Türkiye anayasasının üçüncü maddesi “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” diye başlar. Başlangıç ile ilk üç maddesinin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini de dördüncü madde ile mühürler.
Anayasanın tüm açıklığına rağmen, emperyalizm ile onun Türk siyasetinde ve fikir dairesi içinde kendisine yer bulmuş işbirlikçileri; uzun yıllardır devletin dili ve dolayısıyla doğrudan varlığı ile mücâdele içerisindeler. O mücâdele; çözüm sürecinde Türk bayrağının adının değiştirilmesinden dil politikalarına kadar doğrudan devletin temellerini sarsacak şekilde, bu işbirlikçilere önemli mevziler kazandırsa da Türk milletinin feraseti şimdilik bunlara geçit vermemiştir.
9 Ağustos 2020’de Gelecek Partisi Başkanı Ahmet Davutoğlu Diyarbakır’da, 10 Ekim 2020’de de Deva Partisi Başkanı Ali Babacan ana dilde eğitim yapılması konusunda görüşlerini açıkladılar. Türkiye’nin iflasın eşiğine geldiği, her türlü iç ve dış tehditle boğuştuğu bir konjonktürde, bunlara çözüm bulmak yerine, temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen "Ana dilde eğitim yapılmalıdır" söylemi yoğun gündemde kaynayıp gitti. Türkiye’de bazen 28 bazen de 36 etnisite sayılırken kime nasıl ana dilde ve ana dilinde eğitim verileceği gibi sorularsa art arda sıralanıyor. Ana dil ile ana dili kavramı aynı gibi sanılsa da birbirine anlam olarak çok yakın olmakla birlikte, oldukça farklı kavramlardır.
Ana dil kavramı; TDK tarafından “Kendisinden başka diller veya lehçeler türemiş olan dil” olarak tanımlanmaktadır. Ana dil, kişinin kendisini en iyi şekilde ifade edebildiği; okuma, yazma, konuşma, dinleme ve dil bilgisi gibi temel dil becerilerine en iyi şekilde hâkim olduğumuz dildir. Yani Türkçe, Türkiye’de yaşayan ve Türk milletini oluşturan her birey için ana dildir.
Ana dili kavramı; “Ana sözcüğü doğrudan anne ile ilgili olduğu için en kısa tanımıyla, kişinin annesinden öğrendiği dil anlamına gelmektedir”. Biraz daha geniş anlamda bir tanım yapılacak olursa da “ana dil” için kişinin annesinden, ailesinden, sosyal çevresinden doğal yolla ilk edindiği, en iyi kullandığı ve hâkim olduğu dildir. Türkiye’de herkes ana dil olarak Türkçe öğrenir. Türkiye’de herkes ana dili olarak varsa etnik dilini kullanabilir.
Hepimizin bildiği gibi Türkiye sınırları içinde yaşayan herkes Türk vatandaşıdır, fakat içlerinde az da olsa farklı etnisitelere mensup olanlar da vardır. Vatandaşlık tanımındaki Türklük de etnisiteye bağlı değil, bir ulus kimliğidir. Etnik kökeni ne olursa olsun bütün Türk vatandaşlarının birbiriyle anlaştığı, konuştuğu ortak dil, anayasada belirtilen dil, ülke dili, resmî dil, temel dil, kaynak dil, adına “ana dil” dediğimiz Türkçedir.
Türkiye’de yaşayan ve çoğunluğu oluşturan Türk olan vatandaşlar için ana dil de, ana dili de Türkçedir. Etnik kökeni farklı olan Türk vatandaşları da ana dil olarak Türkçe kullanır, ana dili ise anasından öğrendiğidir. Yani ortak “ana dil” Türkçe, “ana dili” ise etnik kökene göre değişebilir.
Ülkemizdeki farklı etnik kökenli vatandaşlar çocuklarına ana dilini değil, doğrudan ana dil olarak Türkçe öğretmektedirler. Böyle yetişen birinin “ana dili” her ne kadar etnik kökenine göre olsa da kendilerini en iyi ifade ettikleri dil, Türkçe olduğu için bu kişilerin “ana dili” Türkçedir. Eğitim dili de Türkçe olarak anayasada kesin bir dille belirtilmiştir. Türkiye’de herkes eşit ve aynı hakka sahiptir. Hiçbir kişiye, zümreye ve sınıfa ayrıcalık yapılamaz. Bunlar anayasa ile güvence altına alınmıştır. Anayasanın her gün bir maddesini fiilî olarak ilga ederek, tanımıyorum diyerek ya da delerek millî birlik ve beraberlik sağlanamaz.
Ana dilde eğitim isteyenler, Türkiye’de eğitim öğretim zaten ana dil olan Türkçe ile yapılmaktadır. O hâlde kastedilen ana dilidir. Eğitimin ana dilinde yapılması, çift ve çok dillilik tartışmaları toplumu ayrıştıracaktır. Çok dilli yapılacak eğitim, millî birliği ve beraberliği ortadan kaldırır. Siyasilerin söylemleriyle, zaten, toplumun son derece ayrıştırıldığı bir ortamda, devletin doğrudan egemenlik alanlarından biri olan “dil birliğinin” parçalanması demektir. Dil birliğinin olmadığı yerde felaketler kaçınılmaz.
Ana dilinde eğitim hakkı sağlanmalı diyenler, bilgilerini ve söylemlerini dikkatle gözden geçirmelidir. Zîra yönetmeye talip oldukları Türkiye’de, dil birliğinin bozulmasının neleri beraberinde getireceğini kasıt yoksa düşünmedikleri, bu beyanlarından açıkça belli.
Eğer ana dilinde eğitim isteniyorsa bu da mümkün değildir. Türkiye’de on yedinin üzerinde ana dili konuşucusu ama ana dil olarak Türkçe kullanan Türk vatandaşları var. Her birine ayrı eğitim dili kullanmak, eğitim-öğretim materyali hazırlamak, her birine kamuda sağlık, askerlik, emniyet, hukuk, eğitim vb. kendi dilinde hizmet vermek mümkün değildir. Zaten dünyada bunu uygulayan herhangi bir ülke de yoktur. Bir ülkenin de tüm bunları yaparak ayakta kalmasının imkânı yoktur.
Her devletin bünyesinde bulunan farklı grupları entegre etme hakkı vardır. Siyasilerin, peşinden gittiklerini iddia ettiği Avrupa devletleri de entegrasyon politikası uygulamaktadır. Otto Şili “En iyi entegrasyon, asimilasyondur” demişti. Merkel de bunu benzer şekilde ifade etti. Pek az sayıda Suriyeli sığınmacı kabul eden İsveç, bu sığınmacılara Avrupalı kadınlarla iletişim kurma adabından, sığınmacıların çocuklarına İsveç kültürü ve dinine varıncaya kadar ayrıntılı eğitim veriyor. Keza Almanya’nın talebi ile işçi olarak yurt dışına giden Türklere de buna benzer eğitimler ve kitapçıklar verilmişti. Almanya’daki Türklerin üçüncü kuşağının büyük kısmı için ana dil, Almancadır. Orada ve diğer ülkelerde, Türkiye hâriç kimse, ana dilinin eğitim dili olmasından bahsetmemektedir.
Ana dilini öğrenmek isteyenler için kurslar, TV’ler açılabilir, alternatifler sağlanabilir. Sağlandı da zaten, buna rağmen bu kurslar yeterli talep olmadığı için ilgisizlikten kapandı. O hâlde şu soruyu sormak kaçınılmaz oluyor; ana dilin Türkçe olduğu, anayasanın Türkçe hâricinde eğitim-öğretim yapılamaz maddesine rağmen, Türkçenin yerine konmak istenen ana dil, hangisidir?
Türksüz bayrak, Türksüz millet, Türksüz vatan, Türksüz devlet derken sıra Türkçesiz Türkiye’ye mi gelmiştir?