Doğal gazın bulunduğu haberini ihtiyatla ama memnuniyetle karşılıyorum. Berat Albayrak Enerji Bakanı olduktan sonra, gerek karada gerek denizde hidrokarbon kaynaklarının değerlendirilmesi için Türkiye aktif bir politika yürütüyor. Bunun için 5 adet gemi satın alındı. Bunlarla sismik faaliyetler, delme ve sondaj işlemlerinde bulunuyor ve bu memnuniyet verici.
Benim ihtiyatla karşılamama sebep olan ve tereddüte düşüren konu, biraz aşırı heyecanla hareket edildiğini görmem. Hayallerin peşinden heyecanla koşmak güzel ama bunu Alice harikalar diyarında seviyesinde görüp hareket etmemek gerekir. Hükûmet hedeflerini çok yükseltmiş bazen de fizibiliteye dikkat etmeden ya herro ya merro diyerek hareket ediyor. Bu iyi netice de verebilir, vermeyebilir de.
Erbakan Aselsan’ı kurduğunda herkes gülüyordu. Aradan kırk elli yıl geçince Aselsan’ın nasıl bir dev hâline geldiğini görünce Erbakan’ın hayallerinin gerçekleştiğini görüyoruz. Buna mukabil yarı yolda kalan birçok proje de oldu. Doğal gaz çalışmalarında da bu kapsamda bir gayretli çalışma var. Bu gayretli çalışma metodik çalışmayı, mühendislik çalışmalarını ihmal etmemeli ve fizibilitesi olmayan işleri bir propaganda hâline getirmemeli.
FAHRETTİN ALTUN SONRASI DÖNEM
Beni tereddüte düşüren ikinci konu özellikle Fahrettin Altun geldikten sonra, Saray’ın iletişim politikasının iletişimden ziyade bir propaganda merkezi hâline gelmesi. Onun için işler biraz mübalağalı yürüyor gibi bir görüntü var. Saray bu konuda bazı söylemlerini gözden geçirmeli.
Maalesef bir süredir “itibardan tasarruf olmaz” gibi bir anlayış, AK Parti ve Saray’da hâkim. İtibar gösterişle değil, ülkeyi her alanda güçlü konuma getirmekle olur. Ben, ilk tanıdığım zamanlarda Erdoğan ailesinin israftan ne kadar kaçınmaya çalıştıklarına şahit olmuş biriyim. Bir süredir muazzam bir israf görüntüsü veren bu uygulamaları, büyük konvoyları, sağa sola sarayların yapılmasını anlamakta güçlük yaşıyorum. Özünde israftan kaçınmaya çalışmasıyla tanıdığım Erdoğan ailesi, ne oldu da itibardan tasarruf olmaz israfında kaybolmaya başladı?
KARİYE MÜZE OLARAK KALMALI
Ayasofya’nın sembolik değerleri ve geçmişini göz önüne alarak kamuoyunda bir tepki olmadığı gibi, aksine önemli bir destek oldu. Ancak Kariye Müzesi insanlık mirası olarak çok büyük bir önem taşıyor. İstanbul’da camiler bomboşken içerisindeki mozaik ve fresklerle dünya çapında bir müze hüvviyeti olan Kariye’nin cami olmasından ziyade, müze olarak kalmasını ısrarla talep etmeliyiz. Sayın Erdoğan’ın İstanbul’u camilerle donatırken Kariye’yi müze olarak bırakmasını ve onu cami sıfatına sokmamasını özellikle bekliyorum. Erdoğan, Kariye’ye gerekli özeni gösterir ve müze olarak bırakırsa Çamlıca, Levent ve Taksim’de yapılan camiler çok daha anlam kazanacaktır.
O GÖRÜNTÜLERİ GÖRÜNCE KANIM DONDU
Giresun’daki sel felaketiyle ilgili olarak Mehmet Özhaseki vatandaşı, Nurettin Canikli de tabiatı suçlu buldu!..
İmar aflarını getiren, kaçak yapılaşmaya müsaade eden yerel yönetim ve iktidar ise bu felaketi hiç üzerine alınmadı. Beni son derece düşündüren şey; Süleyman Soylu ve Mehmet Kurum’un bir iş makinesinin kepçesi içerisinde dereyi geçme hadisesi oldu. Dünyanın oturmuş hangi demokratik ülkesinde bir bakan böyle davransa olay olur. İstifaya davet edilir. Üstelik Abdulkadir Selvi de bunu öven bir yazı yazdı. Hakikaten kanım dondu.
Evet Süleyman Soylu çok gayretli ve hareketli bir bakan. Ama hep hadiseler olduktan sonra oraya gidip kendini gösteriyor. Hâlbuki önleyici tedbirler alıp olaylar olmadan önce hareketi ve enerjisini bunları engellemeye yönelik kullanırken görmeliyiz onu.
Kepçenin içinde dere geçmeye çalışan o iki bakan, Allah korusun o sel sularına düşüp kapılıp gitse ne olacaktı? Bunlar makûl davranışlar değil.
Süleyman Soylu, İstanbul depremini çok ciddiye alıyor ama Allah korusun biz, deprem olsa yine Süleyman Soylu’yu deprem alanını gezerken göreceğiz. Hâlbuki İçişleri Bakanı olarak kendisinden, deprem olurken ve olduktan sonra halkın nasıl hareket edeceğine dair eğitimler ve tatbikatlar yapması, planlaması ve icra etmesini bekliyoruz.
TARİHİ, MISIROĞLU VE KISAKÜREK'TEN ÖĞRENİNCE BÖYLE OLUYOR
AK Parti’nin eski ve mevcut yöneticilerinin tarihi, Kadir Mısıroğlu’ndan öğrendikleri, Necip Fazıl Kısakürek’ten etkilendikleri, MSÜ’nün başına Erhan Afyoncu’nun rektör olarak atandığı bir dönemde, Lozan’ın hezimet olduğuna inandıkları zihin dünyasında, millî bayramları kutlamamaya bizi senelerdir alıştırmaya çalışıyorlar.
Bugünkü Türkiye’nin temelini teşkil eden millî bayramların da dinî bayramlar kadar rahat kutlanabilmesi gerekiyor. Tabi bu sene iktidarın elinde pandemi gibi bir mazeret var, ama bu genel olarak zihin dünyalarının nasıl çalıştığı gerçeğini değiştirmiyor.
Halkta hakikaten bu kamplaşma ortamında Cumhuriyetin değerlerine hiç önem verilmediği gibi bir görüntü ve algı yerleşmiş durumda.
ne yapmalıydı sel felaketi olur diye öncedenmi gitseydi yada istanbuldan ayrılmayıp depremimi beklemeli , ya bırakın bu işleri fesatlık nereye kadar artık halk bunu yemiyor sizde vazgeçin bu işlerden