Sayın Cumhurbaşkanı, askıda ekmek kampanyası ile ilgili bir açıklamada bulunarak küçük ortağına kızmış görüntüsü verebilir. Bu gayet normal. Burada düşündürücü olan Türkiye’nin asgari ücreti, maaşı ve her şeyiyle çok ülkeyi geride bıraktığını söylemesidir. Doğrudur. Dünyadaki iki yüzün üzerindeki ülke ile karşılaştırıldığında Türkiye, dünyada ilk yirmi içindedir.
Ancak Türkiye’nin hedefi ilk ona girmekse çok gerilerde olduğumuzu kabul etmek lâzım. Ayrıca IMF’nin OECD ölçeklerine baktığımızda en iyi konumdaki ülke Türkiye’dir diye düşünülüyorsa, siyaseten bunu belki anlayışla karşılayabiliriz. Ama inanarak veya danışmanları böyle söylüyorsa ortada bir sorun var demektir. Bu söylemlerini gözden geçirmesinde fayda var. Durum hiç de söylediği gibi görünmüyor.
Yurt dışındaki ücretler ile Türkiye’deki ücretleri dolar üzerinden karşılaştırmak doğru değil. Para birimi üzerinden kıyas yapmak yerine satın alma paritesi üzerinden karşılaştırma yapmak gerekiyor. Ona rağmen satın alma kapasitesinde çok gerilerde kaldığımız muhakkak. Sayın Erdoğan’ın sadece bahsettiği göstergelere değil, özellikle işsizlik ve asgari ücret seviyelerine bakması lâzım.
Sayın Erdoğan; “Türkiye’deki çok büyük kitleler geçinemiyorlar”.
***
Merkez Bankası başkanı ‘Bizim bir kur politikamız yok, Türk lirası aşırı değersiz.’ açıklamasında bulundu. Ekonomi Bakanı’nın kur politikası yok. Merkez Bankası Başkanı’nın kur politikası yok. Türkiye’de kimin kur politikası var hakikaten merak ediyorum. Bu konuşmalar saldım çayıra mevlam kayıra gibi bir intiba uyandırıyor. Görevlerinden kaçmak için mi, yoksa başa çıkamadıkları için mi böyle davranıyorlar bilemiyorum. Ama bu hayra alâmet bir durum değildir.
Merkez Bankası yıl sonu enflasyon beklentisini dördüncü kez güncelledi. Ben, TÜİK ve de Merkez Bankası’nın enflasyon rakamlarına itimadımı çoktan kaybettim. Bunların paylaştığı rakamlar doğru rakam değil. Devletin kendi ilân ettiği rakamları bir devlet ciddiyeti içinde ele alması lâzım. Kendi kendilerini avutuyor olabilirler ama hakikat bu değil. Piyasalar bunu böyle değerlendirmiyor. Çarşıya pazara giden insanlar gerçek enflasyon nedir, gayet iyi görüyorlar.
***
Rusya’nın Türkiye Büyükelçiliği’nin 22 Mart 2019 tarihinde, Sputnik Türkiye’nin haberini kaynak göstererek attığı resmî bir tivit vardı. ”Kırım’ın Türkiye’deki eş düşümü Hatay’dır.” O zamanlar bunun üzerinde pek durulmadı. Dışişleri Bakanlığı’mızın bu konuda Rus elçiliğinden bir izahat alıp almadığını da hâlâ bilmiyoruz. Ama Hatay, Mersin ve Kilis hattında son dönemde yaşananları dikkatle alınca bu tivit önem arz eder oldu. Türkiye’nin son birkaç haftasında yaşananlar tüm yönleriyle aydınlatılmalı. Dış güçlerin Hatay’ı karıştıracağı artık çok âşikâr. Buna göre tedbirli olmalıyız.
Bütün Ortadoğu ve Türkiye üzerinde Rusya ile ABD’nin ne kadar aktif olduğunu biliyoruz. Suriye’de olup bitenler şu anda Türkiye’nin gündeminde olmamakla birlikte, çok ciddi gelişmeler yaşanıyor. Bir mânâda kurulmak istenen terör devleti, Suriye’nin kuzeyinde neredeyse resmîleşmek üzere. Son dönemde gördüğümüz birtakım teknolojik imkânların kullanılması ve paramotor ile Menbiç’ten yüzlerce kilometre uzaktaki Hatay’a terörist taşınması son derece düşündürücü. Bu paramotorları, silahları bir ülkenin desteği olmadan teröristlerin bulması ve kullanması mümkün değil. Destek aldıkları muhakkak.
Biz bütün dış politikamızı “çekişmeli ve silahla desteklenmiş sert dış politika” olarak yürütüyoruz. Her etki bir tepki doğurur. Bu karşılıklı etki ve tepki bir yere kadar sürecek. Nereye kadar güç kullanarak gideceğimizi, karşılığında da bize karşı kullanılan “güçlere” karşı ne tedbir alacağımızı bilmemiz lâzım. Bu gücü kullanırken dış dünyada “kabadayı” görüntüsü yarattığınızda, bunun sadece askerî veya siyasî sonuçları olmuyor, aynı zamanda çok ciddi ekonomik sonuçları da oluyor. Bu ekonomik sonuçları da dikkate alarak sert güçle diplomasi arasındaki dengeyi çok iyi kurmalıyız.
Dış politikadaki kararlı bazı davranışları yürütürken üslûba da dikkat etmek lâzım. Aşırı bir kabadayı üslûpla, neredeyse insanlara her fırsatta hakaret ediyoruz ve bu bizi dış politikada, haklı iken haksız duruma düşürme, haklı iken haksız algısı yaratan olma durumunda bırakıyor. Bu çok tehlikeli. Konularımızda haklıyız ama Kıbrıs, Ortadoğu, Avrupa ve Libya’da gereksiz sert ve hakaretamiz üslûp kullanılması bizi zor durumda bırakıyor. En üst perdeden herkese hakaret edilmesi, ana mesele yüzünden değil ama üslûbumuz nedeniyle bizi yalnızlaştırıyor ve bu üslûp sorunu çok ciddi yaptırımlarla bizi karşı karşıya bırakacak.
***
Charlie Hebdo olayına gelirsek bu on yıllardır sistemli şekilde süren bir provokasyon. Elimde bir bilgi belge yok ama Fransa’da yaşadığım dört yıl bende bu intibaı uyandırdı. Charlie Hebdo’nun bu provokasyonlarının Fransız derin devletinin bilgisi hâricinde olduğunu düşünmüyorum. Delicesine yapılan bu provokasyonları görmezden gelmek dışında yapılabilecek bir şey yok.
SİHA ve İHA projesinin geliştirilmesi ve üretilmesi Türkiye için çok büyük bir kazanımdır. Selçuk Bayraktar’ı ve şirketini bu konuda tebrik etmek lâzım. Bu İHA ve SİHA’ların satış fiyatının ne olduğu, TAI’nin yapmakta olduğu faaliyetlerinin gölgelenip gölgelenmediği bir soru işareti olarak duruyor ama bu soru işaretlerini şimdilik donduralım. Bayraktar’ın şirketinin yapmakta olduğu faaliyetleri destekleyelim. Bunlar çok önemli kazanımlardır. Pek tabiî ki, dışarıdan bu kazanımlarımıza karşı birtakım tedbirler almaya mutlaka çalışılacaktır.
Çünkü İHA ve SİHA’lar Irak, Suriye, Libya, Akdeniz ve şu anda Azerbaycan’da Türkiye’nin çok ciddi başarılar kazanmasını temin etmiş askerî araçlardır. Buna mukabil içeride Selçuk Bayraktar’ın damat olması, yerlilik ve millîlik gibi konularda tenkit edilmesi Türkiye’ye bu kadar sorunun içinde bir şey kazandırmaz. Bu tenkitlerin şimdilik dondurulması gerektiği kanaatimdeyim. İHA ve SİHA’ların desteklenmesi ve yapılması, Türkiye’nin elinde olması önemli bir kazanım. Ve bunun kıymetini bilelim.