Cumhurbaşkanımız, Şanghay İşbirliği Örgütü'nün Özbekistan'da düzenlediği zirve toplantısında katıldı ve yurda dönerken "ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMAYI HEDEFLİYORUZ" mealinde bir beyanda bulundu.
Bu açıklama doğal olarak içeride ve uluslararası platformda ilgi ve tepki ile karşılandı ve büyük bir yankı yarattı.
Daha sonra Cumhurbaşkanımız, bir ABD televizyonuna "Güçlü bir konumu olan Türkiye'nin oyalama taktikleri ile bir kenarda tutulması bizim için manidardır. İster istemez farklı arayışlar içerisine girme durumunda olabiliriz. AB yarım asır bizi kapıda tutacak, bizi yanına yaklaştırmayacak ondan sonrada niçin burayla görüştün? Niçin şurayla görüştün? diyeceksin. Görüşürüm" açıklaması yapınca işin hassasiyeti, ciddiyeti vurgulanmış oldu ve blöf olmadığı anlaşılmaya başlandı.
Rusya ve Çin, Türkiye'nin Şanghay üyeliğine sıcak baktıklarını değişik ifadeler ile açıkladılar. Ayrıca Rusya Dışişleri Bakanı, "Türkiye nin NATO'dan çekilmesi ve AB üyeliği hedefinin son bulması gerekir" dedi.
Almanya, "Türkiye NATO'yu stres testinden geçiriyor, atılacak adım Türkiye için büyük hata olur" diyerek bizi bir anlamda uyardı.
Cumhurbaşkanımızın açıklamalarını blöf olarak görenler, sevininler, sinsice sessiz kalanlar da var. Örneğin başta Yunanistan ve GKRY olmak üzere Fransa, Avusturya, İsrail, İsveç ve Finlandiya gibi devletler NATO'dan çıkmamızı sinsice izliyorlar kanısındayım.
Türkiye gibi bir devletin NATO'dan ayrılması ve ŞİÖ'ye üye olması; ŞİÖ'yü güçlendieceği, NATO'yu zayıflatacağı, jeopolitik, jeostratejik ve ekonomik açıdan ŞİÖ'ye avantajlar sağlayacağı için Türkiye'yi cazibe merkezi haline getirdiğini düşünüyorum.
Ancak, Türkiye Cumhuriyeti'nin milli çıkarları yani bekası ve refahı bakımından NATO'dan çıkmayı ve ŞİÖ'ye üye olmasını fevkalade sakıncalı buluyorum.
Milyonlarca vatandaşlarımızın AB ülkelerinde yaşadığını, ihracatımızın yüzde 50'ye yakın kısmının AB ve NATO ülkelerine yaptığımızı unutmayalım.
Bir zamanlar ABD Genelkurmay Başkanı ve Dışişleri Bakanı görevlerini yapmış olan General Powell hatıralarını yazdığı kitabında "NATO'yu ABD, Türkiye ve İngiltere Genelkurmay Başkanları yönetir" demiştir.
ABD ve AB ilişkilerimizin gerginlikler yaşadığını göz önüne aldığımızda nereden nereye geldik? şeklinde bir soru sorabiliriz ya da bir özeleştiri yapabiliriz. Bu kapsamda temel sorunun ve gerginliklerin temelinde şeriat rejimi ve İhvancı politikaların yattığını söyleyebiliriz.
ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ NEDİR?
Soğuk Savaş döneminin sona ermesinin ardından NATO karşıtı Varşova Paktının çökmesi ve Sovyetler Birliğinin dağılmasından yararlanan ABD'nin süper güç konumunu kazanmasıyla tek kutuplu bir dünya düzeninin kurulması üzerine Asya Ülkeleri siyasi, ekonomik ve güvenlik işbirliğini artırmak amacıyla 26 Ağustos 1996'da Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın katılımıyla Şanghay İşbirliği Örgütünü kurdular.
Örgüt zamanla genişledi ve Hindistan, Pakistan, İran, Özbekistan üye oldular. Böylece üye sayısı 9'a yükseldi.
ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ ÜYELERİNİN DÜNYA DEMOKRASİ ENDEKSİNDEKİ YERLER
Rusya 124, Çin 148, Kazakistan 128, Özbekistan 150, Tacikistan 157, Kırgızistan 115, Hindistan 46, Pakistan 104, İran 154
Bu tablo ŞİÖ üyelerinin tamamının otoriter bir rejimle yönetildiğini somut olarak gösteriyor. Bu bağlamda insan hak ve özgürlükleri kısıtlı, baskı var, yargı siyasallaşmış, hak hukuk adalet mekanizması ağır aksak işliyor, kışlaya siyaset girmiş diyebiliriz. Ulusal egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir ilkesi nerede?
ŞİÖ üyelerinin mevcut yapılanmaları ve yönetimleri bize uymaz, yakışmaz ve bağdaşmaz.
ŞİÖ'ye üye olursak çağdaşlaşma, uygarlaşma ve laik demokrasi ülkülerinden vazgeçmiş olmuyor muyuz?
NATO ülkelerinin tamamı zenginlik, teknoloji, gelişmişlik, refah gibi değerler açısından Şanghay üyelerine nazaran kat kat üstün pozisyondalar.
Rusya'nın milli gücünün zayıflığını ve silah sistemlerinin teknik özelliklerinin yetersizliğini Ukrayna Savaşındaki başarısızlığından anlıyoruz.
Rusya ve Çin henüz küresel güç konumunda değillerdir. Yani kıtalararası bir savaşı kazanma kapasiteleri yoktur.
ABD ve AB ile ciddi sorunlar yaşıyoruz diyerek NATO'dan ayrılıp Şanghay Örgütüne üye olmak tarihi ve stratejik hatadır. Demokrasiden vazgeçmek, şeriat rejimin kabullenmek demektir.
Ayrıca ŞİÖ üyelerinden Kırgızistan ve Tacikistan arasında yoğun sınır çatışmalarının devam etmesine rağmen örgüt bunu bile engelleyemiyor. Bu durum ŞİÖ üyeleri arasındaki sorunlarda etkili olamadığını ve disiplininin zayıf olduğunu göstermektedir.
ABD ile aramızın bozulması 2003 yılında ABD'nin Irak'ı işgalinde söz verdiğimiz halde 'ABD ülkemize girerse gitmez, terör tırmanır' yani korku paranoyasıyla meşhur 1 Mart Tezkeresinin TBMM tarafından reddedilmesi ile başlamıştır.
Çuval olayı ve İncirlik'te ABD askerinin Türk subayına kelepçe takmasıyla bizi test ettiler sesimiz çıkmayınca düğmeye bastılar.
Böylece ilişkilerimiz gerginlik sürecine girmiş oldu. Bugün ABD ve AB ile ciddi sorunlar ve gerginlikler yaşamaya devam ediyoruz.
1998'de Apo'yu şartsız bize teslim eden ABD şimdi PKK-PYD Bölücü Terör Örgütünü açıkça destekliyor, işbirliği yapıyor. Bu gelişmeleri empati yaparak analiz etmeliyiz. Aksi takdirde karşılıklı hatalar devam eder.
ABD ile yaşanan gerginlikte; İsrail politikamızı İhvancı temelinde dizayn etmemiz üzerine, İsrail diasporasının provokasyon ve dezenformasyon yöntemlerini kullanarak ABD yönetimlerini ,kışkırtmalarının da rolü olduğunu değerlendiriyorum.
Hatalı siyasi politikalara rağmen; ABD ve AB ilişkilerimizin düzeltilmesini mümkün ve kolay görüyorum. Yeterki laik demokrasimizi yükselteltmeye gayret edelim, Osmanlı sevdasından ve İhvancı politikalardan vazgeçelim, ABD ve AB ile temaslarımızı artıralım, isteklerimizi ve yeni politikalarımızı anlatalım. Aksi takdirde ağır ve zorlu olaylarla karşılaşabiliriz ve yüksek bedeller ödemek durumunu yaşayabiliriz.
ŞİÖ üyeliğinden vazgeçtiğimizi net şekilde açıklamalıyız.
Önümüzdeki genel seçimin NATO ya da ŞİÖ ile laik demokrasi ve şeriat rejiminin tercihleri açısından tarihi önem taşıdığını ve çok önemli olduğunu değerlendiriyorum.
MARMARA DENİZİ!
Dünyanın hiçbir devletinde Marmara Denizi gibi ekonomik, jeopolitik ve stratejik yönden olanaklara sahip başka bir iç deniz yoktur. Bu bakımdan Marmara Denizi bize Allah'ın bir nimetidir diyebiliriz.
Biz; Marmara Denizini kirlettik, balıkların bile yaşayamayacağı müsilaja boğduk, yazı yüzülemiyecek derecede mikroplarla doldurduk. Böylece hem doğaya hem ekonomimize ihanet ettik.
Şimdi bu cehaletin ve hatanın nedenini gelmiş geçmiş siyasi yetkililere sorsam çoğu Amerika'yı ya da askeri darbeleri bahana göstermeye çalışırlar ama bu yaklaşıma Şark Kurnazlığı denilmektedir.
Marmara Denizi başka bir devletin elinde olsa Dünyanın Turizm Cenneti yapılırdı ve her yıl yabancı turistlerden en az 150-200 milyar dolar kazanılırdı. Böylece ekonomik sıkıntılar ve sorunlar meydana gelmezdi diye düşünüyorum.
Allah'ın bize verdiği bu nimetten, bu kafayla faydalanamayız, fakirlikten
İstanbul Kanalı projesi yerine Marmara Denizi temizleme ve turizme açma plan ve projelerini hayata geçirmeye çalışmalıyız.