HDP VE ERBAKAN’IN PARTİSİNİN ATATÜRK İLE SORUNLARI VAR
Geçtiğimiz hafta hareketli bir hafta oldu. Haftanın en önemli konuları başında Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümünün milletin hakiki bir şekilde coşkuyla kutlaması oldu. Atatürk’ü belki bundan on yirmi sene evvel daha sembolik ve seromonik bir şekilde kutlayan insanlar bile Atatürk’ün kıymetini daha fazla anlamaya ve ölüm yıldönümünü çok daha candan, içten duygularla kutlamaya başladılar. Bu çerçevede bütün siyasi partiler hatta ve hatta inandırıcı olsun olmasın Ak Partili yöneticiler bile bu işe katılırlarken iki partinin bu konuda hassasiyet göstermemesinin çok yanlış bir tavır olarak gördüm. Fakat içlerinden öyle geldiği için biz de seçmen olarak onları bu duruma göre değerlendireceğiz. Bunlardan birisi HDP ikincisi de Fatih Erbakan’ın partisi. Anlaşılıyor ki bu ikisi Atatürk ile problemlerini halledememişler. Seçmenin de bu iki partiye bakışının bu çerçevede şekilleneceğini düşünüyorum.
DERHAL ERKEN SEÇİM OLMALI
Haftanın önemli konuları arasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun helalleşme konusunda yaptığı açıklama ve çıkacağı gezi buna ilaveten de Cemil Çiçek’in Sözcü gazetesinde yayınlanan çok önemi röportajı anayasa tartışmaları, Türk dünyası toplantıları gibi konular bulunuyor. Bu çok yazılıp tartışılan konuların haricinde başka birkaç konuya değinmek istiyorum. CHP grup başkan vekili Özgür Özel, AK Parti’nin birkaç ay sonra ikinci parti, altı ay sonra da üçüncü parti konumuna düşeceğini ileri sürdü. Bu açıklamaya baktığım zaman CHP’nin açmazının devam ettiğini görüyorum. CHP kendisini yükseltmesinden ziyade rakibi olan AK Parti’nin düşmesini konuşuyor. Bu psikolojik olarak yanlış bir tavır. Ana muhalefet partisi, iktidar partisinin düşmesinden medet ummak yerine kendisinin nasıl yükseleceğini düşünmeli. Bu konuda da yeterli faaliyeti ortaya koyduklarını söylemek imkânsız.
Türkiye’nin derhal erken seçime ihtiyacı var. CHP kadroları bu konuyu dile getirmekle beraber hakikaten algı yaratacak, aktif bir şekilde bu konuya asılmıyorlar. Bunu da çok büyük bir eksiklik olarak görüyorum.
AVRUPA’NIN EDEPSİZ TAVRINA ALET OLMADIK
Bir başka konu esas itibariyle Suriyelilerin etrafında gelişti. Suriye, Yemen ve Irak’tan gelenlerin Belarus uçaklarına binerek oradan Polonya’ya geçiyor olmaları konusunda Avrupa Birliği neredeyse faşizan diyebileceğimiz sert bir tepki gösterdi. Bu konuda Türkiye’yi de suçladı. Bu noktada Türkiye’nin ve Türk Hava Yolları’nın gayet akıllı hareket ettiğini, Avrupa’nın bu edepsiz tavrına alet olmayacak bir politika geliştirdiğini görüyoruz. Belarus’a özellikle Suriye ve Irak vatandaşlarını taşımayacağını veya yolcu almayacağını söyleyerek bu konudan sıyrıldı. Avrupa’yı Mülteci dramının Belarus kısmıyla baş başa bıraktı.
AKP SIĞINMACI POLİTİKASINDAN VAZGEÇMELİ
Bu arada Ak Partili Tevfik Göksu, ‘Suriyelilerin suç oranı çok düşük, uyum giderek artıyor’ şeklinde akla ziyan bir söz sarf etti. Buradaki mesele Suriyeliler az suç işliyorlarsa 5 milyon Suriyeli’nin Türkiye’de kalmasını istemek midir? Bu yanlış politikayı yürüten Ak Parti’nin bu politikadan vazgeçmesi lazım. Suriyeliler burada geçici statüde olan ülkelerindeki sıkıntılar dolayısıyla misafir ettiğimiz insanlardır. Pek tabi bunların arasından belki 1 milyona yakını belki daha fazlası buraya yerleşip kalacaktır. Bunu sığınmacıların tamamı için kalıcı bir hale getirmenin hem çok yanlış idari demografik sorun hem de siyasi bir sorun olduğunu ve Türkiye’nin başına çok büyük belalar açacağını görmemek imkânsız.
SURİYELİLERDEN ÖNCE KENDİ VATANDAŞIMIZA İŞ BULMALIYIZ
Tarım ve Sanayi kesiminde konuşan insanların ve Ak Partili bazı yöneticilerin de dediği gibi burada ucuza çalıştırılan Suriyelilerin çok büyük fayda sağladığını ve onlar olmadığı taktirde ekonominin çökeceğini söylüyorlar. Bu zihniyeti ve bu konuşmaları da çok ayıplıyorum. Burada geçici statü ile bulunan Suriyeliler köle değiller. Köle gibi de değerlendirilmemeleri lazım. Türkiye’de bu kadar işsizimiz varken asgari ücretin makul bir seviyeye çıkarılması suretiyle ilk olarak kendi vatandaşlarımıza nasıl iş buluruz öncelikle buna bakmamız gerekiyor.
KADIN CİNAYETLERİ KÜLTÜREL BİR SORUN
Geçen hafta çok ciddi kadın cinayetleri işlendi. Bu kadın cinayetlerinin işlenmesinde İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının rolü olup olmadığı konuşuluyor. Ben rolü olduğu kanaatinde değilim. Bu kültürel ve ahlaksal bir sorun. Maalesef bizim toplumumuz içinde şiddet unsuru ciddi olarak bulunuyor. Kadına karşı şiddet unsuru da çok ciddi olarak var. Bunun ortadan kalkmasında İstanbul Sözleşmesi’nin belki müspet ama marjinal bir faydası vardı ama biz kadına karşı şiddette kültürel bir devrim yapmak ihtiyacını yaşıyoruz.
DOLARDAKİ YÜKSELİŞ HENÜZ FİYATLARA YANSIMADI
Ekonomik sıkıntılar aldı başını gidiyor. Şöyle söyleyeyim Dolar’a karşı Türk Lirası’nın değer kaybının yaratacağı enflasyon ve sıkıntı daha marketlere intikal etmedi. Bizim tüketim mallarımızın önemli bir kısmının girdisi Dolar fiyatına bağlı. Bu Dolar fiyatının yükselişinin tedarik zinciri içinde yürümesi önce ÜFE'ye sonra TÜFE'ye tesir etmesi ve market raflarında kendini göstermesi dört beş ayı alabiliyor. Kara kışa henüz yeni giriyoruz. Fiyat artışlarında çok daha kötü bir döneme girildiğini göreceğiz.