Geleceğimizin teminatı, yarınlarımız olan çocuklara, her geçen gün sayıları artan sapıkların iğrenç ellerinin uzanması hepimizi dehşete düşürmekte. Çocuk istismarı vakaları günden güne artıyor. Çocuklara yönelik tecâvüz, tâciz, şiddet hatta suça teşvik gibi eylemleri ayrı ayrı tasnif etmek yerine, istismar sözcüğünün hepsini kapsadığına kanaat getirilerek, çocukların üstün yararını gözetmek için tümüne istismar denilmesi benimsenmiştir. Yasalarımıza göre 18 yaşın altındakiler çocuk kabul edilmekte. 12 yaşını doldurmamış çocuklarımıza yönelik tecâvüzleri ise eğer fail mağdurdan 5 yaş büyük ise pedofili olarak tanımlanıyor.
TÜİK’in 2016 verilerine göre Türkiye’de son 10 yılda adliyeye yansıyan çocuk istismarı vakası yaklaşık 250 bin. Yine 2018 verilerine göre Türkiye, çocuk istismarında dünyada 3. sırada yer alıyor. 2002’den bu yana 440 bin çocuk, doğum yaptı. Türkiye’de 2019 yılında cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suç sayısı 49 bin 57. Bunun 22 bin 689’u çocuklara yönelik. İstatistiklerde verilen sayılarda ise çocuk olarak kabul edilen mağdurların yaş aralığı 0-17 yaş. Çok istisnai hâllerde de 16 ve 17 yaşında çocuk evliliği kanunen mümkün.
Rakamlar durumun ne kadar korkutucu boyuta ulaştığını gözler önüne seriyor. Adalet Bakanlığı ise çocuk istismarına yönelik verileri artık paylaşmıyor.
DEPREMİN MERKEZ ÜSSÜ ELMALI
Türk kamuoyu hepimizin içini acıtan, insanlığından hicap duyduran Elmalı davası mağduru çocuklarımızın hakkının savunulması hususunda tek yürek oldu. Elmalı davası öncelikle o iki çocuğun hakkını arıyor. Sonra adliyedeki saçmalığa dikkat çekmeye çalışıyor. Yasalardaki boşluk veya eksiklik maşeri vicdanı rahatsız etti. Kamu vicdanı harekete geçmiş durumda. Konu istismar edilen iki çocuğumuz gibi görünse de, psikolojik, fizikî ve cinsel olarak istismara maruz kalan tüm çocuklarımızın, kadınlarımızın, hayvanlarımızın hakkını korumak, onların bir kez de adliyede mağdur edilmesinin önüne geçmek çabası olduğu âşikâr.
İstismara uğradıkları şüpheye yer bırakmayacak şekilde sabit olan ve devletimizin koruma altına aldığı çocuklarımız için, ne yazık ki Elmalı davasında adalet, olması gerektiği gibi henüz tecelli etmemiştir. Mağdur çocuklarımızın faili olduğu iddia edilen anne ve üvey babanın, tutuklandıktan 80 gün sonra, 5 Ocak 2021’de tahliye edilmesi vicdanları yaralamıştır. Kamuoyunun 6 ay sonra, bu pedofilik istismar olayı için bugün en üst perdeden sesini yükseltmesi elbette boşuna değildir.
Yakında Meclis’te görüşülecek 4. yargı paketinde, “Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. Maddesinin 3. Fıkrasına ekleme yapılarak (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı hâlinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:” şeklindeki önerinin “Çocuğa cinsel istismar suçlarında somut delillere dayanan kuvvetli şüphe aranacak" şeklinde yer alacağı iddiası kamuoyunu tedirgin etmiş ve Elmalı davasının mağdur çocuklarını yeniden ve çok daha gür bir sesle Türkiye gündemine taşımıştır. ‘Küçüğün rızası (!)’ ve ‘Bir kereden bir şey olmaz (!)’ anlayışındaki kanun yapıcıların ve ilgili bakanların söylemleri hafızalarda hâlâ tazeliğini korurken, toplum bu düzenlemeden de haklı olarak kaygı duyuyor.
Yargı maalesef şiddet ve tecâvüz olaylarında, toplum vicdanını son derece yaralayan kararlara imza atıyor, mağdurun daha da mağdur olmasına yol açıyor. Cezasız kalan ya da caydırıcılığı olmayan adı ceza, kendi -neredeyse- ödül gibi olan uygulamalarla suçluyu suça teşvik eden anlayış haklı olarak tepki görüyor. Gelen tepkiye göre ittire kaktıra işleyen adalet, kimseyi tatmin etmiyor. Sayısız kez karakola ve adliyeye gidip yardım isteyenin imdadına ancak canına kastedilince koşmak, toplumun huzur içinde yaşamasına yetmiyor. Onda da saldırılan ölmezse bile sakat kalmakta.
Özellikle cinsel saldırı ve vücut bütünlüğünün dokunulmazlığına yönelik suçlarda mahkemelerin akla ziyan bazı kararları toplumun adalet duygusunu zedeliyor. Suç ve ceza kavramları bu kararlarla anlamını yitiriyor. Ölenin öldüğü, yaralananın yaralandığı için âdeta cezalandırılıyormuş gibi sonuçlanan bazı davalar, ortada telafisi mümkün olmayan mağduriyetleri adliye eli ile yaratıyor.
Bu vesileyle dördüncüsü hayata geçirilecek yargı paketinde, özellikle cinsel suçlar ve vücut bütünlüğü dokunulmazlığına yönelik suçlarda mağduriyetin önüne geçecek düzenlemeler yapılmalı. Yargı mensuplarının toplum vicdanını kanatan kararlar vermesi engellenmeli. Toplumun adalet duygusunu zedeleyen, vicdanları kanatan kararlar verenler, yazılı kurallara rağmen nerde hata yapıyor? İlgili kurumların artık bu konu üzerinde ciddiyetle düşünmesi gerekiyor. İnfaz kuralları ile oynanmaktan vazgeçilmeli. Verilen cezaların amasız fakatsız gerçekten uygulanması ve suçluyu rehabilite edecek şekilde infaz edilmesi sağlanmalı. 20 yıl, 30 yıl hapis cezası alan 3-4 yılda aramızda olamamalı. Özellikle de çocuğa ve vücut bütünlüğü dokunulmazlığına yönelik işlenen her türlü suç için, verilen cezalar artırılmalı ve hiçbir surette cezada indirime gidilmemeli.
Yarınlarımız olan çocukların istismar edilmesi toplumumuzun geleceğinin karartılması demektir. Rakamlar ne yazık ki bize pek de iç açıcı şeyler söylemiyor. Üstüne bir de bazı yargı kararları acımızı, kaygımızı daha da katmerlendiriyor. Unutulmasın ki Türkiye’ye sahip çıkmak, çocuklarımıza sahip çıkmak ve onları koruyup kollamakla mümkün. Çocuklarımıza güven ve huzur içinde yaşayabilecekleri bir toplum sunmak hepimizin sorumluluğu. Bu sorumluluk gereği hepimiz elimizi taşın altına koymak zorundayız. Bir çığ gibi üzerimize gelen bu kötülüğü durdurmak zorundayız.