Evet, nihayet öğrendik. Erdoğan, Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı. Hoş, bir kişinin iki kereden fazla Cumhurbaşkanlığı seçimine giremeyeceği gibi konular konuşuluyor ama, hukukun askıya alındığı Türkiye’de herhalde belirsiz bir konu olarak görülüyor. Şimdi, Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı adayı olduğunu öğrendik. Erdoğan’ın adaylığını ilan etmenin yanı sıra, ekibindeki kişilerle beraber ısrarla Kemal Kılıçdaroğlu’nu da Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olması için tahrik etmeye çalışıyor. Kılıçdaroğlu, tahriklerine kapılarak acil bir şekilde adaylığını açıklayacak karaktere sahip bir insan değil. Altılı masanın vermiş olduğu karara uyacaklarını ve zamanı geldiğinde adaylarını açıklayacaklarını ifade etmişlerdi. Herhalde önümüzdeki günlerde adaylarının açıklayacaklardır. Ben şahsen, artık, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının açıklanma zamanının geldiği düşüncesindeyim. Mesela, altılı masa geçenki toplantısı 7,5 saat ile şimdiye kadar yapılan en uzun görüşme oldu. Yine iki sayfadan ve 10 maddeden oluşan temel ilkeler ve hedefler bildirisi yayımlandı. Ama, görüyoruz ki bu toplantılar aralarındaki diyaloğu pekiştirmekle beraber halk nezdinde bir heyecan yaratamıyor. Türkiye’de bu heyecanın artık yaratılması ve Türkiye’nin mümkünse erken seçim atmosferine girmesi gerekir. Bu bakımdan artık kendi aralarındaki diyaloğu pekiştirirken, halka artık heyecanı da verebilecek hatta mümkünse erken seçimi zorlayabilecek bir şekilde adaylarını tespit edebilmeleri gerekiyor. Bu toplantılarda benim önemli ve somut gördüğüm konu; Seçim ve sandık güvenliği konusunda somut adımları atmaya başlamaları, bunu da merkezde masa başında kalan toplantılar olmaması gerektiğini düşünüyorum. Hakikaten bu seçim ve sandık güvenliği konusunda bir iş programı haline getirilir ve 81 ile yayarlar. Halkın bu konudaki beklentisine karşılık verebiliyor denilebilir.
TÜRKİYE EKONOMİDEKİ İSTİKRARINI VE HUKUK DEVLETİ ÖZELLİĞİNİ KAYBETMİŞ ÜLKE KONUMUNDA
Seçim, Erdoğan’ın söylediği gibi Haziran 2023’de mi olur, yoksa bazı sebeplerden dolayı seçim bu yılın sonbahar aylarına mı çekilir, bilmiyorum ama Millet İttifakı adayını açıklarsa isabetli olur diye düşünenlerdenim. Erdoğan’ın seçime nasıl hazırlanacağını da aşağı-yukarı görüyoruz. Ekonominin çok kötü gitmesi karşısında daha ziyade dış politikada Suriye ve Yunanistan’a karşı adalarda yapacağı askeri operasyonla milli kahraman olarak seçime gitmeyi düşünebilir. Ekonomide de bazı hamleleri yaparak, ekonomiyi rahatlatmayı düşünebilir. Bu düşünceleri uygulamaya koyabilir mi diye sorarsanız, Suriye’de veya adalarda bazı operasyonları yapması konusunda elini pek tutan yok. Böyle bir şeyi yapmaya teşebbüs edebilir, başarılı da olabilir. Ancak, ekonomi konusunda gelince Erdoğan’ın yapabileceği bir şey olduğu düşüncesinde emin değilim. Genel olarak şöyle, Erdoğan ne diyor önce ona bakalım, şu şekilde “Türkiye artık kendi ekonomik ve sosyal programlarını hayata geçirebilen güçlü bir ülkedir, geleceği başkalarının yaptıklarını izleyerek değil, bizzat kendisi inşa ederek şekillendirmeye talip. Her evladımıza şükranlarımı sunuyorum. Türkiye’nin geldiği yol özelikle bu yol ayrımı olarak kabul edecek olursak, en çok tartışmaya sebep olan tercihi hiç şüphesiz ekonomi programı olmuştur. Bütün dünyayı, faiz-enflasyon-kur ilişkisi üzerine kuran keskin inançlar ülkemize; yatırım, istihdam, üretim, ihracat, cari fazla yoluyla büyüme stratejisini anlamaya çalışmamaktadırlar” dedi. Erdoğan’a bir sorum var; madem öyle, yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla büyümeyi düşünüyorsunuz da bugüne kadar elinizi tutan kim vardı? 2002’de iktidara geldiğiniz günden beri böyle bir programı uygulamak için 20 yıl niye beklediniz? Bu sorunun cevabını Erdoğan’ın vermesi gerekir. Şimdi, böyle bir sistem başarılı olabilir mi, evet olabilir. Eğer ülkenizde yeteri kadar yatırım yapılıyorsa, bu istihdam ve üretim yaratıyorsa, yapılan üretimden ciddi bir ihracat yapılabiliyorsa ve cari fazla temin edilebiliyorsa tabii ki böyle bir büyüme stratejisini uygulamaya koyabilirsiniz. Ancak, Erdoğan ve ekibi böyle bir strateji uygulayabilir mi, ben maalesef bunun Erdoğan yönetiminde böyle bir şey yapılabileceğini görmüyorum. Öncelikle yatırım yapılır mı dendiğinde, hayır Türkiye’de yatırım yapılmıyor, yapılamayacak da. Çünkü, Türkiye ekonomideki istikrarını ve hukuk devleti özelliğini kaybetmiş ülke görünümünde. İç sermaye birikimi çok yetersiz ve iç kaynaklarla yatırım yapabilmek çok mümkün değil. Dışarıdan yatırım gelmesi lazım, Türkiye’nin de bugünkü durumunda da dışarıdan yabancı yatırımcı gelmesi maalesef söz konusu olmuyor. Böyle bir dış politika güderseniz, Türkiye’yi hukuksuz bir ülke görünümüne getirirseniz dışarıdan yatırım gelmez. Yatırım yapmadığınız müddetçe de bugünkü üretim kapasitenizle 250-280 milyar dolar arasında bir ihracat yapar oradan sonra da tıkanır kalırsınız. Ayrıca, böyle bir politikaya başlayabilmek için ciddi rezervlerinizin olması ve kur istikrarını temin edebilmelisiniz. 128 milyar doları heba etmeden Türkiye’yi hukuk devleti görüntüsünden çıkartmadan böyle bir politikaya gitseydiniz, yani bu politikayı 2003-2004’lü yıllarda başlatsaydınız başarılı olabilirdiniz. Ama bugün başarılı olma ihtimalini görmüyorum, maalesef göremiyorum.
ALINACAK TEDBİRLER, GELİRLERİ HİÇBİR ZAMAN ENFLASYON ORANI KADAR ARTIRAMAYACAKTIR
Genel olarak ekonomi politikası hakkında yazdıklarımın yanı sıra, Türkiye’yi kasıp kavuran daha doğrusu zengin azınlık ve mutlu azınlığın haricindeki toplumun bir kısmını kasıp kavuran bir hayat pahalılığı sorunu var. Hayat pahalılığın ne olduğunu kısa bir anlatalım: Eğer gelirleriniz enflasyon oranı kadar artmıyorsa hayat sizin için pahalılaşıyor demektir. Türkiye’de enflasyon, kimine göre %70, ki inanma imkânı yok. Kimine göre ise %100-150, eğer sizin gelirleriniz de aynı oranda yani %100-150 arasında artmıyorsa hayat sizin için pahalanıyor ve geçim sıkıntısı çekmeye başladınız, hayat standartlarınızı koruyamıyorsunuz demektir. Türkiye böyle bir sıkıntı içerisinde ve bu sıkıntının bugünkü hükümetle aşılabilmesi imkânı Erdoğan’ın Nas’a dayandırdığı faizleri düşürerek ben ekonomiyi düzelteceğim inancı içinde devam ettirdiği politikayla düzelme imkanı var mı, hiçbir şekilde yok. Bugünkü durumda, Merkez Bankası kaynaklarının bu kadar sıkıştığı durumda asgari ücretin artırılması, kamu çalışanlarına bazı imkanların tanınması gibi tedbirler alınabilir, alınmalıdır da. Ama alınacak bu tedbirler, gelirleri hiçbir zaman enflasyon oranı kadar artıramayacaktır ve halkın hayat pahalılığı altında ezilmesine engel olunmasına imkân bulamayacaktır.