İzmir depreminde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Bu konuda çok şey yazılıp çizildi ben konuşulmayan iki konuya değinmek istiyorum.
Birincisi depremin ana merkezi, İzmir’de yıkımın olduğu yerden 80 kilometre ötede.
Haritaya bakınca Seferihisar ile Samos adası arasında, Kuşadası açıklarında bir yerden bahsediyoruz. Kuşadası açıklarında olan bu deprem, Kuşadası veya Seferihisar’da bir yıkıma sebep olmadığı hâlde tâ 80 kilometre ötede İzmir’de, bataklık araziye zemin etüdü yapılmadan yapılan apartmanları yıktı.
30 bina yıkıldı ve 114 vatandaşımız öldü, binin üzerinde vatandaşımız da yaralı.
Bu, uygun zeminde yapılmayan, nizama uygun olmayan inşaat ve inşaat kalitesinin nasıl bir cinayet aleti olduğunun bir ispatı. Dikkat çekmek istediğim husus, depremin 80 kilometre ötedeki kötü inşaatları yıktığı. Deprem İzmir depremi değil; Kuşadası açıklarında denizde olan bir deprem. Üstelik bu beklenen İzmir depremi bile değil.
İstanbul gibi İzmir’in de ders alması gerekiyor. İstanbul Türkiye’nin birinci büyük ili iken, İzmir de üçüncü büyük ili. İzmir’de tedbirlerin ne kadar yetersiz olduğunu, 30 binanın enkazının 5-6 günde kaldırılamadığı gerçeğiyle gördük.
Bizim yönetim bozukluklarımız sadece bir partiye has değil, bütün partilerde mevcut. İzmir Burhan Özfatura döneminden beri CHP’nin elinde. Belediye uzun yıllardır sol yönetimde. Dolayısıyla AK Parti’yi suçlayabilecekleri bir durum da yok. Demek ki bizim belediyelerimizin sağ sol, parti ayırımı yapmadan hepsinde bir liyakatsızlık, denetimsizlik ve kötü yönetim söz konusu.
İzmir depremi bize gösterdi ki halkımız deprem ânında ne yapacağını katiyen bilmiyor. Bu konudaki eğitimin ve tatbikatın acil olarak hayata geçirilmesi gerekiyor. EBA gibi bir eğitim aracı elimizde var. Derhâl Türkiye’nin tamamını mecburi tutarak, deprem ânında ne yapması gerektiğinin eğitiminin verilmesi lâzım. Eğitim ve tedbir olmadan deprem ile yaşanılmaz, deprem ânında ve sonrasında mücâdele etmek zor olur.
Cumhurbaşkanı deprem incelemesinde bulunurken İzmir’de "3 çocuk yapılmalı, 5 milyon yabancıya bakıyoruz.” dedi. Sayın Bahçeli de “Keşke riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi.” açıklamasında bulundu. Akdeniz belediyesi başkanı Mustafa Gültak da “Her şeyi devletten beklememeliyiz. Cebimizden biraz para verip sıfır ev almalıyız” derken, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay da 1999 depremi ile İzmir depremini kıyasladı.
Bu cümlelerin sahipleri ve devlet büyüklerine bir soru sormak istiyorum. Allah aşkına ettiğiniz bu laflar, işgal ettiğiniz makamların ağırlığını taşıyor ve ciddiyet içeriyor mu?
Devlet büyükleri bunları söylerken Anadolu Ajansı bir manşet attı. O manşette “Türkiye’de hane halkı varlıkları bir yılda yaklaşık yüzde 35 arttı” başlığı yer alıyordu. Allah aşkına siz nerede, hangi ülkede yaşıyorsunuz? İşin daha vahimi 11 ayda Türk lirası %30 değer kaybetmişken bu söylediklerinize inanıyor musunuz?
Geçen haftaki yazımda Charlie Hebdo’nun bu provokasyonlarını Fransız derin devletinin desteğiyle yaptığını yazmıştım. Fransa’da devam eden hadiseler ve Avusturya Viyana’da yaşananlara baktığımızda yine birilerinin parmağıyla Türk ve İslâm düşmanlığının körüklendiğini görüyoruz. Bu bize kurulan bir tuzaktır. Bu konulara karşı gayet soğukkanlı olmak, İslâm adına yapıldığı iddia edilen terör de dâhil her türlü terörü mutlaka lanetlemek ve bu tuzağa düşmemek lâzım.
Yazıyı yazdığım saatlerde ABD seçimlerinin sonuçları bekleniyordu. Bu seçimleri ve dünyaya etkisini gelecek hafta değerlendirmek sağlıklı olacaktır.
İstanbul, İzmir, Bursa gibi gereksiz derecede aşırı-kalabalık ve çarpık yapılaşma ile ekonomik bekayı depremle tehdit eden büyükşehirlerde emlak vergisi yıllık 1% (emlakın piyasa/"gerçek" fiyatı üzerinden ve şehir merkezinde 2%'den şehrin çeperlerine uzaklaştıkça 1% olmak üzere, kademeli), diğer şehirlerde ise bugünkü gibi 0,2% olmalı ve insanların Anadolu'nun diğer şehirlerine dönüşü teşvik edilmeli, bir anlamda zorlanmalı. Devlet, büyükşehirde riskli alanda oturan vatandaşa --diğer şehirlerde kırsala taşınmayı isterse-- kırsalda aileye yetecek tek katlı 100 m2 müstakil ev yapımı konusunda gerekli bürokratik kolaylığı göstermeli (ve sınırdaş parsel sahibinin önalım hakkı olmamalı). Gerekli bürokratik kolaylıktan kastım yasadışı uygulama değil, prosedürlerin uyulması gereken kuralların "net" belirlenmesi ve vatandaşın mevzuata uygun başvurularında bekletilmemesi: Konu ivedi.