’da Gülcan Havva Eraslan, Gettolaşan Suriyeliler başlıklı bir yazı yayımlandı ve bu yazıda korkunç rakamlardan bahsediliyor. Suriyelilere harcanan para miktarının 58 milyar dolara ulaştığı, ülkede kayıtlı ve kaçak olarak 7 milyon civarında sığınmacının bulunduğu, Türkiye’nin doğurganlık hızının 1.99 olduğu ama Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı kadınların 5.3 ortalamada çocuk sahibi olduğu belirtiliyor.
Demografik olarak yapımızı alt üst edebilecek bir gelişme ve bu meseleyi artık hiç konuşmuyoruz. Öte taraftan Fırat’ın doğusu gündemimizden tamamen çıktı, hiçbir şekilde adını bile anmıyoruz. İstemediğimiz olaylar istemediğimiz şekilde cereyan ediyor. Fırat’ın batısı ise ateşe veriliyor. Bu gelişmeler birbirinden bağımsız mı? Hatay gibi stratejik bir ildeki her türlü gelişme, değişme çok sıkı şekilde takip edilmeli ve gerekli tedbirler alınmalı.
Türkiye böylesine büyük soru işaretleri olan bir yangınla uğraşırken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun suskunluğu da dikkatimizden kaçmıyor. Selde kepçe üzerinde gördüğümüz Soylu’nun, böyle bir zamanda sessiz kalması oldukça düşündürücü.
Azerbaycan’daki gelişmeler...
Azerbaycan ve Ermenistan arasında yapılan ateşkes için konuşmak erken. Gelişmeleri takip etmek gerek, ateşkes uygulanabilecek mi göreceğiz ve ona göre değerlendirmek daha sağlıklı olacak. Eğer ateşkes yapıldıysa ve sükûnet gelecekse bu Türkiye’nin de lehine olur. Bu kadar çok cephede bu kadar harp etmek, bu kadar parasız durumda hiç akıllıca olmuyor.
KKTC’nin biraz Türkiye’nin kıymetini bilmesi gerekiyor...
Ersin Tatar seçilirse bir yerde Türkiye’nin atadığı bir isim gibi olacak. Türkiye, KKTC’ye müdahale ediyor laflarını hayretle karşılıyorum. Annan planı zamanında da AKP iktidarı; tıpkı çözüm sürecinin tarafı olduğu gibi, Annan planı taraftarıydı ve o zaman da Mehmet Ali Talat’ı seçtirmişti. Talat, Mustafa Akıncı’dan daha ileri seviyede Rum taraftarıydı ve o gün en büyük destekçisi de AKP iktidarıydı. Bugün de AKP iktidarı, Annan planı dışında, AB’ye baskı yapabilmek için de Türkiye’nin sözünü daha fazla dinleyecek ismi seçtirmek istiyor. Biz çok hassasız ama KKTC’deki Kıbrıslılar bizim kadar hassas değil.
Kıbrıs’ta 200 bin seçmen var. Türkiye Cumhuriyeti, 81 ilindeki hiçbir 200 bin seçmeni için, Kıbrıs’taki soydaşlarına sağladığı imkânı sağlamadı ve harcadığı parayı harcamadı. 2 tane havaalanı, Türkiye’den taşınan su ki parasını da ödemiyorlar, bedava kullanıyorlar. 4 bin kilometre yol, memur maaşlarının ödenmesi, bunların hepsini Türkiye yaptığı hâlde, Türkiye’ye bu kadar laf eden başka da bir soydaş grubu olduğunu zannetmiyorum. Dolayısıyla müdahale ediyor, etmiyorsunuz diyeceklerine bu kadar destek aldığımız Türkiye’nin kıymetini biliyor muyuz diye düşünsünler. Ben bunu bugün değil, yirmi beş yıldır söylüyorum. Kıbrıslılar hakikaten bağımsız hareket edeceklerse, evvela ekonomik olarak ayakta durmanın yolunu bulsunlar. Biraz Türkiye’nin kıymetini bilmeleri lâzım.
Ekonomi bakanı gerçeklerin farkında mı bilmiyorum
Ekonomi hakkında aynı şeyleri yazarak tekrara düşmek istemiyorum. Türkiye ekonomisi içler acısı bir hâlde ve bu ekonomi politikaları sürdürülebilir değil. 25 bin dolar yıllık kişi başı millî gelir hedefinden çok uzaklaşmış bir iktidar var ve halkı her geçen günü bırakın, saat saat daha fazla fakirleşen bir ülke oldu. Yüzde on işsizliği bile kabullenmiş bir ekonomi bakanı var. Alice harikalar diyarında gibi, Türkiye’nin ne kadar iyi durumda olduğunu anlatan Ekonomi Bakanı hakikaten gerçeklerin farkında mı bilmiyorum. Çok ciddi sıkıntıların daha başındayız. Bu dolar fiyatlarıyla kışın doğal gaz, benzin, mazot ne olacak biz bilmiyoruz, döviz kurlarına bakmayan Sayın Bakan herhâlde biliyordur.
Ekonomiden şikâyet eden muhalefet, yazılarımda dile getirdiğim ve kendilerine sorduğum soruma nihayet yarım ağız da olsa bir karşılık verdi. Madem ekonomi bu kadar kötü ve bundan şikâyet ediyorsunuz, o zaman niye erken seçim talep etmiyorsunuz diyordum kendilerine. Sayın Kılıçdaroğlu iktidara değil de âdeta bunu talep eden muhalefete “Ben istedim bakın onlar götürmüyor” dercesine, Recep Tayyip Erdoğan’dan değil de Bahçeli’den ülkeyi erken seçime götürmesini istedi. Olay(!) bu kadar.