Bazı tarikatlarda görülen ahlâksızlıklar, sadece münferit hareketler olmaktan öteye geçmeye başlamış görünüyor ve çok tedirgin edici bir durumda. Maalesef AK Parti iktidarı bu konuda gerekli hassasiyeti göstermiyor. İnsanlara dinlerini öğretmek başka, insanların dindar ve ahlâklı olmaları başka, insanların dini istismar eden bazı tarikatlara üyesi olmaları başka bir durumdur.
AK Parti’nin anlaması gereken durum, tarikatların kendi bünyelerinde mutlaka bir sıkıntı var. Şöyle ki; siz bir tarikat üyesiyseniz ve aynı zamanda devlette de çalışıyorsanız, tarikattaki şeyhininin ya da liderinin verdiği emir devletteki amirinin emirlerinin önüne geçiyor. Bunun bir örneğini Fetullah Gülen meselesinde gördük. Adnan Oktar meselesinde de gördük. Diğerlerinde de gün gün görmeye başladık.
Buna AK Parti’nin diğer tüm partilerden daha çok dikkat etmesi lâzım. Çünkü AK Parti 15 Temmuz ve Fetullah
Gülen kalkışmasından sonra, “Kandırıldık! Rabbim ve milletim bizi affetsin!” diye tarihe geçen bir partidir. Buna en çok AK Parti’nin dikkat etmesi gerekirken maalesef, çok derin bir kış uykusundalar.
Tarikatların Türkiye’de bu kadar zenginleşen yapılar olması devletin göz yummasından kaynaklanıyor. Bu tarikatların hiçbiri vergi vermiyor. Yaptıkları ticari ve eğitim faaliyetlerinin hiçbiri denetlenmiyor. Devletin göz yumması ve desteğiyle bu tarikatlar her gün semiriyor. İş o kadar vahim bir boyuta geldi ki, bugün bir şirket kurmaktansa bir tarikat kurmak, ticareten çok daha fazla kârlı.
SABAH GAZETESİNİ OKUYUNCA MORALİM DÜZELİYOR, SOKAKTA KAHROLUYORUM
Ekonomiyi değerlendirmek için sabahları beş dakika Sabah gazetesini okuyorum ve moralim düzeliyor. Ondan sonra piyasanın, pazarın durumuna bakıp, ciddi olarak rakamları incelediğimde hakikat büyük bir sıkıntıyı ortaya koyuyor. İktidar uzun süredir bazı projeleri gündeme getirmeye çalışarak ekonominin gündemde olmamasını sağlamaya çabalıyor. Bu arada bir şanssızlıkları da var, salgın nedeniyle dünya çapında bir ekonomik daralma içindeyiz. Türkiye’nin söylendiği gibi değil, ekonomik olarak söylenenden çok daha ağır etkileneceği görülüyor.
Konuşulan bütün meseleler; mevcut sanayi, ticaret ve turizmin en üst kapasitesi üzerinden konuşuluyor. Türkiye’nin en büyük meselesi yeni yatırımın hiç olmaması. Her yıl iş gücü olarak 1 milyon ile 1 milyon 200 bin arasında yeni genç geliyor. Bunlar için iş sahası ve yeni yatırım hiç yok. Türkiye, bütün dünyayla kavgalı olduğu bu dönemde sermayeyi nereden bulacak ve yeni yatırım yapacak. İktidar bunu ne şekilde hâlledip sermayeyi bulacak ve şapkadan tavşan çıkarabilecek mi? (İnşallah çıkarabilir.)
14-21 GÜNLÜK KARANTİNA TALEPLERİ REALİST DEĞİL
Türkiye’nin salgınla mücadelesinin dünyadaki mücadeleye nazaran daha kötü gittiği kanaatinde değilim. Bütün dünya sürü bağışıklığına dönmüş vaziyette. Ekonomik olarak bunun aksini yapmanın dünya genelinde imkânı kalmadı. Bizde de adı konsun konmasın sürü bağışıklığı ya da toplum bağışıklığına girilmiş durumda. Burada Fahrettin Koca’nın haklı olduğu bir durum var. Herkes kendi tedbirini almak zorunda. Bazı siyasi partilerin dediği gibi 14-21 günlük karantina ve yasak talepleri realist değil, mümkün değil. Sırf muhalefet etmek için bu tür lafların edilmesi de doğru değil.
VERİLER KONUSUNDA İKNA OLAMADIK
Fahrettin Koca’nın vatandaşları ikna edemediği bir konunun varlığı da gerçek. Rakamların doğru olup olmadığı konusunda ikna olamadık. Bu konuda şeffaf olunması istenmesine rağmen bu başarılamadı. Rakamların doğru olup olmadığı konusundaki tereddütte, muhalefetin dediği kadar da kötü bir durum olduğunu sanmıyorum. Mansur Yavaş çok ciddi bir teklifte bulundu: "Biz belediyeler olarak kaç kişinin hastanede yattığını bilmenin yanında, bütün defin ruhsatlarını belediye olarak biz veriyoruz. Dolayısıyla kim hangi hastalıktan ölüyor biliyoruz. Gelin bütün belediyeler olarak bunu açıklayalım" dedi.
Muhalefet de bunu beceremedi. Maalesef iktidar da, muhalefet de bu konuyu siyasi olarak ele alıyor ve sağlıklı rakamlar ortaya konamıyor. Hâliyle dedikodu ortamı oluşuyor. Bu konuda muhalefeti de eleştiriyorum. Mansur Yavaş’ın teklifini niye hayata geçirmediniz?
AVRUPA RAKAMLARIMIZA GÜVENMEDİĞİ İÇİN SEYAHAT YASAĞINI KALDIRMIYOR
Fahrettin Koca’nın ikinci büyük hatası dünyayı ikna edecek bir şekilde rakamları ortaya koyamadı. Bugün Avrupa ve birçok ülke, bizim rakamlarımızın doğru olduğuna ikna olmadıkları için seyahat yasağımızı kaldırmıyor. Birçok ülkede rakamlar bizden çok daha fazla olmasına rağmen seyahat yasağı yok ama bizde, rakamların doğru olduğuna dünyayı ikna edemediğimiz için seyahat yasakları devam ediyor. Bu dedikoduların bitmesi gerek.
Ankara’da yer kalmadığı söyleniyor bu doğru, İstanbul’da da hiçbir problem yok deniyor. Demek ki dedikodu ortamını bitirecek bir şeffaflığa ihtiyacımız var. Bir işin şuyu vukuundan beterdir. Covit-19’u dünya bir süre daha yaşayacak. Bu işin bütün dünyada algı kısmı, tıbbî kısmının önüne geçti.
AF ÇIKARIP, İDAM İSTENİYOR
İktidar ülkenin kronik meselelerinin konuşulmaması için her hafta gündemi değiştiren bir söyleme ihtiyaç duyuyor. Her hafta da buna bağlı gündem oluşturuluyor. İdam konusunda Devlet Bahçeli’nin konuşmasını ve Mustafa Şentop’un iştirakini son derece yanlış buluyorum. AB ile yaptığımız anlaşmalar, AB Konseyine üyelik şartlarının başında idamın kaldırılması geliyordu. Bizim saçma sapan afları çıkartıp milleti sokağa salmak yerine, doğru dürüst ceza kanunu ve doğru dürüst uygulanan caydırıcılığı olan infaz kanunu hayata geçirmemiz gerekir. İntikam duygularını kabartacak idam cezasını doğru bulmuyorum. İnfaz kanunu doğru dürüst uygulanan bir sistemde, 3-4 metrekare yerde 24 yıl geçirmek, ölüm cezasından çok daha ağırdır.
Nisan ayında infaz düzenlemesi adıyla serbest bırakılan hiçbir hükümlüye aradan geçen 6 ayda, adlî kontrol ve denetimli serbestlik hükümleri uygulanmadı. Serbest bırakılan 80 bini aşkın hükümlünün denetimli serbestlik yükümlülükleri, salgın gerekçe gösterilerek iki aylık periyotlarla erteleniyor. Ekim başında denetimli serbestlik hükümlerinin uygulanacağı söyleniyor. Hâlimiz ortada.
AKŞENER'İN YORUMU
Meral Akşener Hanım’ın erken seçim ile ilgili yorumuna denk geldim. Orada çok doğru bir ifade kullandı. Türkiye’de seçimin ne zaman olacağına Sayın Bahçeli ve Erdoğan karar verir. Ben bu kadar kötü yönetilmekten şikâyet eden muhalefet partilerinin erken seçim talep etmemesini de hayretle karşılıyorum. CHP, İYİ, HDP, Saadet, Gelecek ve Deva Partileri ağız birliği etmişçesine, Türkiye yönetilemiyor diyor ama erken seçim talep etmiyor. O zaman Türkiye’nin hâlinden memnun değilsiniz ama kendi hâlinizden memnunsunuz ki, erken seçim talep etmiyorsunuz demek, en tabiî hakkımız.
Tarikatlar konusunda cahil olduğunuz belli. İnsan bilmediğine düşmanı derler. Ama öğrenmeye çalışır. Ayrıca siz nekadar vergi veriyorsunuz. Yıllar yıllar vTürkiyenin kanını emen zenginleri, ihale ileri yazın.