Başkanlık seçimlerinden sonra Biden’in göreve geleceği tarih yaklaşırken ortaya çıkan hadiseler çok enteresandı. Trump’ın taraftarı olduğu iddia edilen güruh 6 Ocak günü Temsilciler Meclis’ini bastı.
Ortaya inanılmaz görüntüler çıktı. Gerçekten çok düşündürücü. Bu olaylar olurken bugünleri ve resetlenen dünyayı en iyi anlatacak sembolik bir olayın yeteri kadar üzerinde durulmadı. Bir şirket, âdeta Trump’ın sesini kesti. Bu hadise pandemiden sonra içine gireceğimiz dünyanın en önemli sembolik göstergelerinden biriydi.
Bir şirket, atanmış memurların çalıştığı bir şirket, dünyada seçilmiş insanlar arasındaki en yetkili isimin sesini kısıp, ne söyleyip ne söylemeyeceğine karar verme yetkisini kendinde buldu. Bunu uyguladı ve bütün dünya da bunu kabullendi.
Twitter’in, dünyadaki en büyük demokrasilerden biri olan ve dünyada seçilmiş belki de en kudretli insanın ne konuşup konuşamayacağına karar vermesi, mahkeme ve hâkim olmayan bir şirketin ben seni susturuyorum demesi dehşet bir hadise. Bu yeni dünyanın en büyük sembolik olayı. Bundan sonra dünyayı devletlerden ziyade büyük şirketler idare edecek. Yarın öbür gün, bu şirketler kendinde bu hak ve yetkiyi gördüğü müddetçe kimin ne konuşacağına ve yapacağına karar verir hâle gelecekler.
Biz RTÜK’e TV’lerde ne gösterilecek karışıyor diye kızarken Twitter ve Facebook ABD başkanını susturdu. Katiyen Trump’ın davranışlarını ya da söylediklerini onaylamıyorum ama ticarî bir şirket artık istediğini susturup, görünmez hâle getirebiliyor ve bu dehşet verici.
Dünyada bunlar olurken Türkiye’de parti kapatmaktan “o teröristtir” gibi çok geniş yelpazede sanal gündem iktidar tarafından yaratılıyor. Oysa Türkiye’nin konsantre olması gereken ciddi şekilde alarm veren ekonomisini düzeltmek, hukuku işler hâle getirmek ve sosyal barışını tesis etmek olmalı.
AŞI MESELESİNDE BAŞIMIZ ÇOK AĞRIYACAK
Sanal gündem arasında sulandırılan Korona aşısı meselesinde başımızın çok ağrıyacağı muhakkak. Kamuoyunda Biontech aşlarının sınırlı sayıda geldiği ve Saray ahvalinin aşılandığı iddiaları dile geliyor. Sayın Cumhurbaşkanı ve kabine üyelerinin ve sağlık çalışanlarının öncelikle aşılanmasında bir beis görmüyorum.
Aşı olsunlar ancak bunu şeffaf bir şekilde yapsınlar. Eğer Cumhurbaşkanı ve etrafındakiler aşı olmuşsa, bundan rahatsız olmam ama gizli şekilde olmuşlarsa bunu da çok ayıplarım. Aşı tabii ki olsunlar ama halkın gözü önünde şeffaf olsunlar. O zaman kimse bundan gocunmazdı. Türkiye’yi idare eden birinin sağlığının korunması bir yerde millî meseledir şeffaf olunduğu sürece kimse bundan rahatsız olmaz.
Aşı temininde Türkiye’nin bu kadar geç kalması, hangi aşının ne zaman yapılacağının bilinmemesi hakikaten içler acısı bir organizasyon bozukluğu. Resetlenen ve yeniden düzen kurulan bir dünyada aşı meselesinin nasıl kullanılacağının bir örneğini de bu arada yakın zamanda göreceğiz.
AB ÜLKELERİNE SEYAHAT KISITLANACAK
Schengen Bölgesi denilen Avrupa Birliği ülkelerinin, kendi onayladıkları aşıyı olmayanların kendi ülkelerine girişini yasaklayacağı konuşuluyor. Yani onaylamadıkları Çin aşışını olmanız bile yeterli olmayacak Kendi onayladıkları Biontech, Moderna gibi aşıları olmadığınız ve aşı pasaportu almadığınız takdirde, AB ülkelerine seyahatiniz kısıtlanacak. Bu sadece Türkiye için bir problem değil. Avrupa eğer onaylamazsa, Sputnik asışı olan Rusları ve de Sinovac aşısı olan Çinlileri de ülkelerine almayacağı gibi bir tavır içinde davranmaya başladı.
Atanmışların idare ettiği bir sosyal medya firmasının dünyanın en kudretli ve demokrasi sembolü olan ABD Başkanının ne konuşup konuşamayacağına karar verme yetkisini kendinde bulduğu gibi, ülkeler de hangi aşıyı olanın veya olmayanın seyahat edip edemeyeceğine karar verme aşamasına gelmiş bulunmaktalar. Yeni dünya düzenin işaretleri bunlar.
DÜNYANIN GERİSİNDE KALDIK
Sayın Cumhurbaşkanı aşı konusunda Çin’den 50 milyon, 50 milyonun da Biontech ve Batı’dan geleceğini söylemişti. Sayın Cumhurbaşkanın sözünü senet kabul ederek toplam 100 milyon doz aşının gelmesini bekliyoruz. Türkiye aşı temininde neden dünyanın gerisinde kaldı, geldiğimiz noktada bunun kamuoyuna da izah edilmesi gerek.
SURİYELİLER MESELESİ SAATLİ BİR BOMBA GİBİ
Önümüzdeki hafta Cenevre’de gerçekleşecek Suriye anayasası çalışmaları Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Suriyeliler meselesi Türkiye’nin sosyal yapısı için saatli bir bomba niteliğinde.
Cumhurbaşkanı’nın Suriye’de TOKİ aracılığıyla yapılan konutların fotoğrafını paylaşarak AB yetkililerinin bu konutları ziyaret etmesini istediği haberini okudum. Bunlar palyatif tedbirler ve çok sınırlı sayıda kişinin oraya dönüşünü sağlar ama sorunu çözmez. Önümüzdeki hafta Cenevre’de yapılacak Suriye görüşmelerinin sonuçlarıyla beraber, Esad rejimi ile konuşmaya da başlayarak, Rusya ve ABD’yi de konuya dâhil ederek Türkiye’deki milyonlarca Suriyelinin sulh ve sükûn içinde ülkelerine dönmelerini temin etmek zorundayız.
Buraya gelmiş milyonlarca Suriyeli, mülteci veya göçmen değil sığınmacıdır.
Bunların çok büyük bir kısmının kendi rızalarıyla Suriye’ye dönebileceği ortamı sadece askerî tedbirlerle değil, siyasi uzlaşmayla Suriye’nin sulh ve sükûna kavuşmasıyla da temin etmek zorundayız. Bunun aksine hareket eden AK Parti iktidarı, Suriyelilerin Türkiye’de kalmaları ve seçmen hüviyeti kazanmalarını istiyor intibasını veriyor.
Bu intiba ile bugün için Suriyeliler vatandaş yapılmıyor ama yarın yapılmayacağının garantisi yok. Buna kim mani olabilir?