Ataları Horasan’dan Anadolu’ya gelmiş, Malatya Darende’ye yerleşmişlerdi. Babası Halit Bey Darende’den İzmir’e gelince doğmuştu Necati. 1894 yılıydı. Doğup büyüdüğü İzmir’in ticareti Rumların ve Ermenilerin elindeydi. Şehrin önemli merkezlerine yerleşip rahat bir hayat süren gayrimüslimler, Türkleri hor görüyorlardı. Böyle bir ortamda büyüyen Necati’nin Türkçülük duyguları henüz çocuk yaştayken kabarmaya başlamıştı. İzmir İdadisini bitiren Necati, İstanbul Hukuk Mektebini de tamamlayıp avukat oldu. Bir yandan da öğretmenlik yapan Necati, kendi kurduğu ve müdürlüğünü üstlendiği Özel Şark Mektepleri İdadisinde edebiyat derslerine de girmişti.
Mondros Mütarekesinin imzalanmasıyla İzmir Rumları taşkınlıklar yapmaya başlayınca Necati İzmir halkını yaşanan tehlikelere karşı uyarmış, onları güçlü ve dirençli olmaya çağırmıştı. Halkı bilinçlendirmek noktasında gazetenin önemine inanan Mustafa Necati, Ahenk gazetesinde yazıyordu. Aydındı. Yazılarıyla memleketin içinde bulunduğu durumu anlatıyor, çare arıyor, gençlerden beklentilerini dile getiriyordu.
Necati, İzmir’in işgal edileceği haberinin duyulduğu günlerde Türk Ocağında toplantıda silahlı direnişten başka çare olmadığını söyledi. Taraftar bulamayınca bir sonraki toplantıya katılmadı. İşgale karşı bildiri hazırlayıp dağıttı, halkı direnişe çağırdı. İzmir’in işgaline ve bütün yıkımlarına tanık olan Necati, iki hafta sonra İstanbul’a geçti.
İstanbul’da yengesinin yanına gitti. Onu gören yengesi “Necati’m sen sağ mıydın? Allah’a şükürler olsun!” diye ağlamaya başladı. “Yengeciğim, sahiden de bir mucize eseri olarak sağ bulunuyorum.” dedi Necati.
“Yunanlılar beni bucak bucak arıyorlardı. Yazıhanemin zemin tahtalarına kadar sökmüşler, evde her gün bir baskın bekliyorduk. Nihayet babam: Kaç, İstanbul’a git, seni Allah muhafaza eder, dedi. Üstüme okudu, üfledi; şu küçük Kur’an’ı Kerim’i, bir de mürşidinin şu emanetini göğsüme koydu, arkamı sıvadı.”
Babasından aldığı Kur’an-ı Kerim’le İstanbul’a geçmeye muvaffak olan Necati buradan Balıkesir’e geçti. İstanbul Hükümeti’nin görevli bir memuru olarak gittiği Balıkesir’de Kuvayi Milliye’ye katılıp Anzavur’a karşı savaştı. Korkusuzdu. İyi silah kullanıyordu. Anzavur’u takip eden müfrezenin kumandanıydı. Basın yoluyla mücadeleyi de aksatmıyordu Necati. Kuvayi Milliye’nin resmi yayın organı olan İzmir’e Doğru gazetesinin başyazarıydı. Yazdığı bir makalede şunları söylemişti:
“Allah’tan korkan, peygamberden hayâ eden hiçbir Müslüman düşünülemez ki: Ey millet; sen silahı bırak, Yunan vahşilerinin memlekete girerek namusuna, hukukuna göz yum diyebilsin Kuvayı Milliye’nin dağılmasını istemek doğrudan doğruya namusunu Yunan’a teslim etmek demektir”
TBMM’nin açılınca Saruhan mebusu seçilerek Balıkesir’den ayrıldı. İstiklal Mahkemeleri kurulmasıyla birlikte önce Sivas İstiklal Mahkemesi Üyeliği, sonra Kastamonu ve Amasya İstiklal Mahkemeleri Başkanlığı yaptı. Kastamonu’da halka kendini sevdirdi, Açıksöz gazetesinde coşkulu yazılar yazdı, şehrin gelişmesi için Belediye ile işbirliği içinde oldu. Okulları, hastaneleri, köyleri, kahvehaneleri ziyaret etti. Kastamonu’da Çocuk Esirgeme Kurumu’nu kurdu. Yaptığı hizmetler nedeniyle Kastamonu halkı ona Fahri Hemşehrilik unvanı verdi.
Atatürk’ün devrimleri hayata geçirmek konusunda kendisinden çok şey beklediği isimlerden biriydi. Mübadele ve İmar İskan Bakanı, Adalet Bakanı ve Eğitim Bakanı oldu.
Türk-Rum Nüfus Mübadelesi sonucunda Balkanlardan gelen soydaşlarımızın Anadolu’ya yerleşiminden sorumlu oldu. Onların temel gereksinimlerini karşıladı. İaşe ve barınma sorunlarını çözdü. Geldikleri yerlerde öğrendikleri zanaatları ülke yararına kullanmak için çalışmalar yaptı. Göçmenlerin üretici hale geçebilmeleri için çeşitli alet, edevat temin etti. Bunların dağıtımı için mıntıka müdürlüklerine talimatnameler gönderdi. Göçmenlerin rahatı, huzuru, güvenliği için gece gündüz çalıştı.
Beş buçuk ay İmar İskan Bakanlığı yaptıktan sonra İsmet İnönü hükümetinde Adalet Bakanlığına getirildi. Devrimlerin getirdiği yenilikleri Adliye teşkilatında uygulamak için elinden geleni yaptı.
21 Mart 1925’te Eğitim Bakanı oldu. Atatürk’ün çok önem verdiği eğitim sisteminin başına geçti. Atatürk’ün eğitim alanında düşündüğü devrimleri anlayacak ve hayata geçirecek kişi yine Mustafa Necati’ydi. Harf Devriminde de Mustafa Necati vardı.
Şimdi sıkı durun!
Buraya kadar anlattığımız Mustafa Necati, Latin harflerinin üstünlüğünü anlatmak için Konya’ya gelmiş ve güya şehrin her tarafına “Eski Harflerle Birlikte Kur’an-ı da Tarihe Gömdük” yazılı afişler astırmış. İşgal yıllarında İzmir’den İstanbul’a giderken babasının verdiği cep Kur'an-ı Kerim’inin koruyuculuğuna sığınan Mustafa Necati yapmış bunu.
Yersen.
“Mustafa Necati Konya’ya gelmiş ve Latin harflerinin üstünlüğünü anlatmak üzere konferans düzenlenmiş ve şehrin her yanına asılan ilanlarda: 'Eski harflerle birlikte Kur’anı tarihe gömdük' yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10’da verileceği belirtiliyordu. Akşam bir ziyafet verildi. Yemekten sonra Bay Necati ani bir apandisit krizine yakalandı. Hemen hastaneye kaldırılıp ameliyat edildi Gösterilen itinayı anlatmaya gerek lüzum yok, bütün hastane hatta Konya ayaktaydı. Bay Necati kurtulmuş takat ne çare ki haddini aşmış haddini aşmış Kur’an’a dil uzatmıştı. Gece yarısı imkansız denecek bir şey oldu. Bay Necati’nin yatağı yan demirinden kırıldı ve hasta yere düştü. Ameliyat yeri patladı. Ertesi gün saat 10’da konferansın yapılacağı saatte öldü. Evet Kur’an’ı tarihe gömmek isteyenler tarihin en kokuşmuş sayfalarına gömüldüler.”
Bu deli saçması iftira birçok internet sitesinde yayınlandı. Her biri, bir diğer internet sitesini kaynak göstermişti. Fakat yazı okunduğunda esas kaynağın Konya Babalık Gazetesi yazarı Haluk Nurbaki’nin anlattıkları olduğu anlaşılıyordu. Hatırat tarihçileri yine iş başındaydı. Cafcaflı başlıklar atıldı. “Kur’an’a laf eden sonunda böyle olur!” denildi. İnananlar çıktı elbette. Mustafa Necati Bey oldu mu size Kur’an düşmanı.
Değerli dostlar, Konya’ya “Eski harflerle birlikte Kur’anı tarihe gömdük” yazısı asıldığına dair en küçük bir belge bulunmadığı gibi Mustafa Necati Bey belirtilen zamanda Konya’ya da gitmemiştir. Ankara’da Sıhhat Yurdu Binasında ameliyat edilmiş, cenazesi Ankara Numune Hastanesi’nden kaldırılmıştır.
Gerçekler şöyle:
1 Ocak 1929 tarihinde Millet Mekteplerin açılış töreni yapılacaktı. Açılışta yapacağı konuşmayı hazırlamak üzere iki gün önceden Eğitim Bakanlığı’ndaki odasına çekilmişti. Bakanlığa gidenler onun büyük bir şevk ve heyecanla hazırlandığını görmüşlerdi. Mustafa Necati Bey yanındakilere birkaç gündür karın ağrısı çektiğinden yakınmış, ağrıları çok şiddetlenip dayanılmaz hale gelince hastaneye gitmeyi kabul etmişti. Apandisit teşhisi konuldu. İltihap kaptığı için hemen ameliyat edilmesi gerektiği söylendi. İstanbul’dan da uzmanlar çağrıldı ancak Mustafa Necati Bey’in durumu daha da kötüleşince bunları beklemeden ameliyat yapıldı ama durumu ciddiydi. Atatürk de hastaneye ziyarete gitti. Mustafa Necati’nin elinden tutup şunları söyledi:
“Tabii önemli bir şeyin yok. Özlediğim için geldim ben. Bu ara öyle çalışıyorsun ki seni görmek mümkün değildi. Ancak burada yakalayabildim. Çabuk iyileş. 1 Ocak’ta Millet Mekteplerini birlikte açacağız. Büyük işler başardın Necati.”
Ertesi gün, Mustafa Necati Bey’in vefat haberi geldi. 2 Ocak 1929’da Ankara Numune Hastanesi’nden alınan naaş, cenaze töreninin ardından defnedildi.
Dönemin basınında genişçe yer bulan cenaze merasimi haberleri, Mustafa Necati Bey’in Konya’da değil Ankara’da vefat ettiğini kanıtlıyor. Gelin beraber inceleyelim:
Vakit, 3 Ocak 1929
Cumhuriyet, 3 Ocak 1929
Yazımı Kuvayi Milliye’nin ve Türk Devrimi’nin önemli ismi, dürüst devlet adamı Mustafa Necati Bey’i saygıyla anarak bitirmek istiyorum. Aziz ruhu şad olsun!
Kaynaklar:
İzmir’e Doğru, 21 Nisan 1920.
Cumhuriyet, 3 Ocak 1929.
Milliyet, 3 Ocak 1929.
Vakit, 3 Ocak 1929.
Ceylan Türk, Türk Siyasi Hayatında Mustafa Necati Bey, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
Mustafa Eski, Mahalli Kaynaklara Göre İstiklal Mahkemesi Başkanı Mustafa Necati Bey’in Kastamonu’da ki Faaliyetleri, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
Atatürk'ü itibarsızlaştırmak için yakın arkadaşlarından başlamak gereği ile merhumu kâfir ilan etme çabasındalar. Yalana doymuyorlar vesselam.
İyi işler başardın dediya kamal orada iş koptu kamal gibi bir itin övdüğü adamda kanal gibi ittir yengesinin yanına giderken sanki sende yanındaydın motamot anlatıyorsun necoyu şişirdiğin belli
KIYMETLİ TARİHÇİMİZ ÜMİT BEY; TARİHİ BEYANLARINIZI SOMUT BELGELERLE DESTEKLİYOR OLMANIZ ŞÜPHESİZ ÖRNEK BİR DAVRANIŞ. ÇALIŞMALARINIZDA BAŞARILAR DİLİYOR VE KIRIKKALEDE DE YAZILARINIZIN BÜYÜK İLGİ GÖRDÜĞÜNÜ SÖYLEMEK İSTİYORUM. BAŞARILAR...
Çok sevindim. Size ve diğer kıymetli hemşehrilerime selamlar.