Doğu Akdeniz üzerinden savaş tamtamları çalan iktidar sözcüleri ve kalemşörlerine bir şeyler söylemek farz oldu!
Peşinen şunu söylemek isterim ki; memleketin bir çakıl taşına veya Mavi Vatan'ın bir damla suyuna elini uzatanın eli kesilmelidir, nokta...
Yazımın başlığında SARMAL sözcüğünü özellikle kullandım. Bu sözcükten meramım:
Batı'nın(AB-ABD) Doğu Akdeniz-Kıbrıs ve Adalar denizinde Yunanistan’ın arkasında durması ve teşvik etmesi, tarihimizi bilenler için sürpriz değildir. 100 yıl evvel de bu tablo yaşandı.
Asıl burada Yunanistan’a direk veya en direk katkı veren SARMALIN parçası olmuş kültür coğrafyamızdaki ülkelerdir!
Mesela Mısır,
Mesele Suriye,
Mesele BAE,
Mesele Sudiler,
Mesele Katar,
Bu ülkelerin SARMALIN aracı haline gelmelerini irdelememiz gerekmez mi?
Ne oldu da bu ülkeler karşımıza geçti...
Sadece, Arapların ihanetçi olduğunu, yönetimlerin Emperyalistlerin uşağı olduğunu içeren cevaplar meselenin özünü irdelememizi engeller!
Mısır ve Suriye özelinde meseleye yaklaştığımızda tablo çok açıktır!
Mısırla; “demokrasi-darbe-ihvan” üçlüsünün üzerinden hasım olduk. Oysaki bu durum aynaya bakmadan karşımızdakine ahkâm kesmekten öte bir şey değildir!
Ve anlamsızdır...
Kaldı ki, İhvanı kuranlar ihvanı bırakmışken ihvancılık yapmak resmen akılsızlıktır.
Hem biliyoruz ki, İhvanı reddeden bizzat İslam coğrafyasındaki Müslümanların büyük çoğunluğudur...
Gelelim demokrasi iddiamıza;
Darbeyle iktidara gelen Sisi'ye düşmanlığımızı bir an için anlamlı bulmaya çalışsak bile, seçimle gelen Esat’a düşmanlığımız kocaman bir çelişkiyi işaret etmekte ve demokrasi iddiamızı geçersiz kılmaktadır...
Bu çelişkiyi “demokrasi” üzerinden izah etmek mümkün mü?
Kaldı ki demokrasiyi tramvay gibi gördüğünü söyleyen de bizzat Sayın Cumhurbaşkanımızdır!
Derdimiz İhvancılık, söylemimiz ve hayalimiz Neo-Osmanlıcık olunca Suudi-BAE-Mısır-Yunanistan ittifakını kendi elimizle oluşturduk.
Acı ama gerçek budur...
Gelelim SAVAŞ mevzusuna;
Gazi Mustafa Kemal Atatürk: "Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir."
Ulu önderin bu ifadesi yeterince açık ve yol göstericidir...
Demem o ki;
AKP’nin hamaset merkezli söylemleri ile bu SARMALDAN çıkmamız mümkün değildir!
Hat höt diyerek memleketin içine ayar vermeği dış politikada da yöntem haline getirmek doğru değildir!
İktisadi bağımsızlığını kayıp etmiş bir ülke, savaşta kazanmış olsa da sonuçta yenilmiş sayılır!
Zira savaşın maliyeti sadece askeri harcamalarla sınırlı değildir!
Ayrıca had bildirmek sadece savaşla yapılacak bir iş de değildir!
Kaldı ki savaş boğazımıza çökmüş pusudaki tefeciyi Azrail’e dönüştürür!
Yapılacak iş bellidir:
İhvancılık, Neo Osmanlıcık sevdasından vazgeçmek, Mısırdan Suriye’ye kadar kırıp döktüğümüz ülkelerle hızla diplomatik ilişkilerimizi düzeltmek, İsrail’in bölgedeki varlığını idrak etmek, iktisadi bağımsızlığımızı sağlayacak adımları atmaktır.
İsraftan kamu kaynaklarını yağmalamaktan, tüketim ekonomisinden vazgeçmek, üretime ihracata yönelmek, bilimi aklı hukuku vizyonu projeyi eğitimi merkeze koymaktır.
Dolayısıyla SAVAŞIN asli unsuru TSK’yı sahada boynu bükük bırakmamaktır!
Yunanistan’a ve arkasındakilere verilecek en güzel ve hayrımıza olan cevap budur...
Nokta…