Ak Parti’nin içinden Ak Parti’nin tabanına hitap edebilecek iki parti ortaya çıktıktan sonra, siyasî diyalektik muhalefetten de böyle gelişmeler olabileceğini gösteriyordu ve bekleniyordu.
Daha önce de bu yönde konuşmalar çok oldu. Muharrem İnce ve Sarıgül’ün böyle bir hazırlık içinde olduğu söyleniyor ama nihayete erip ermeyeceğini zaman gösterecek.
Muharrem İnce’nin kuracağı söylenen partinin iki konuyu başarıp başaramayacağı önemli. Kurulacak olan parti Meclis’teki aritmetiği değiştirebilecek mi? Muharrem İnce CHP tabanından gelen biri. Şu anki CHP’den ayrılıp, grup kuracak kadar kendisine milletvekili gelip Meclis’te grup kurabilecek mi? Partiyi kurmak kadar seçime girme kabiliyetini kazanabilmek de önemli bir aşama.
Meclis’te yeteri kadar milletvekili ile grup kurma imkânını bulamazsa, seçime girebilmek için kanunun emrettiği şekilde kongre sürecini tamamlaması gerekir. Parti kurmasından ziyade parti kurulduktan sonra milletvekillerinin teveccüh edip etmeyeceği veya secime girme kabiliyetini görmek lâzım.
Bunlar olduktan sonra ne yapılır denilirse bazı CHP’liler siyasi bir boşluk olduğunu düşünüyor. Zira şu anda Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiye verdiği şekli 5 oktan ayrılma olarak değerlendiren önemli bir kesim de var. Bunlar ne şekilde gelişir bilmem. Muhalefette olması gerektiği düşünülen bir Vatan Partisi ve Doğu Perinçek’in bile cumhur ittifakında olduğu düşünülürse, partisini kurup belirli bir seviyeye getiren İnce’nin, millet ittifakında mı cumhur ittifakında mı yer alacağını hiç bilemeyiz.
Cemal Enginyurt hadisesi...
Cemal Enginyurt’un konuşmalarına bakınca “ Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” atasözünü hatırladım. Çünkü söyledikleri büyük oranda doğru sözlerdi. Bizim siyasî ortamımız ve siyasî partilerimizdeki lider hâkimiyeti, parti içinde liderin haricinde bir görüş belirtmeyi mümkün kılmıyor. Bu kuralın dışında hareket edenin de hangi partiden olursa olsun, hemen üstü çiziliyor.
Sayın Enginyurt’un söyledikleri demek ki doğru idi ki Sayın Erdoğan, alışık olmadığımız şekilde son yılların en iyi fındık taban fiyatını açıkladı. Cemal Enginyurt partisinden ihraç edilse de bu mânâda doğru bir iş yapmış oldu.
Bizim siyasi ortamımız enteresan. 1990’lı yıllarda Sayın Sadi Somuncuoğlu cumhurbaşkanı adayı olduğu zaman, Cemal Enginyurt; Devlet Bahçeliye karşı gelindiğini düşündüğü için Sadi Somuncuoğlu’na yumruk atan bir isimdi. Devlet Bahçeli’ye de bu derece bağlı bir isimdi. Ama sonuç değişmedi.
Yine bu ruh hâli içinde İbrahim Kalın’ın, Sayın Erdoğan’ın hoşuna gideceğini düşünerek paylaştığı, “Başkalarının hikâyesi” iletisi epey tepki çekti. 150 sene deyince hani o çok bayıldıkları Abdülhamit dönemine, yani 1870’lere denk geliyor. Kısmen Tanzimat Fermanı ve ağırlıklı olarak Cumhuriyet ve Abdülhamit dönemini eleştirmek çok yanlış. Bugün Türkiye her hâlukârda Ak Parti’nin bütün hatalarına ragmen bir yerde duruyorsa, bu eleştirdikleri, sürekli yerden yere vurdukları 150 yıllık kazanımlar sayesindedir.
Fahrettin Koca ve salgın süreci...
Koronavirüs tedbirleri tehlikeli şekilde gevşedi. Bu hepimizi hem derinden üzüyor hem de korkutuyor.
Koronavirüsün ilk zamanlarında çalışmalarını takdir ettiğimiz Fahrettin Koca’nın bugün, esas itibarıyla vahim hatalar yaptığını görüyoruz. En önemlisi Fahrettin Koca’nın salgının başından itibaren tutulan istatistiklerin, uluslararası standartlarda tutulmadığını itiraf etmesi oldu. İstatistikleri ve açıklamalarını da bu gerekçeyle değiştirdi. Demek ki bu açıklamayı yapana kadar tutulan standartlar uluslararası standartta değilmiş. Bu çok kötü bir şeydir.
Avrupa’dan turist gelmemesinin, siyasî sebeplerinin yanında, Fahrettin Koca’nın uygulamalarındaki bu hatalardan da kaynaklanmış olması ihtimalleri kuvvetlendi. Kendisinin çalışmalarını gözden geçirmesini öneririm. Yapılan bu hatalar onlarca milyar dolar döviz kaybına ve ciddi bir işsizliğe neden oluyor.
Geçtiğimiz hafta şiddetle ilgili iki önemli konu tartışıldı.
İstanbul Sözleşmesi bütün eksiklerine ve uygulamadaki hatalarına rağmen kesinlikle devam etmelidir. Bu konuda Abdurrahman Dilipak’ın çıkışı son derece kışkırtıcı. Dilipak bu “fahişe” lafını kullanarak “halt etti”. Böyle saçma sapan söylemin karşılığı, en kibar hâliyle halt etmektir.
İstanbul Sözleşmesine KADEM’in sahip çıkması ve KADEM’de Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın bulunması müspet bir durum. Bu konuda Sayın Erdoğan’ın da artık iki kelâm laf etmesi gerekiyor. Bu sözleşme mevcut şartlarda eldekinin en iyisidir ve kesinlikle sahip çıkılmalıdır.
Hatay Barosu Başkanına yapılan muamele tam bir rezalettir.
Süleyman Soylu kendine göre iyi bir iç işleri bakanlığı yapmak istiyor olabilir. Kendisinin son derece sert üslûbu, hukuku hiçe sayan anlayışı, alt kademelere de sirayet ediyor. Ben şahsen etrafta da görüyorum.
Hakikaten kabadayı tavırlarla, gayet sert, kerameti kendinden menkul bir polis ve bekçi teşkilatı ortaya çıkmış vaziyette. Süleyman Soylu pek tabii ki disiplini tesis etmeye ve büyük gayretle polisin nizamını sağlamaya çalışırken, üslubuna son derece dikkat etmeli.
Ali kıran baş kesen bir teşkilat görüntüsü var ortada.
Emniyet mensupları ve kolluk kuvveti hepimizin güvenliği kadar hukukunu korumak ve hukukuna riayet etmekle de görevli. Bunu unutmamakta fayda var.