Anasayfa
  • Gündem
  • Spor
  • Siyaset
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Medya
  • Teknoloji
  • Kültür-Sanat
  • Sağlık Yaşam Eğitim
  • Ara
  1. Köşe Yazarları
  2. Gülcan Havva Eraslan
  3. Gece yarısı demokrasisinde şeyhlerin, cami imamlarının adını ezberler olduk!
Yayınlanma: 28 Mart 2021 - 09:42

Gece yarısı demokrasisinde şeyhlerin, cami imamlarının adını ezberler olduk!

28 Mart 2021 - 09:42
TAKİP ETTAKİP ET
Yazdır
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
Gece yarısı demokrasisinde şeyhlerin, cami imamlarının adını ezberler olduk!
Gülcan Havva Eraslan
[email protected]

Aslında satırlarıma, öngörülerini önemsediğim, siyasi analist ve Rusya uzmanı Aydın Sezer ile bir sohbetimizi temel alarak Suriye ve Rusya özelinde dış politika üzerine yazmakla başlamıştım. Tâ ki  “Şahsım Cumhuriyeti”nde bir gece yarısı demokrasisi(!) örneği olan bir kararnameye kadar...

Biz; Türkiye’yi bugüne kadar hep demokratik, laik sosyal ve üniter bir devlet olarak tanımlayageldik. Demokrasi; siyasal denetimin halkın doğrudan doğruya kendisinin ya da onun adına düzenli aralıklarla özgürce seçtiği temsilcilerinin elinde bulunduğu, toplumun yapısı ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir. Bir kişiye, sınıfa, zümreye ayrıcalık tanımaz. Denge ve denetim hâkimdir. Bir kişinin her şeye karar verdiği değil, ortak aklın kararını hukukun dışına çıkmadan, seçilen temsilcinin uyguladığı sistem olarak biliniyor.

Demokrasiyi hayata geçirirken kabullendiğimiz parlamenter sistemli yönetim biçimini, daha çok demokrasi, daha zengin bir Türkiye gibi vaatlerle, Türk tipi başkanlık adını verdiğimiz Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi (CHS) ile değiştirdik.

Türkiye’nin uçuşa geçeceği söylenerek yönetim sisteminin değiştirilmesinin resmîleşmesindeki ilk adım şu cümleydi: “Fiili durumu yaratılan başkanlık sistemi için hukuki bir yol aranması zaruridir.” Yani daha o günlerde, mevcut yasalar yerine, canım istedi yasaları, yönetmelikleri ve genelgeleri devleti idare eder vaziyete gelmişti. Buna karşı itiraz yolu olarak da referandum sandığı milletin önüne getirtilmişti. Milletin önüne getirilen sandıktaki oyların sayılmaya başlanmasının üzerinden 1,5 saat geçmişti ki, mühürsüz oyların da geçerli sayılacağı duyuruldu. İtirazlara rağmen Yüksek Seçim Kurulu  canım istedi talimatı(!) çerçevesinde, mühürsüz oyların da geçerli sayılması kararını vererek sandıkta bu itirazın geçersizliğini ilân etti. Böylece “gece yarısı demokrasisi” hızla ülkemize hâkim kılındı.

Millet, "Egemenlik kimde" diye soruyor.
Resmiyette böyle olmasa da fiiliyatta artık egemenliğin milletten alınıp tek adama devredildiği algısı uygulamalarla günden güne yerleşmekte. Gece yarısı demokrasisinin(!) icraatı olarak, Meclis ve STK’larla istişare edilmeden, uluslararası bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararını, Cumhurbaşkanı tek başına aldı. Merkez Bankası’nın başkanının görevden alınması ve sonrasında kullanılan ifadeler de bu algının yüksek sesle dile getirilmesine yol açtı.

O ifadelerden en çarpıcı olanlarından biri Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Göksel Aşan’ın “Merkez Bankası Başkanını değiştirmek Cumhurbaşkanının tasarrufudur. Ne sebeple yaptığı sadece Cumhurbaşkanımızın bilgisi dâhilindedir. Eğer Cumhurbaşkanımız ihtiyaç görürse nedenini paylaşır.” şeklindeki cümlesiydi. Evet, CHS’de tek yetkili Cumhurbaşkanı olsa da alınan kararların ekonomik faturasını 83 milyon ödüyoruz. O zaman “şahsım” tasarrufundaki kararların faturasını 83 milyona da bir zahmet pay etmeyin!..

Yine TBMM Başkanı, üstelik hukuk bilimi eğitimi almış, hukuk alanında öğrenciler de yetiştirmiş olan Prof. Dr. Mustafa Şentop’un “Cumhurbaşkanı, İstanbul Sözleşmesi'nden kararname ile çekildiği gibi Montrö'den de diğer uluslararası anlaşmalardan da çekilebilir." ifadesi hepimizi dehşete düşürmeye yetti.

Oysaki millî mücâdele döneminde, yani savaşırken bile, ben yaptım oldu diyen bir anlayış Türkiye’ye hiç hâkim olmadı. Ortada bir devlet otoritesi kalmamış, ülke dört bir yanından işgâl altındayken Meclis kuruldu. Atılacak her adımın doğruluğu yanlışlığı Meclis’te tartışıldı, istişare edildi ve Meclis, millet adına karar verdi. Milletten alınan yetkiyle milletle birlikte hareket edildi. Hem milletten yetki alıp hem de millete rağmen davranılmadı.

Toplumun en az yarısını doğrudan ilgilendiren, haklarını koruyup gözeten üstelik öncüsü de olduğumuz bir sözleşmeden niçin çekildiğimizi hâlâ tam olarak bilmiyoruz. Dolaylı olarak resmî makamlardan yarım ağız bir eşcinsellik ifadesi zikredildi. Onun da sözleşmede geçmediğini bilmeyen yok. Türkiye’de kadın ve çocuklardan sonra en çok şiddete ve istismara maruz kalan kesim eşcinseller olduğu hâlde, sözleşmede farklı yönelimler ibaresi dışında bir vurgu yok. Kaldı ki Türkiye 1988 yılından beri trans bireylere kimlik veren ve bunun ilgili düzenlemesini yapmış bir ülke. Trans bireylerin resmî nikâh ile de evlenebildiği bir ülke. (Eşcinsel evliliği yasak, cinsiyet değiştiren bireyler evlenebiliyor)

O zaman sebep kamuoyunda oluşan tarikatların oluşturduğu baskı mı? Her fırsatta namus ve ahlâkı istismar edip sadece kadın bedenine indirgeyen güruhun, kadınların toplumun her alanında var olmasından büyük rahatsızlık duyduğu sır değil. Onlar için kadın, evde 24 saat mesai yapsın, ekonomik özgürlüğü olmasın, hukuk ve Tanrı önünde eşit olduğu erkeğin kölesi olsun yeter.

Kamuoyunun konuştuğu gerekçe ne olursa olsun, daha iyi bir alternatifini getirmeden, toplumda bir uzlaşma sağlamadan, milletin iradesinin merkezi olan Meclis’i devre dışı bırakıp sözleşmeden caydık. Üstelik bu yok saymanın artık her alanda olabileceğinin de farkına vardık. Günde en az iki kadının şiddet gördüğü ya da öldürüldüğü bir ortamda, 49 milyon kadını ilgilendiren bir sözleşmeyi, bir kişi neden feshetti bilmiyoruz.

Bildiğimiz, son yıllarda ekonomiden sağlığa, hukuktan eğitime kadar devletin işleyen her kurumunda din ya da dinî söylemleri kaynak gösterme kültürü gelişti. Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlarının ismini ezberlemeyeceğiz derken artık medreselerin, hukuka alternatif çözüm üreten şeyhlerin hatta cami imamlarının adını ezberler olduk.

Türkiye, kendisine daha şimdiden onarılması güç zararlar veren bir menzile götürülüyor. O menzile giderken tarih bize ibretlik bir örnek sunuyor: 1923'ten 1940'lara kadar Türkiye'yi, Türkiye yapan, mazlum ve ezilen milletlere umut olmasını sağlatan ideoloji, "lâik bir Türk milliyetçiliği " fikridir. Bu fikrin benimsenmesi ve uygulanması başarıyı, uzaklaşılması bu günleri beraberinde getirmiştir...

  • YORUMLAR
adlı kullanıcıya cevap x

Yazarın Diğer Yazıları

  • İcat ettiğiniz dinde niye devleti soymak günah değil? - 04 Ekim 2022
  • Türklük üzerine yürütülen organize çalışmayı açıklıyorum - 25 Şubat 2022
  • Suriyeli bir kadının ortalama çocuk sayısı 5.7 - 08 Ocak 2022
  • Ümmetin çocuklarına sahip çıkacağız derken Türk çocukları nasıl heba edildi! - 14 Aralık 2021
  • Kakofoni deryasında savrulan Türkiye - 01 Kasım 2021
  • Türkiye'den kaçmak isteyen göçmenleri zorla tutmak insanlık suçu! - 18 Ekim 2021
  • Bizi 'Türk Milleti' yapan bağlar sürekli hızarlanıyor! - 10 Ekim 2021
  • Kilis'ten sonra Gaziantep de elden gidiyor! - 28 Eylül 2021
  • İl il çarpıcı değerlendirmeler: Türkler nasıl azınlık haline geliyor! - 31 Ağustos 2021
  • Galiba Suriyeli ev sahibi Türkler sığınmacı - 14 Ağustos 2021
  • Göç siyaseti, siyaseti göç ettirmek üzere - 30 Temmuz 2021
  • Göç hareketlerinin Türkiye'ye yönlendirilmesi arkasındaki korkunç plan! - 15 Temmuz 2021
  • Depremin Merkez Üssü Elmalı - 02 Temmuz 2021
  • Eski Türkiye'de hukuk sistemi, kör-topal, ağır-aksak olsa da işliyor, vatandaşa güven veriyordu! - 24 Haziran 2021
  • Biden'dan Türk Kırımı! - 28 Nisan 2021
  • Üniversitelerin nasıl terörist yuvası yapıldığını unuttuk mu sanıyorsunuz? - 11 Mart 2021
  • Suriyelilerin Türkiye'ye maliyeti 71 milyar dolar! - 27 Şubat 2021
  • Bir avuç seçilmişin elinde oyuncak olan Türkiye! - 13 Şubat 2021
  • Aklını huriler ve kadın bedeni ile bozmuş dindatörler dönemi! - 06 Şubat 2021
  • Atatürk'ün annesine hakaret edenlerle fotoğraf çekildiniz! - 24 Ocak 2021
  • 1
  • 2
  • 3
Köşe Yazarları
 Manisa'nın Efe'si; Ne heybetli gidiştir o…
Batuhan Çolak
Manisa'nın Efe'si; Ne heybetli gidiştir o…
Emre Yükselen
Emre Yükselen
Osmanlı'nın Bizanslı Şehzadesi: Şehzade Halil
Şeyh Said isyanında Ermeni Agop'un işi ne!
Ümit Doğan
Şeyh Said isyanında Ermeni Agop'un işi ne!
Çok Okunan Haberler
Naci Görür uyardı: 'Yediye kadar deprem üretebilir'
Naci Görür uyardı: 'Yediye kadar deprem üretebilir'
Acun Ilıcalı mahkemede aylık gelirini açıkladı
Acun Ilıcalı mahkemede aylık gelirini açıkladı
CHP'li belediyelere yönelik operasyonlara AK Partili eski vekilden tepki!
CHP'li belediyelere yönelik operasyonlara AK Partili eski vekilden tepki!
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Siyaset
Ekonomi
Dünya
Medya
Teknoloji
Kültür-Sanat
Sağlık
Yaşam
Eğitim
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Günün Haberleri
Arşiv
Hava Durumu
Nöbetci Eczaneler
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Gündem
  • Kültür-Sanat
  • Medya
  • Sağlık
  • Siyaset
  • Spor
  • Foto Galeri
  • Köşe Yazarları
  • Günün Haberleri
  • Arşiv
  • Hava Durumu
  • Nöbetci Eczaneler

  • Rss
  • Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri

Sitemizde bulunan yazı , video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır.
İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.