Atanmış biri, seçilmiş birinin vekilliğinin düşürülmesini isteyebilir mi?
Bu soru ile bir anda Meclis hareketlendi. Fuat Oktay’ın Meclis’e yolladığı; bazı vekillerin, milletvekilliğinin düşürülmesini isteyen bir sevk yazısıdır.
Bir talep yazısı değil. Yargıtay’ın verdiği kararı yeni anayasal düzende Cumhurbaşkanı Yardımcısı sevk ediyor.
Referandum ile kabul ettiğimiz yeni anayasal düzende bu çarpıklık da yanlış yorumlara sebebiyet veriyor.
Bu sürecin sonunda, içinde hukuken bir yanlışlık yok gibi görünmekle beraber, siyaseten çok yakışıksız bir tavır ile 3 milletvekilinin vekilliği düşürüldü.
Hukuken anayasanın 83 ve 84. maddeleri gereğince, kesinleşmiş yargı kararları Meclis’te okunduğu takdirde, milletvekilliğinin düşeceği belirtiliyor. Bu yapılınca da yeni bir münakaşa başladı.
Anayasa Mahkemesi’nde hak ihlali açısından yapılmış olan bireysel müracaatın devamı, bir yargı sürecinin bitirilip bitirilmediği noktasında tartışmalara sebep oluyor. Bu da yeni anayasal düzende, bazı konuları eksik ve açık bıraktığımızı gösterir mahiyette. Yargıtay’ın kesinleşmiş kararının geçerli olduğunu düşünmekle beraber, Anayasa Mahkemesi bir hak ihlali kararı verirse nasıl bir durumla karşılaşacağız, merak ediyorum doğrusu.
Milletvekilliği düşürülüp dokunulmazlığı kaldırılan Enis Berberoğlu, 24 saat geçmeden Koronavirüsü dolayısı ile 31 Temmuz’a kadar olmak kaydıyla, evinde cezasını çekmesi için tahliye edildi.
O zaman şu soru akla geliyor; Koronavirüsü bir tek Enis Berberoğlu için mi tehlike teşkil ediyor? Diğer tutuklular için böyle bir tehlike yok mu? Nereden bakılırsa bir tutarsızlık ve keyfiyet.
Çok keyfi bir dönemden geçiyoruz.
Gönül Rejimi...
Bunun en büyük örneğini Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hafta sonu sokağa çıkma yasağını kaldırması sırasında attığı tweette gördük.
Bilim kurulu bir tavsiyede ve bir talepte bulunmuş, ona göre de İçişleri Bakanlığı bir genelge yayımlamış. Ondan sonra Recep Tayyip Erdoğan; halkımın 1. tekil şahıs, “Halkımın, hafta sonu içeride kalmasına gönlüm razı olmadı ve bir karar aldım.” dedi.
Burada gönlüm razı olmadı cümlesi çok önemli. Demek ki Türkiye Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın gönlünün istediği şekilde idare ediliyor. Erdoğan’ın pek tabi gönlü geniştir, zaman zaman doğru karar da verebilir ama gönül her zaman aklın yerine geçmez. Gönül rejimi ile devlet yönetilmez. Akla ve liyakate dayanan kurallar rejimi, Türkiye’nin idaresi açısından bir gönül rejiminden daha geçerli ve çok daha hayatidir.
CHP ve HDP’li vekillerin aynı anda dokunulmazlıklarını kaldırarak toplumdaki karşı cephe algısını CHP-HDP bloğunda tutmak istiyorlar. İktidar ve cumhur ittifakının kontrollü bir kamplaşma ve gerginlik politikasının bir devamı.
Baskın, erken ya da zamanında seçim bile olsa, Cumhur İttifakı bu baskıyı ve kamplaştırma politikasını, toplumun her alanında artırarak devam ettirecektir.
Bu kamplaştırma ve sindirme ortamında İYİ Parti’nin rolü gayet olgun. Meral Akşener’in parlamenter sisteme geçmek kaydıyla her türlü diyaloğa açık olduğunu söylemesi ve tabanını sakin tutması Türkiye’nin özlediği bir olgunluk göstergesi.
Babacan ve Davutoğlu’nun ise AKP’nin uykularını kaçıracak bir rüzgâr estirmeleri mümkün. Konjonktür buna oldukça müsait görünüyor ancak bu konjonktürü değerlendirip değerlendirememelerini, bundan sonraki icraatları belirleyecektir.
Ekonomiden oldukça endişeliyim...
Biz koronavirüs ile içeriye çok fazla kapandık.
Koronavirüs günlerinden sonrasına baktığımda ekonominin gireceği sıkıntılı dönemden oldukça endişeliyim.
Türkiye’de 7 çeyrektir yatırımlar geri gidiyor. Yatırım yapılmadığı için işsizlik arttı ve artmaya da devam edecek. İşsizliğin artması en büyük sıkıntımız ve ileride de daha büyük problem oluşturacak. Bu konuları çok ciddiye alıp şimdiden tedbir almanın, çare bulmanın yollarını aramamız gerekiyor
Dünyada da önemli gelişmeler oluyor. Amerika seçimleri yaklaşıyor. Avrupa karışıyor bunları çok yakından takip etmek gerekiyor.
Belki sağlık konusunda bilim kurulu kurulduğu gibi, koronavirüsü sonrası günler için de bazı muhalifleri de içine alan, ortak akla dayanan bir kurul oluşturulup ileriye dönük planlamalar yapılmalı.
Kredi faizlerinin düşürülmesi olumlu bir adım ama yatırıma hiçbir etkisi yok. Türkiye’de yatırım yapılmıyor. Bu nedenle faiz indirimi Aspirin ve Parol tedavisinin ötesine geçmeyen tedaviler.
Türkiye’nin yatırıma ihtiyacı var. Hukuk devleti olmadığımız, dünyada herkesle münakaşalı olduğumuz sürece yatırımın artması ve sorunlarımızı çözmemiz çok zor.
Emin bey, chp-hdp bloğunun oluşturulmasında muhalefetin dezavantajı nedir? Teşekkürler..