4 TEMMUZ 2003 KARA VE SKANDAL ÇUVAL OLAYI !
Türk tarihine kara bir leke olarak geçen, milletimizin ve TSK'nın onur, moral ve imajını yıpratan meşhur ÇUVAL OLAYI'nın 4 Temmuz 2022'de 19'uncu yılını acı ve ızdırap içinde yine yaşıyoruz.
Her sene maalesef bu talihsiz olayı anmaya devam edeceğiz. Bu skandal günün faillerini ve korkakça hareket eden sorumlularını şiddetle kınıyorum ve reddediyorum. Bu insanların en azından meşru müdafaa hakkımızı kullanmaları gerekirken, teslim olmalarını TSK’nın ruhuna yakıştıramıyorum.
Bu talihsiz olayla ilgili ilk yazımı 2 Temmuz 2021 ‘de Aykiri.com.tr'de “ABD ÇUVAL OLAYINDAN SONRA DÜĞMEYE BASTI” başlıklı yazım yayınlanmıştı. Her sene bu yaslı güne dair eleştirilemi içeren yazılarıma devam edeceğim.
ABD'nin Irak'ı 2003'de işgalinden önce Türkiye'nin savaşta ABD ile dayanışma içinde hareket etmesini öngören Hükümet Tezkeresinin 1 Mart 2003'de TBMM tarafından ret edilmesi üzerine ABD ile başlayan gerginlik çuval olayı ile başlamış, TSK'ya yönelik Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davaları, ABD'nin F-35 projesinden tek taraflı olarak bizi çıkarması, AB ile üyelik görüşmelerinin askıya alınması, TSK'nın önemli bölümünün FETÖ'ye kaptırılması, 15 Temmuz hain darbe kalkışması ve ABD'nin PKK-YPG'yi açıkça desteklemesi ve işbirliği yapması gibi aleyhimize yönelik gelişmelerin gergiliğin boyutunun genişletildiğini ve daha da tırmandırıldığına işaret etmektedir kanısındayım.
ABD, Çuval operasyonu ile bizi test etti ve direnç göstermediğimizi, pasif ve korkak davrandığımızı, zamanın Genelkurmay Başkanı Özkök ün sessizliğini, pişkinliğini, korkaklığı ve görevini sürdürdüğünü ve dönemin komutanlarının ve hükümetin tepki vermeyişlerini görünce ABD düğmeye basarak intikam duygusuyla bizi hedef alan siyasi, ekonomik ve askeri politikalarını devreye soktu.
Yunanistan bile cesaretlenerek Ege'deki 20 civarında adamızı işgal etti ve antlaşmalara aykırı olarak silahlandırdı. Bundan dolayı, Çuval Operasyonu milat sayılır, kritiktir, stratejiktir ve tarihi önem taşır...
Çuval operasyonuna misli ile karşılık verilseydi yani teslim olmasaydık günümüzdeki sorunları yaşamaz, uluslararası milli itibarımız ve onurumuz korunmuş olurdu. Çünkü baskına uğrayan bizdik ve uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkımızı kullanmalıydık..
ABD Irak'ı işgal ettikten hemen sonra dönemin ABD Başkanı Bush'ın "Irak'ta verdiğimiz kayıpların çoğunun Türkiye'nin politikasından kaynaklandığını ve bunun hesabının sorulacağını" açıkça ilan etmesine rağmen protesto notası dahi vermedik. Soranlara da "Müzik notası mı" şeklinde acemice cevap verdik.
Günümüzde ABD'nin Yunanistan Kavala'da üs kurması, Yunanistan'la savunma işbirliğini aleyhimize genişletmesi ve uzatması, ABD'nin Yunanistan ve Türkiye'ye yaptığı askeri destekte 10’a 7 oranının sonlandırılması, Ege'de Yunanistan'ın 20 civarında adamızı işgal etmesine ABD ve NATO'dan çıt çıkmaması ilişkilerimizin daha da çatallaşacağına işaret etmektedir.
Bu karanlığın aydınlatılması ve kamuoyuna bilgi verilmesi, hata yapanlardan hesap sorulması demokrasinin ve milli kültürümüzün gereğidir diye düşünüyorum.
Her yıl 4 Temmuz'da ABD'liler Bağımsızlık Günlerini coşkuyla kutlarlarken biz yas ve çile çekmeye devam mı edeceğiz?
KASIM'DA ERKEN SEÇİM KAÇINILMAZ!
Genel seçim tartışmaları ve hazırlıkları yoğun olarak devam ediyor. Yasalarımıza göre normal seçim tarihi Haziran 2023'tür. Ancak ekonomik, sosyal, siyasal sorunlarımız çözümlenemiyor. Vatandaşlarımızın çoğu ekonomik açıdan sıkıntılı ve işsiz. Enflasyon artıyor ve fakirleşmeyi tetikliyor. Zamlar bunaltıcı. Kış gelince yakıt maliyeti başta olmak üzere kışın ağır koşullarının vatandaşlarımızın tepkisine yansıyacağı için iktidarın seçimi Haziran 2023'de yapmakta daha fazla ısrarının aleyhine olacağını anladığını düşünüyorum ve Kasım ayınd bir baskın seçim yapılacağını tahmin ediyorum.
Ancak seçim kanununda yapılan değişikliklerin Mart 2023'te yürürlüğe girmesi erken seçim konusunu sorunlaştırmaktadır. Seçim kanunundaki avantajları kullanabilmek amacıyla erken genel seçimin Mart 2023’te yapılması alternatifide mümkün görülmektedir. Seçim kanunun yürürlülük tarihini öne çekilebilirse Kasım ayı seçimi öncelik kazanır.
Böylece Anayasamızda bir kişinin iki kez Cumhurbaşkanı olabileceğine dair hükmünün polemik konusu yapılması da önlenmiş olur.
Ayrıca Haziran ayındaki Kayseri Erciyes Üniversitesi yıl sonu gençlik festivalindeki üniversite öğrencilerinin coşku ve gururla hep bir ağızdan İzmir Marşı'nı okuması, siyasilere mesaj vermekte ve geleceğe umut yansıtmakta oldugu kanaatindeyim.
Demokrasilerde siyasiler Milletin temsilcisi olarak devleti yönetirler. Bundan dolayı bilgileri, tecrübeleri, fedakarlıkları, tutum ve davranışları ile Millete örnek olmak zorundadırlar.
Ek bütçe Meclis'te görüşülürken partiler yani iktidarı ve muhalefeti uzlaşarak milletvekillerinin maaşlarının yükseltildiğini basından hayretle okudum.
Demokrasilerde milli davaların Meclis'te görüşülmesi sırasında böyle hareket edilir yani oybirliği ile karar verilir ve doğaldır. Bunu kimse yadırgamaz. Milletvekili maaşlarının artırılması milli bir dava olarak algılandığı için mi özellikle muhalefet süratle iktidara katıldı? Dolaylı olarak muhalefetin tuzağa düşürüldüğünü düşünüyorum.
Günümüzde Türkiye'de yaşanan ekonomik kriz, yargınınsiyasallaşması, eğitimdeki gerileme, tarikatların hegemonyası, güvenlik faktörleri gibi olumsuzlukların asıl sorumluları siyasetçiler değil mi? Siyasetçiler çok başarılı olmuşlarda mı milletvekilleri
Milletvekilliği rant sağlayan ve ömür boyu süren bir faaliyet alanı olarak görülemez. Aksine şeref, şan kazandıran ve millete zevkle hizmet vermenin ve başarmanın mutluluğunu yaşatan bir konuma sahip olmalıdır kanaatindeyim.
Milletvekillerinin maaşları Cumhurbaşkanın maaşına endekslenirek belirleniyordu. Şimdi son yapılan değişiklikle memur maaşlarının katsayını esas alınması kabul edildiği basında yazılıyor. Bu doğru mu? Doğru ise memur ve emeklilerinin maaşlarının Temmuz ayındaki enflasyona göre yükseltilmesi milletvekillerin maaşlarına ilave olarak yansıtılacak mı?Kamuoyunun bulanık bilgilerinin aydıntılması doğru olur kanaatindeyim.
OLASI SURİYE OPERASYONU
Strateji kurallarından biri düşmanı ya da tehdit veya tehlikeyi uzakta karşılayacaksın hatta kaynağında etkisiz kılacaksın. Dolayısıyla Suriye harekatı gerekli gözükebilir. Ancak gücünle orantılı hedef seçmelisin. Aksi takdirde macera veya sürprizle karşılaşmak mümkündür.
Suriye sınırı boyunca 30 kilometre derinliğinde bir tampon bölgenin ele geçirilmesini ve kontrol altına tutulmasını hedefleyen kapsamlı bir harekat yani 'mahtut hedefi savaş' mevcut koşullarda pek cazip gözükmüyor. Suriye'de Fırat'ın doğusu ABD-PYD, batısı Suriye yönetimi ve Rusya'nın kontrolünde bulunuyor. Sınır boyunca bazı bölgeler ise bizim kontrolümüzde.
Bu yapılanma bağlamında Suriye Harekatı'nın başarısı Rusya ve ABD'nin onayı ile yakından ilişkilidir. Bu koşul sağlanmalıdır diye düşünüyorum. Aksi takdirde Kara birliklerimize hava desteği sağlanamaz ve tehlikeye yol açar. Yakın hava desteği görevi gerçekleşmez ise harekatın bedeli artar, ekonomik soruna yol açar ve zayiatımız yüksek olabilir. Hava desteği çok önemlidir. Bu nedenle, çok iyi ve detaylı askeri politik durum muhakemesi ve detaylı güç mukayesesi yapmalıyız kanaatindeyim.
Hamasete dayalı hareketlerden kaçınmalıyız düşüncesindeyim.
ABD; Türkiye'nin Suriye harekatından vazgeçeceğini bekliyoruz. Rusya; Soçi'de mutabık kaldığımız İdlib'in teröristlerden temizlenmesi görevini yerine getiriniz ve Türkiye’nin yapacağı bir harekatın bölgeye olumlu katkı sağlamayacağını söyledi.
Suriye; vatanımızı imkanlarımız ölçüsünde savunuruz mealinde açıklamalar yaptı. Böylece ABD ve Rusya’nın Türkiye’nin olası Suriye harekatına sıcak bakmadıklarını deklere etmiş oldular.
Bu durumda, Suriye'de halen kontrolümüz altındaki bölgelere sahip olalım ve bazı mevzi düzeltmeler yapmaya öncelik verelim. ABD'nin PYD'ye verdiği destektekten vazgeçmesini sağlama yönünde çabamızı arttralım.
Bu arada Yunanistan'ın yoğun silahlanma gayretlerini yabana atmayalım ve bir çılgınlık yapabileceğini dikkate alalım.
Bir savaşta ordunun gücünü oluşturan kuvvet çarpanlarının başında komuta heyetinin nitelik ve yetenekleride önemlidir. Bu bağlamda generallerin genç, dinamik ve sağlıklı olması gerekir.
Bu önerimi 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nda kurmay yüzbaşı olarak kolordu plan, harekat subayı olarak yaptığım görevde, 1987-1989 yıllarında Tuğgeneral olarak Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanı, 1995-1997 yıllarında Korgeneral rütbesi ile Jandarma Asayiş Komutanı olarak PKK bölücü teröristleri ile Olağanüstü Hal Döneminde yaptığım mücadelede edindiğim izlenim ve tecrübelerime dayanarak söylüyorum.
Hiçbir NATO ülkesinde bizdeki kadar yaşlı general yoktur. Rusya’da yaşlı general bulunmaktadır. Ukrayna savaşında Rusya’nın başarısızlığında yaşlı generallerin rollerininde olduğunu değerlendiriyorum.
Savaş barışta yapılan hazırlıklarla kazanılır.