Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 84'üncü yılını yani 10 Kasım'ı yaşıyoruz. Büyük devrimci, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu lideri, ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere şehit, gazi ve kahramanlarımıza minnet ve şükranlarımızı bir kez daha sunuyoruz. Ruhları şad olsun.
Bu vesileyle kurtuluştan kuruluşa, ümmetçilikten millete uzanan yolda en kritik ve stratejik siyasal devrimlerden biri olarak tanımlanan Saltanatın Kaldırılması çağdaşlaşmanın, cumhuriyetin ve demokrasinin yolunu açmıştır. Bu bakımdan doğru olarak bilinmesi gerekir kanaatindeyim.
1299 yılında kurulan Osmanlı Devleti ve padişahlık 623 yıl sonra 1 Kasım 1922 tarihinde TBMM tarafından oybirliği ile kabul edilen kanunla tarihin derinliklerine gönderilmiştir.
Osmanlı Devleti, Sevr Antlaşması ile küçültülmüş, ağır şartlara boyun eğmek zorunda kalmış ama hayatiyeti devam etmiştir.
Atatürk, Nutuk'ta padişahın varlığını şöyle anlatır "Millet ve Ordu, Padişah ve Halifeliğin hainliğinden haberdar olmadığı gibi o makamda bulunana karşı asırlardır kökleştirdiği din ve gelenek bağları dolayısıyla da içten gelerek boyun eğmekte ve sadakat göstermektedir. Bu nedenle, Padişahımız Halife Hazretleri yabancıların elinde esirdir. O’nu kurtaracağız."
1. Meclis'i oluşturan milletvekillerinden özellikle medrese kökenliler ve hocalar, Saltanat ve Hilafete bağlıydılar. İlaveten Kurtuluş Savaşı'na katılan Atatürk'ün yakın dava arkadaşlarından da çok sayıda insan Padişahlık ve halifeliğin devam etmesini istiyorlardı.
BAĞ EVİNDE TOPLANTI
Başbakan Rauf Orbay, 19 Temmuz 1922 günü Mustafa Kemal'e önemli bazı konuları görüşmek istediğini bildirdi ve Refet Bele nin Keçiören'deki evine akşam yemeğine davet etti.
M. Kemal, Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy yemekte buluştular. Bu dört insanın Amasya Bildirisi'ne imza attıklarlarını herkes biliyor.
Yemekte M. Kemal Paşa, Rauf Orbay'a Padişahlık ve Halifelik konusundaki düşüncelerini sorar. Rauf Orbay şöyle cevap verir:
"Padişahlık ve Halifelik makamına vicdan ve duygu bakımından bağlıyım. Çünkü; Benim babam Padişah ekmeği ile yetişmiş, Osmanlı Devletinin ileri gelen adamları arasına geçmiştir. Benimde kanımda o ekmekten kırıntılar vardır. Padişaha bağlı kalmak borcumdur. Bu makamı kaldırmak yıkıma yol açar büyük acı doğurur."
M. Kemal daha sonra aynı soruyu Refet Bele'ye yöneltir. Refet Bele, Rauf Orbay'a katıldığını ifade eder. Ali Fuat Cebesoy ise Moskova'dan yeni geldiğini ve durumu inceleyeceğini söyler.
M. Kemal, bunlara şu yanıtı verir:
"Söz konusu ettiğiniz sorun bugünün işi değildir. Meclis'te bazılarının korkup aceleye ve heyecana kapılmasına gerek yoktur."
BARIŞ GÖRÜŞMELERİ HAZIRLIKLARI
9 Eylül 1922'de düşmanın denize dökülmesi ile kazanılan büyük zaferden sonra Barış Konferansı hazırlıkları başladı. Bu kapsamda başta İngiltere olmak üzere İtilaf Devletleri, Ankara ve İstanbul Hükümetlerini birlikte Lozan Barış Konferansına davet ettiler.
Bunun üzerine 17 Ekim 1922 tarihinde Sadrazam Tevfik Paşa, M. Kemal Paşa'ya şu telgrafı çekti:
"Kazanılan zaferin önemi büyüktür. Bu zafer İstanbul ile Ankara arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırmıştır. İstanbul Hükümeti de Barış Konferansına davet edildi. Barış görüşmelerine gidecek olan İstanbul ve Ankara delegelerinin bir görüş etrafında birleşmeleri yararlı olacaktır. Tüm bu nedenlerle Ankara ve İstanbul'un görüşüp uzlaşmaya varabilmeleri için M. Kemal'den gizli talimat almış bir kişi çok acele İstanbul'a gönderilsin."
M. Kemal Atatürk, Sadrazamı muhatap almaz ve "Barış Konferansında Türkiye'yi ancak TBMM temsil edebilir. Asıl yetki TBMM'nindir" der.
Bu gelişmelerden esinlenerek M. Kemal, Saltanatın süratle kaldırılmasının gerekliliğine karar verir ve bu yönde çalışmaları hızlandırır. Bu bağlamda Mustafa Kemal Paşa, 29 Ekim 1922'de Başbakan Rauf Orbay ve Kazım Karabekir Paşalarla odasında ayrı ayrı görüşme yapar. Çünkü her ikiside saltanatın kaldırılmasına muhalefet ediyorlardı.
Bu görüşmede Mustafa Kemal Paşa, Saltanatın kaldırılmasına şiddetle karşı çıkan Rauf Orbay'a Refet Paşanın evinde Saltanatı nasıl savunduğunu bilmiyormuş gibi davranarak Hilafet ve Saltanatı birbirinden ayırarak "Saltanatı kaldırıyoruz" diyerek bunun doğru olduğu yönünde Meclis'te bir konuşma yapmasını ister. Rauf Orbay kısaca "Olur" der.
Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir Paşa ile de benzer bir görüşme yaparak Meclis'te konuşma yapmasını sağlar.
TBMM'DE YAPILAN GÖRÜŞMELERDE M. KEMAL PAŞA'NIN MÜDAHALESİ
30 Ekim 1922’de TBMM toplandı ve 82 imzalı Saltanatın kaldırılmasını öngören Kanun Tasarısını müzakere etmeye başladı. Ancak aynı gün sonuç alamayınca M. Kemal Paşa kürsüye çıkarak şu tarihi konuşmasını yapar:
"Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hakimiyet ve saltanatına el koymuşlardır. Bunu altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdide Türk Milleti bu mütecavizlere hadlerini bildirerek hakimiyet ve saltanatını isyan ederek eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emri vakidir.
Mevzubahis olan Millete saltanatını, hakimiyetini bırakacakmıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Behemehal olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse muvafık olur. Aksi takdirde yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat, ihtimal bazı kafalar kesilecektir."
Bu konuşma üzerine 1 Kasım 1922'de Saltanatın Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı oy birliği ile kabul edilerek kanunlaşır.
Meclis'teki görüşmelerde Rauf Orbay iki kez konuşma yapmış hatta Saltanatın kaldırıldığı günün bayram olarak ilan edilmesini teklif etmiştir. Böylece 1-2 Kasım günleri bir süre bayram olarak kutlanmıştır. Kazım Karabekir Paşa da destekleyici konuşmuştur.
SONUÇ
Saltanatın kaldırılmasının 15 gün gibi kısa bir sürede gerçekleştirilmiş olması Mustafa Kemal Paşa’nın aksiyonel bir lider olduğunu teyit etmiştir.
Cumhuriyetin, demokrasinin ve çağdaşlaşmanın yolu üzerinde duran en büyük engel aşılmıştır. Böylece Göktürk Devleti'nden sonra Türk adını taşıyan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ikinci devlet olmuştur. Türk adını kullanan KKTC 3'üncü, Türkmenistan ise 4'üncü devlettir.
Türk tarihinde 16 Büyük Türk Devleti vardır. Bunların hepsi monarşi ya da oligarşi rejimi ile yönetilmişlerdir. Çocuğuna devleti kuranın adı verilmiştir. Örneğin Osmanlı, Selçuklu, Timur, Gazneli, Babür gibi..
Atatürk asırlardır süregelen bu geleneği kırarak "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" diyerek ortaçağ kalıntısı ümmet anlayışını yıkmış ve millet kavramını getirmiş laik Cumhuriyeti kurmuştur.
Saltanat devam ediyor olsaydı çağdaş devrimlerin gerçekleşmesi mümkün olmazdı. Bu bakımdan Saltanatın kaldırılması kilit ve stratejik bir devrimdir. Aynı zamanda çok gereklidir kanaatindeyim.
Günümüzde şeriat rejimi ve Osmanlıcılık ya da en zavallı padişah olmasına rağmen Abdülhamit sevdalıları tehlikeli boyuta ulaşmıştır. Hassasiyet arz eden bir konuyu içeren bu yazımı bilgilerimizin tazelenmesi amacıyla özet ve anlaşılır şekilde hazırlamaya çalıştım. Atatürkçülerin yani çağdaşlaşmanın güçlenmesine bir nebzede olsa katkı sağlamak amacıyla vatandaşlarımıza sunuyorum.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!
Altay Tokat E. Korgeneral Gazi Eski Jandarma Asayiş Komutanı 1995-97, 1999'da emekli oldu.
Cok guzel bir yazi. Sagol.