Bitlis’te AK Partili vekilin kardeşine ait otelde Kızılay’a ait kavurma çıktığı haberleri geçtiğimiz haftanın önemli olaylarındandı. Kamuoyunun yoğun tepkisini çekti.
Birkaç gün evvel PTT’ye kargo vermeye gittiğimde PTT şubesinin müdürü, samimi olarak bütün yardım paralarının AK Parti teşkilatlarına kayıtlı insanlara yapıldığını söyledi. Bu parti devletinin kanun tanımamazlığının yanında izan tanımamazlığının da bir delili olarak ortaya çıkmış vaziyette. Erdoğan’ın bu konuları dikkate alarak teşkilatlarını, kongre sürecinde düzenlerken daha dikkatli olmasını beklemek makûl olacaktır.
CUMHUR İTTİFAKI'NIN OYU YÜZDE 40-42 BANDINDA
Mahir Ünal her ay düzenli olarak üç beş anket yaptırdıklarını açıkladı. Fakat benim elimde Türkiye’nin en ciddi firmalarından birinin, son 15 gün içinde 8 bin denekle yaptığı bir anket var. Firma henüz kendi açıklamadığı için adını yazmayacağım. Bu araştırmada cumhur ittifakının %40-42 bandına indiği, muhalefetin de %58-60 bandına yükseldiği görünüyor. Tabiî seçim konjonktüründe değiliz, neticeler çok değişebilir.
Anketlerin değişkenliğinden ziyade Türkiye’nin siyasî alanda en önemli meselesi; kazasız belasız, hilesiz hurdasız, neticeleri uygulanabilir bir seçimi yapabilmektir. Böyle bir seçimi yapabilirsek netice itibarıyla iktidarın demokratik yoldan değişme ihtimali oldukça kuvvetli görünüyor.
EGE VE DOĞU AKDENİZ'DE GERİ ADIM ATMAMAK GEREKİYOR
Türkiye dış politikada gücünü sınırlarına kadar zorlayacaktır. Ege’de de bugüne kadar sessiz kaldığı konularda, gidebileceği azami sınırlarına kadar kararlı şekilde gidecek, bunu görüyor ve sonuna kadar da destekliyorum. Türkiye’nin haklı olduğu konularda, AB’nin de kendi aklını başına alarak davranmasında fayda olduğu kanaatindeyim. AB müzakereleri ile ilgili bizim eksik kaldığımız çok konular var doğrudur.
Ancak Doğu Akdeniz ve Ege gibi haklı olduğumuz konularla, AB’nin haklı olduğu diğer konuları karıştırmadan AB bu konuda arabuluculuk yapacaksa, Yunanistan’ın tarafını tutmaktan vazgeçmeleri lâzım.
Netice ne olur bilmiyorum ama Türkiye Akdeniz ve Ege’de haklarını korumakta son derece kararlı. Bu kararlığın sonunda mali ve maddi olarak durmamızı gerektirecek büyük bir sıkışıklık yaşamazsak, gidebileceğimiz yere kadar tüm gücümüzle gitmeliyiz.
BIDEN'E GÖSTERİLEN TEPKİ BENZER DAVRANIŞLARDA BULUNAN TRUMP'A GÖSTERİLMİYOR
Trump’ın Türkiye’yi kullanma tarzı Türkiye’yi güçlü göstermekten ziyade Türkiye’yi bilakis küçük düşürücü hâlde. Sayın Erdoğan’ı yüceltme ve pohpohlama görüntüsü çizmekle beraber, Erdoğan’ı tamamen kontrol ettiğini, hapisten adam çıkartabildiğini, Suriye’de Kürtlerle anlaştırdığını söyleyecek kadar ileri gidebiliyor. Kendisini kuvvetli bir lidere karşı istediğini yaptıran bir lider olarak takdim ediyor. Bizim İletişim Başkanlığı’mız da Joe Biden’e gösterdiği haklı tepkiyi nedense Trump’a göstermiyor.
EGE VE DOĞU AKDENİZ'E YOĞUNLAŞTIK, SURİYE'Yİ UNUTTUK
Dikkatimiz haklı sebeplerden Ege ve Doğu Akdeniz’de yoğunlaşmışken çok önemli olan Suriye meselesini unutmuş görünüyoruz. Bu çok ciddi bir sorundur. Yabancı basından takip ettiğimize göre eğer doğruysa, Türkiye Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin istediği ENKS-PYD oluşumunu onaylamış gibi görünüyor. Suriye bir konfederasyona doğru gidiyor. Bu konfederasyonun içinde nerdeyse bağımsız bir devletin haklarına sahip bir Kürt bölgesi ortaya çıkacak. Maalesef burada PKK ve PYD unsurlarının ciddi bir ağırlığı olacak. Böyle bir durumu kabul etsek bile, Türkiye’de ki 5 milyondan fazla Suriyeli sığınmacının, iktidarın tasavvur ettiği gibi, Türkiye’nin sınıra yapacağı TOKİ evlerine yerleşmeleri söz konusu olmayacak.
Anayasa görüşmeleri Suriye’de gizli kapaklı yürüyor. Bizi alâkadar eden kısmı; Suriye’den terör yaratacak unsurların bertaraf edilmesi ve Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların huzur içinde Suriye’ye dönmelerini sağlayacak bir ortamın sağlanması. Gelişmeler bundan çok uzak. Bu konuyu iktidarın, Doğu Akdeniz ve Ege’de ön plana aldığı enerji politikaları kadar hayati görüp gündeme alması zaruret. Suriye meselesi uyutuluyor mu, yoksa orada da aktif politikamızın sınırlarına geldik ve tavizler mi veriyoruz? Bu konuda da iktidardan bir açıklama bekliyoruz.
Libya’da aynı şekilde çok ciddi kazanımlarımız oldu ama askerî olarak dediğimiz yere kadar gidemedik. Sirte ve Cufra’yi alacağımızı söyledik ama alamadık. Orada da belirli sınırlara gelip ondan sonra diplomasiye önem verir hâle geliyoruz. Bu çok doğru bir yöntem. Libya’da istediğimiz yere kadar gidememek bizim için cok hayati bir anlam taşımayabilir. Ama sınırımızdaki Suriye meselesi, Libya ile karşılaştırılamayacak kadar Türkiye için hayatidir. Suriye’de konfederasyon içindeki Kürt devleti oluşumu neredeyse tamamlanmış durumda. Oradaki PYD unsurlarının tasfiye edilmesi kırmızı çizgimizdi ama bırakın tasfiyeyi aksine yerleştiklerini görüyoruz. İktidar bir an evvel bu meseleye odaklanmazsa bunlar ileride başımızı çok ağrıtacak.
TWITTER ADLİYESİ
Türkiye’de son yapılan araştırmalara göre 29 yaş ve altı nüfus, seçmenin üçte biri hâline gelmiş. Bu grup, adalet, çevre, insan hakları konusunda kendinden daha büyük yaştaki büyüklerine göre, çok daha hassaslar. Twitter ve Instagram’ı çok aktif kullanıyorlar.
Kendilerine ters gelen konuları da çok aktif şekilde dile getirip, kamuoyunu harekete geçiriyorlar. Seçmenin de üçte birini teşkil ettiklerini dikkate alan iktidar, bu konularda bazen kendisine çeki düzen verme ihtiyacı hissediyor. Ancak bunu sadece kendisine ters düşmeyen konularda yapıyor. Bu basın üzerindeki baskının kalktığı mânâsına gelmiyor. Baskı devam ediyor, sadece sosyal medyada kendisine dokunmayan konularla toplumun gazını alıyor.
Adaletsizliğin kanıksandığı ve adalete güvenin sarsıldığı bir yerde, Twitter adliyesi kavramının ortaya çıkması son derece normal bir gelişme.