İktidarın sadece ekonomik alanda değil, hemen hemen her alanda ülkeyi sıkıntıya soktuğu ortada.
Ekonomi konusunda Berat Albayrak’ı dikkatle dinledik. Öncelikle programın tutup tutmayacağından evvel programın ne kadar iddiasız olduğunu konuşmak lâzım.
Türkiye’yi dünyadaki ilk 10 ekonomi arasına sokma iddiasında olan, 2023’te 25 bin dolar kişi başı millî gelir hesap eden iktidar, bir mânâda yelkenleri suya indirmiş, gayet iddiasız bir program ortaya koyuyor. Sadece yüzde 5 kalkınma hızı ve 2023’te yüzde 10-12 işsizlik oranı hedefleyen bir program. Bu kadar iddiasız bir iktidarı bugüne kadar görmemiştim. Üstelik de bu iddiasız hedeflerin tutturabilmesi bile çok zor, hatta bu hedeflerin bile tutmayacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Yüzde 5 kalkınma hızı rakamlarla oynansa bile tutmayacak, işsizlik de bırakın yüzde 10-12’yi, yüzde 15’in daha üstünde olacak. Zîra çok basit bir mesele var; Türkiye’de yatırım yapılması lâzım, yatırım yapılması için de iç ve dış kaynak yok!..
Berat Albayrak’ın döviz kurları beni ilgilendirmiyor sözlerini hayretle karşıladım. Bugüne kadar kendisi bu sözleri tekzip etmediğine göre, hakikaten böyle düşünüyor. Ben üniversitede iktisat okudum. Eğer üniversite 1. sınıfta iktisat dersinde böyle bir laf etsem, sınıfta kalırdım. Hoca da git kendine başka bir meslek ara derdi.
Dış politikada ipin ucunu kaçırmamak gerekli
Dış politikaya gelince, hükûmetin bir seneye yakındır uygulamaya çalıştığı silahlı diplomasi, Türkiye’yi eskiye nazaran şimdilik iyi bir yere getirdi. Türkiye’yi dikkate almayan ülkeler; artık Türkiye’yi ciddiye almaları gerektiğini, Türkiye’nin de masada olduğunu görüyor ve biliyorlar. Bu iyi bir şeydir ancak bunun ölçüsü doğru ayarlanmalıdır. Türkiye’yi, AB’nin, ABD’nin, Çin’in, Rusya’nın ayarında bir ülke olarak takdim etmek de iyi bir şeydir. Tabi bunun arkasına kaynak koymak ve müzakerenin zamanını da bilerek ipin ucunu kaçırmamak gerekir.
Sonunda diplomasi sadece askerî bir mesele değil aynı zamanda ekonomik bir meseledir. İddialarınızın arkasına ciddi bir ekonomi ve ciddi bir kaynak koyamazsanız bir süre sonra iddialarınız boş bir kibir manifestosu olarak mütalaa edilmeye başlanır, bu duruma düşmemeliyiz. Son bir yılda ciddi kazanımlarımız oldu, bunları heba etmemeliyiz.
Selefi gruplar kullanılmak üzere kenarda mı bekletiliyor!
Selefi grupların basından takip ettiğimiz beyanlarını şiddete başvurmadıkları sürece ifade özgürlüğü kapsamında anlayışla karşılıyorum. Bu anlayışla karşılamak iştirak etmek mânâsına gelmez, bana kalırsa deli saçması fikirler. Ancak bunun şiddete başvurabilecek bir şekle evrilmesi çok muhtemel. Bu konuda devletin neden sessiz kaldığını anlamak mümkün değil. "Devlet veya iktidar, şiddete evrilmeye çok müsait bu grupları, kullanmayı mı düşünüyor ve bunlar için neden tedbir almıyor" sorusu ortada.
Sağlık Bakanı için çok üzgünüm
Sağlık Bakanı’nın başta yarattığı algıyı müspet karşılayan ve kendisinin çalışmalarına destek olmaya çalışan biri olarak çok üzgünüm. Kendisi hakkındaki tereddütlerim bir süre önce Avrupa ile turizmin açılması için Avrupa’ya, Turizm ve Dışişleri Bakanı giderken Sağlık Bakanı’nın gitmemesiyle başladı.
Hâlbuki rakamlar doğru ise, Türkiye’nin bu konudaki mücâdelesinin rakamlarla doğruluğunu Sağlık Bakanı’nın gidip izah etmesi gerekirdi. Kendisi bundan kaçınınca zihnimizde tereddütler belirmeye başladı. Devamında kendisi rakamları açıklama şeklini değiştirince anladık ki rakamlarda bir tereddüt var. Sonunda da ortaya çıkan rakamların vaka ve hasta sayısı gibi laf ebeliğiyle saklanmaya çalışılması, ortaya büyük bir skandal olarak çıktı.
Evet skandal olarak çıktı ama bu Türkiye’deki ne ilk skandal, ne de son skandal olacak.
Kendisi istifa eder mi diye soruluyor. Hayır etmez...
Çünkü bugünkü tek adam rejimi içinde bu rakamların veriliş biçiminin Sağlık Bakanı’nın inisiyatifinde olup olmadığı bile belli değil. Rakamları bu şekilde verme inisiyatifini kendisi mi aldı, yoksa bir başkası kendisine talimat mı verdi bugünkü tek adam rejimini düşünürsek bu sorunun cevabını da bulmak lâzım. Yani bunu kendisinin yapmadığı aşikâr, millî menfaat falan deyip eveleyip geveliyor. Buna benzer bir olay da Mevlüt Çavuşoğlu tarafından yapıldı. Libya ile yapılan mutabakatın basit bir evrak kaydını, tescil diye kamuoyuna tivitle sundu. Bu devlet hakikaten böyle mi yönetiliyor?
Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin idrak edilme sürecini yaşıyoruz...
Bahçeli’nin çıkışlarını ve taleplerini Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi destekçisi olarak makûl görüyorum. Türkiye kamuoyu hâlâ 16 Nisan referandumu ile kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin ne demek olduğunu yeni yeni idrak ediyor. Biz zamanında anlatmaya çalıştık ama anlaşılmadık veya anlaşılmak istenmedik.
Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, parti devleti ve tek adam rejimi demektir. Parti devleti ve tek adam rejimi içinde pek tabiî ki Anayasa mahkemesi de, Yargıtay’ı da, Danıştay’ı da, hatta Meclis’i, Meclis’in iç tüzüğü de, Meclis’in kanun yapma tüzüğü de parti devleti ve tek adam rejimine göre uyarlanacaktır. Bunun ardı da gelecek. Bu rejimden kuvvetler ayrılığı rejimine dönmediğimiz müddetçe parti devleti ve tek adam rejiminde bunlar normaldir. İstesek de istemesek de imkân buldukları anda bu böyle olacaktır. Millet, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ne demek yeni yeni anlıyor. Bahçeli mimarı olduğu sistemi, istediği şekle uygun hâle getiriyor.
Sırada Yargıtay ve Danıştay’ın yapısının değiştirilmesi var.