Türk toplumunun sosyal yapısı üzerine sayısız inceleme mevcut. Fakat çalışmaların büyük bir kısmı Türkiye’deki siyaset ve toplum ilişkisini tam olarak ortaya koymuyor.
Dünyanın herhangi bir yerinde iktidarlar devirecek yolsuzluklar, sokakları yangın yerine çevirecek temel insan hak ve ihlâlleri, hukuk önünde hesap vermeyi zorunlu kılan görevini kötüye kullanma, rüşvet, torpil gibi yeri yerinden oynatacak ahlâksızlıklar, Türkiye’de hiçbir tepkiye yol açmıyor.
Sosyal medyada bir iki twit, bir iki mizahlı kolaj, mahkeme ve BTK’den gelecek erişim engeline kadar birkaç gazete ve internet sitesinde, toplumdaki ahlâksızlık haber olarak okunup geçiliyor.
Tabîi kadın bedeni ve cinsellikten ibaret olmayınca, “ahlâk” sözcüğü de bizim için pek bir şey ifade etmiyor ya neyse!..
Zaman zaman bunun üzerine okuyup düşünürken bir arkadaşım, yaşadıkları üzerinden beni, “Gaslighting” kavramıyla tanıştırdı.
Gaslighting: Karşıdaki insana çeşitli oyunlar oynayarak zamanla kendisinden şüphe etmesini sağlamasına yönelik olan bir psikolojik işkence/manipülasyon yöntemi olarak biliniyor. Birey özgüvenini yitirir, iradesini devre dışı bırakarak Gaslight’ın, empoze ettiği şeye, onun istediği şekilde inanmaya başlar.
Kısaca; “Bir kişinin, bir başkasının gerçekliğinin üstüne başka bir gerçeklik yazmaya kalkışmasıdır. Yaşanan bir olayın hiç yaşanmamış olduğunu iddia etme, söylenmemiş bir şeyin söylendiğine dair ciddi bir inandırma çabası gibi durumlarla kendini gösterir. Genellikle ikili ilişkilerde, psikoloji biliminin ilgilendiği bir sorun olarak görülür.
Narsist ve sosyopatların uygulamayı tercih ettiği bu yöntemin en korkutucu yanı ise; kurban tarafından, Gaslighting’e maruz kaldığının fark edilmesinin neredeyse imkânsıza yakın olması.
Uzmanlar bunun en önemli nedeninin sevdiğimiz insanlara güvenmemiz ve sözlerine inanma eğiliminde olmamız olduğunu belirtiyor.
Daha kötüsü, çoğumuz farkında bile olmadan böyle bir manipülasyona maruz kalmış olabiliriz. Yarattığımız, seçtiğimiz lider kültünün “Tanrı” gibi kategorize edilmesi, duygu manipülasyonun korkutuculuğu açısından oldukça dikkat çekici.
Tarikat ve cemaat liderlerinin Gaslighting’den faydalandığı ve müritlerini bu yöntemle kendine bağladıklarına dair görüşler de mevcut. Siyasal İslâm’ın ve emperyalizmin ülkemize musallat ettiği FETÖ ve diğer din maskeli gruplar, bu yönüyle de ülkemizde keşke incelense.
Ülkemizdeki siyasi yapılara gelince; A, B, C kişisi fark etmiyor. “Tek Adam” karar alıyor, onun kararlarını sorgulamak yok. Lider en doğrusunu biliyor ya, vatandaşın menfaatini gözetmek için düşünmeye ne gerek var!
Sosyal medya kullanıp kullanamayacağınızdan, televizyonda beyanat verip vermeyeceğinize kadar sadece “Tek adam” karar veriyor. Hattâ öyle ki, vatandaşı temsil edip edemeyeceğinize de o karar veriyor, yetmiyor vatandaşa kendisini temsil etmesi için kimi seçeceğini bile o dayatıyor.
Gece yarısı torba/ çuval yasalarla, “mutlu azınlık/ müteahhit ve patronlar” için alâkalı alâkasız yasalar geçirilirken, parti liderlerinin “Tanrı”lığını sona erdirecek siyasi partiler kanunu aslâ değiştirilmiyor.
Lider, kendisine okunan kitap özetleriyle(!) alternatif tarih yazabiliyor, bu tarih; belgelerden, arşivlerden daha çok kabul görüyor, gerçek gibi inanılan ve savunulan bir hâle geliyor.
Lider öyle bir pembe tablo çiziyor ki; en temel gıdaya bile gelen fahiş zamın adı, güncelleme oluyor. Bilmem kaçıncı büyük ekonomi olarak, zenginlikten(!) insanlar aç kalarak intihar etmeye çalışıyor. Çalışmaktan yorulanların da(!) iş bulamıyorum diye kendilerini yaktıklarına inanmayanların nankör ilan edilmesiyse an meselesi.
Millet, vatandaş ve birey olarak tanımlanan toplum; yoğun propagandadan etkilenerek psikolojik olarak, inanç istismarı ve nepotizmle vatandaşlıktan tebaaya, milletten ümmete evrilebiliyor.
“ Sayın ... istesin kocamı bırakır, onuncu eşi olurum. Çocuklarım... sana feda olsun. Öl de ölelim. Lider ne derse o. Şeyhimin rızası ve icazeti olmadan olmaz. Gavsın duası ve şifası...” sayısız örnek. Aklını, iradesini devre dışı bırakan ama ülke ve devlet yönetiminde söz sahibi olan insanlar.
Askerde bile emir; yasalara uymuyorsa sorgulanır ve yasaya uygun olmayan üstün emrine, ast itaat etmez. Etmezdi...
15 Temmuz ihaneti tam da böyle bir psikolojik kontrolün ürünü değil mi? Fetullah meczubunun ağzını sildiği peçeteleri saklayanların iradesinden söz edebilir miyiz? Ama devletin en etkin kadrolarına yıllarca böyle insanlar hâkimdi.
Lider, şeyh, hoca emrediyorsa zinhar sorgulan(a)maz. Emre mutlak surette itaat edilir. Etmezseniz Başbakan bile olsanız, kullanılmış peçete gibi bir kenara atılan çöp muamelesi görerek azledilirsiniz.
Bu saydığım davranışı sergileyenler yabancı değil... Komşumuz, avukatımız, öğretmenimiz, taksici, bürokrat, tarihçi, imam, hâkim, anne, baba, kardeş... kısaca biz, hepimiz...
Bir Gaslighting Tanrısı’nın kulları gibiyiz...
İrademizi devre dışı bıraktık, aklımızdan gönüllü feragat ediyoruz. Maaşımıza, ev-arabamıza, kredi kartlarımıza dokunulmasın yeter!.. Arada da bir iki yerde Atatürk resmi, özlü sözünü gördük mü, değmeyin keyfimize...
Türkiye’de siyasetin toplum üzerindeki tahakküm ve etkisine bakılırsa, Gaslighting’den sıkça faydalandığını söylemek abartı olmaz. Abartı ise; “Algı gerçekten üstündür, bu nedenle algı yönetilmelidir.” önermesinin başarısını adlandırmak üzerine, toplum bilimcilerimiz bolca mesai yapmalı.