Köpürtülmüş ekonominin köpükleri uçuyor, Türkiye gerçeği ile yüzleşiyor. Orta sınıfı yok eden, toplumun %40'ini açlık sınırına iterek, sosyal yardımlarla muhtaç hale getiren anlayışın cilası dökülüyor.
Cüzdansızların, vicdansızların foyasını fark ettikleri, evredeyiz. Gittikçe otoriterleşen bir anlayışın, ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler aymazlığı her vesile ile hissediliyor!
Şatafatın, israfın, vurdumduymazlığın şahikası yaşanıyor. Bankaların esiri olmuş onlarca milyon insan, cinnet halini yaşarken, 10 milyonun üzerinde genç insan, işsizler ordusunun defterine kayıt düşüyor.
Gazetelerin üçüncü sayfaları, yürek yakan cinnet haberlerinden oluşurken, boşanma oranları, %50’lere ulaşmış durumda. Elli metre mesafeyle, Uganda şartları ile Hollywood şartları, birlikte yaşama zorlanıyor.
Ülke coğrafyasında; alt ve üst yapı, insan dokusu itibari ile kocaman bir Pakistan, Mısır, İran, Afganistan mevcutken, ufacık bir İtalya, İspanya, Yunanistan’ın varlığı üzerinden, “Yeni Türkiye” güzellemesi yapılıyor.
Vah ki vah...
Efendim, içinizi daha fazla karartmadan, bir kıssa ile sözü bağlayalım;
Diktatörün biri, uyguladığı politikaların etkilerini araştırmak üzere kıyafet değiştirerek bir meyhaneye gider. Adamın biri, çok zengin bir sofrada demlenmektedir.
Diktatör adamın yanına gider ve sorar: "Böyle içebilmek için iyi kazanıyor olmalısın. Günde ne kadar kazanıyorsun?”
Adam: ”2000 lira.”
Diktatör: “Peki büyük liderimiz, vergileri biraz daha attırıp, çalışma koşullarını ağırlaştırırsa ne kadar kazanırsın?”
Adam:“4000 lira.”
Diktatör: “Peki kemerleri biraz daha sıkarsa?”
Adam: “Ooo... En az 5000 lira.”
Diktatör sinirlenmeye başlar : “Peki ya insanları ölümüne çalıştırırsa?”
Adam: “O zaman 10,000 liradan aşağı kazanmam!”
Diktatör: “Öf be adam, ne iş yapıyorsun sen yahu?”
Adam: “TABUTÇUYUM” demiş.