Buenos Aires…
Yıllarca ders çalıştınız, özel ders aldınız, gizli gizli Maria Mercedes ve Rosalinda’yı çekiştirdiniz, La Casa de Papel’in dört sezonunu uykusuz gecelerde İspanyolca altyazıyla bir haftada bitirip bölüm aralarında da Pitbull dinlediniz, ama nafile! Yolunuz Güney Amerika’ya düştü mü sadece bunlar yeterli olmuyor. Ben ise Güney Amerika seyahatime karar verdiğimde bütün bunlardan bağımsız tek kelime İspanyolca biliyordum: “Hola”. Bu İspanyolcayla Buenos Aires’e indiğim aynı gün çalışacağım hostele gittim. Uçmadan önce resepsiyonda gece vardiyasında çalışacağıma dair anlaşmıştık. Bunun nedeni, gönüllü çalışıyor olsam da hem denetim olursa Hostel sıkıntı yaşamasın hem de gece hareket az oluyor diye dil bilmediğim için aksilik yaşanmamasıydı.
Söylemeyi unuttum, İngilizce iletişim kuruyorum ancak kıtada İngilizce çok da geçerli değil; yani iş yapmıyor. Çünkü, burada gezginler dışında yerel halktan İngilizce bilenlerin oranı çok düşük! Özellikle de günlük ihtiyaçlarınızı karşılamak istediğinizde muhatap olacağınız insanlar yoğun turist ilgisine rağmen sadece İspanyolca konuşuyorlar. Bütün bunlar ilk başta zor olsa da, yeni bir dil öğrenmek için gayet motive edici.
Her ne kadar İngilizce Dünyanın en yaygın konuşulan dili ve altmıştan fazla ülkede resmi dil olarak kabul edilse de İspanya ve Portekiz’in eski sömürge kıtasında bu geçerli değil.* Sonuçta karşımızda dört yüz milyonun (yaklaşık iki yüz milyonu Brezilya’da Portekizce konuşuyor) üzerinde nüfusu olan bir kıta bulunuyor ve Dünya genelinde 21 ülkede yaklaşık dört yüz kırk milyon insan da resmî olarak İspanyolca iletişim kuruyor.
Yine de, İspanyolca bilmiyorsunuz diye Buenos Aires’e gitmemek olmaz, ne de olsa gezginin dili İngilizce diyerek yola çıkıyoruz. Bu güzel Avrupa şehrini...pardon Güney Amerika şehrini görmeden “Ben gezginim” dememelisiniz.
Güzel yemekler yiyip, arkadaşlarınıza ve ailenize otantik hediyeler satın almak için San Telmo, Avrupa kafeleri gibi tarihi kahve dükkanlarında güzel atıştırmalıklar eşliğinde Monserrat, modern kafelerde çayımı ve kahvemi yudumlarım diyorsanız Palermo ve yılbaşını kışın kar altında değil de güzel bir kanal manzarasında havai fişekleri izleyerek geçirmek için Puerto Madero’yu ısrarla öneririm.
Sadece mimarisi değil aynı zamanda yoğunluklu olarak Avrupalı bir nüfus da yaşıyor bu şehirde. Kentteki bu harmoni mutfağa da yansımış durumda; farklı milletlerden damakta iz bırakan yemekler, şehir ayaklarınızın altındayken teras barlarda renkli kokteyller, mis kokan empanadalar ve tabi ki Asado Arjantin eti! Gerçi akşam sekizden önce açık restoran bulmak fazlasıyla zor ama beklemeye değer. Arjantinliler akşam yemeğini gerçekten geç saatte yiyorlar, bunu kıtanın diğer ülkelerini ziyaret ettikçe daha net kavradım.
Buna rağmen, (önceki nesillerden gelen) Avrupalıların daha yoğun bulunduğu, adınının anlamını (Güzel havalar) fazlasıyla hak eden, Buenos Aires kıtayı keşfetmek için gayet iyi bir başlangıç olabilir; çokkültürlü bu kent keşfedilmeye değer. Büyük ve güzel parkların yanı sıra nostaljik kafelerde kıtaya has aromalı kahveleri yudumlarken burnumuza gelen kavrulmuş kahve çekirdeği kokusunun bizi uyarması bile bu özgür ruhlu şehri ziyaret etmek için yeterli olabilir. Dünya’nın en geniş bulvarlarından olan Avenida 9 de Julio’yu tek yeşil ışıkta koşarak geçmeyi deneyebilir, parklarda yürürken özgürce uçan papağanların melodisini dinleyebilir, sıcak havaya inat Mendoza üretimi kaliteli ve uygun fiyatlı şaraplarla serinleyebilirsin.
Her ne kadar İstanbul kadar olmasa da, Buenos Aires de uyumayan şehirlerden; akşamları güvenle yürüyebileceğiz güzel caddeleri, yol üzerinde atıştırabileceğiniz empanadalar bulabileceğiniz fırınlar, bir “Boğaz” olmasa da yenilenmiş, hoş bir tersane bölgesi bile var. Kentin tarihi yapılarını gezmek güzel ama buna bir de yemyeşil parklar ve renkli çiçekler eşlik ettiğinde daha da güzel oluyor. Mevsimi geldiğinde mor renkli Jacaranda çiçeklerinin sokakları boyadığı bu şehirde stresten uzak kalmak daha kolay. Merkeze yakın ekolojik rezervinde vakit geçirmek inanılmaz rahatlatıyor insanı.
Arjantin tarihi izin verirse Buenos Aires’in gezilecek yerlerinden de bahsedeceğim tabi ki! San Telmo, Monserrat (kaldığım süre boyunca burada konakladım; merkezi, güvenli ve de güzel), Palermo, Recoleta ve Puerto Madero en sevdiklerim ve maalesef en popüler olmasının yanında çok da turistik. Şimdilik bu kadar, bu sıcak şehrin hikayesine, lezzetleri ve mekanlarıyla birlikte daha sonraki yazılarda değineceğim.
Sevgiler...