Şeyh Said “BEN ADALET İSTEMİYORUM, MERHAMET, ATIFET, AF İSTİYORUM. ADALET TATBİK OLUNURSA HALİM NİCE OLUR.”
Dönemin emniyet raporlarına yansıdığına göre Şeyh Said İsyanının ön hazırlık aşamasında Kürt Teali Cemiyeti başkanı Seyyid Abdülkadir ve yakın adamı “Kör Sadi” vardı. İngilizlerin desteği alınarak çıkartılacak Kürt ayaklanması başarıya ulaşırsa yurtdışındaki Vahdettin İstanbul’a getirilecekti. Seyyid Abdülkadir 1897 yılında çıkan Şeyh Ubeydullah İsyanı’nı yönettiği için II. Abdülhamid tarafından Mekke’ye sürülmüştü. Sürgünden dönünce Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti'ni kurdu. Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na katıldı. Kürt Teali Cemiyeti’nin başkanlığını yaptı.
(Seyyid Abdülkadir)
Fotoğrafını gördüğünüz Palulu Kör Sadi ise özerk Kürdistan faaliyetleri nedeniyle Mahmut Şevket Paşa tarafından Taif’e sürülmüştü. Burada İngilizlere esir düştüğü zaman onlara Kürdistan konusunda bazı projeler sunmuştu. Serbest bırakılan Kör Sadi Kahire’ye gitti Kahire’de İngiliz istihbarat memuru olduğunu söyleyen Celal adlı polisle tanıştı. Palu çevresinde geniş bir isyan ve Gazi Paşa’ya suikast düzenleyebilmesi için para yardımı gerektiğini söyleyerek İngiliz büyükelçiliği ile görüşmesi için aracılık yapmasını istedi. Kör Sadi, İngiltere’nin bağımsız Kürdistan için tam desteğini alırsa tüm Kürtlerin ayaklanacağını söyleyerek daha geniş müzakere etmek istediğini belirtirken Polis memuru Celal tüm yetkinin kendisinde olduğunu söylüyor, aynı zamanda görüşmeleri Emniyet Müdürü Ekrem Bey’e rapor ediyordu.
(Kör Sadi)
Celal’in Emniyet Müdürü Ekrem Bey’e gönderdiği 8 Ekim 1924 tarihli raporda ise Palulu Kör Sadi ile görüştüğünü, Seyit Abdülkadir’in Sadi’ye tam yetki verdiğini belirtmişti. Kürt İstiklal Komitesi adına yapılan görüşmelerde Sadi şu şartları öne sürmüştü:
“1. Mısır veya Kıbrıs’ta görüşülmesi
2. Ayaklanma başarıya ulaşıncaya kadar Kürdistan’ın bağımsızlığının onaylanması ve yapılacak yardımlar için şimdiden güvence verilmesi ve bu amaçla belge alış verişi yapılması.
3. Ayaklanma süresince silah ve mermi yardımı sağlanması.
4. İki yüz bin lira kredi verilmesi.”
Kör Sadi’nin İngiliz yetkililerle görüşme talebine karşısında devreye Taksim Belediyesi zabıta memurlarından Nizamettin girdi. Sarışın uzun boylu olduğu için İngilizlere benzeyen Nizamettin, kendisini Mr. Templen olarak tanıtıp Kör Sadi ile bir görüşme yaptı. Kör Sadi Mr Templen sandığı Nizamettin’e şu teklifi sundu:
“1. İngilizler Kürt emirliğinin kurulmasını destekleyecekler ve civar ülkelerden korunmasını sağlayacaklardır.
2. İsyan 1926 ilkbaharında başlayacak isyanın ilk hedefi Diyarbakır olacak ve Musul hududunda İngilizlerle temas edeceklerdir.
3. Kürt Emaretine Akdeniz’de bir çıkış noktası verilecektir.
4. Emaretin başına Seyit Abdülkadir getirilecek ve onun kuracağı kabineye müdahale edilmeyecektir.
5. Musul hududundaki İngilizlerle temas edildiğinde İngilizler gerekli silah ve para yardımını yapacaklardı. Yardımın ilk taksiti 250.000 altın olacak ve buna göre Kürt istiklal komitesinin birinci safhasını tamamladığı bu safhasından sonra İngilizlerin fiili yardımı başlayacaktır.”
Ekrem Bey tüm raporları Ankara’ya İçişleri Bakanlığına göndermişti. Görüşmeler Şeyh Sait isyanı başlayınca da devam etti. İstanbul’da bulunan Seyyid Abdülkadir isyan bölgesine geçmek için İngilizlerden yardım talep ederek önceden kararlaştırılan paranın artırılmasını istedi.Tüm bu gelişmelerin sonucunda Seyyid Abdülkadir ve Kör Sadi Şeyh Said İsyanıyla bağlantıları olduğu gerekçesiyle İstanbul’da tutuklandılar. Şark İstiklal Mahkemelerinde yargılanmak üzere Diyarbakır’a gönderildiler.
Kör Sadi mahkemede suçunu itiraf etti:
“Mr. Templen ile konuşmalarım Seyit Abdulkadir’in bilgisi ile yapılmıştır. Biz bu adamı hakiki İngiliz zannettik. Türk ve hatta emniyet memuru olduğunu katiyen anlamadık. Seyit Abdulkadir konuşmalar hakkında talimat veriyordu. Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza, iki gün Abdulkadir’in evinde oturdu. Ayaklanmayı o zaman düzenlediler. Bu sebepten dolayıdır ki, Abdulkadir ayaklanmayı daha önceden biliyordu. Zaten Abdulkadir’in haberi olmadan Kürdistan’da yaprak kıpırdamaz”
Bu sırada isyan zayıflamış, asilerin zorla dağa çıkardıkları köylüler köylerine dönmeye ve hükümete sığınmaya başlamışlardı. Bu kişiler şeyhlerinin kendilerini cebren sürüklediklerini söyleyerek silahlarını teslim etmişlerdi Şeyh Said’in yakalanmasına gelmişti.
16 Nisan 1925 tarihli Hakimiyeti Milliye Şeyh Said’in yakalandığını şöyle duyurmuştu:
“Düşmanlarımızın hazırladığı din maskesi ve derebeylik hançeri ile Türk’ü bir kere daha vurmak teşebbüsatını üzerine almış olan Şeyh Said, Hani’de Türk’ün bükülmez koluna düşmüş ve bu hıyanetinin cezasını yüklenmeye başlamıştır."
Yakalanan Şeyh Said ve beraberindeki isyancılar da 6 Mayıs 1925 sabahında yargılanmak üzere Diyarbakır’a getirilirler. Sokağa çıkan Diyarbakır halkı da isyancıların getirilişini görmek için beklemektedir.
İstiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya (Örgeevren) Bey’dir. Süreyya Bey’in anılarından öğrendiğimize göre Şeyh Said ve Süreyya Bey resmi olmayan bir görüşme yaparlar. Şeyh Said bu görüşmede Süreyya beyden affedilmesini talep eder. Süreyya Bey Şeyh Said’e kendisinin affetme yetkisinin olmadığını söyler.
Bunun üzerine Şeyh Said “BEN ADALET İSTEMİYORUM, MERHAMET, ATIFET, AF İSTİYORUM. ADALET TATBİK OLUNURSA HALİM NİCE OLUR.” diyerek tekrar af talep eder.
(Şeyh Said)
Yargılamaya geçilir. Süreyya Bey iddianameyi okur:
İsyan hadisesi iddianamede anlatıldığı üzere güya Peygamber dininin yükseltilmesi perdesi altında meydana getirilmiştir. Hâlbuki asıl gaye Türk vatanının muayyen bir kısmını ana yurttan ayırmak vatanın birlik ve beraberliğini bozup dağıtmaktan ibaretti.Huzurunuzda bulunan Şeyh Sait, yüzlerce, binlerce askerin, halkın, müslümanın malını, canını yok eden hareketleri fiilen idare etmiş ve hepsine amil olmuş bir vatan hainidir. Öbür sanıklardan Şeyh Abdullatif ve kardeşi Şeyh İsmail, isyanın şefi olan Şeyh Sait’in bu eşkıyalık hareketine fiilen katılmışlar ve Diyarbakır’a yapılan hücumun muvaffak olması için telkinlerde bulunmuşlardır.
Şeyh Mehmet Şerif, Elazığ cephesi kumandanı adıyla oradaki hareketi idare etmiş, Şeyh Abdullah Genç ve Varto hareketlerinde bulunmuş ve kendisine Şeyh Mehmet Şerif gibi cephe kumandanı unvanı verilmiştir. Şeyh Sait’in de damadıdır.Kasım, Şeyh Abdullah’ın Varto’yu işgal etmesi üzerine kendisine katılmış ve onunla uzun müddet birlikte çalışmıştır. Şeyh Ali ve Şeyh Musa bir sürü eşkıyaya kumanda etmekten sanıktır. Mehmet Mihri’nin isyandan önceki günlerde hazırlıklara iştirak ettiğine dair elimizde esaslı deliller olmamakla beraber Şeyh Sait tarafından hizmete alınmış ve vazifesini terk etmiştir. Baba Bey ve Kâmil Bey de asilerin birer şefidir. Diğer sanıklarda harekete fiilen iştirak etmişler hep aynı gaye için çalışmışlardır. İddialarımız soruşturma evrakı, mektuplar ve mahkeme esnasındaki sorgulardan anlaşılacağından, mahkemenin bu esaslara göre yapılmasını talep ve dava ederim.”
Şeyh Said sorgusunda isyanı tertip etmesini kadere bağlar, “Hükümete şeriat meselesini anlatmak istedik. Hiç olmazsa bir kısmının icrasını talep edecektik. Allah Teâla’nın kaderi beni bu işe düşürdü. İçine bir düştüm, bir daha çıkamadım.” der.
İsyanın kendi iradesi dışında kaderin etkisiyle geliştiğini belirten Şeyh Said, ayrıca Sebilülreşad’ın da yazılanların öfkelerini artırdığını ve özellikle Piran’daki çatışmanın bu olaya sebep olduğunu öne sürer. Ancak Şeyh Said’in Harput Cephe Kumandanı Şeyh Şerif Efendiye “Emir-ül Mücahidin Mehmet Sait” unvanıyla yazdığı ve harekat planından bahsettiği mektup ve benzer diğer mektuplar mahkeme heyetinin elindedir.
Mahkeme Başkanı Mahzar Müfit Bey sorar: “Müslüman Müslümanın kardeşi olduğuna göre, neden Müslümanları birbiri üstüne sevk ettiniz?” Şeyh Said cevap verir: “Hz. Ali’nin savaştıkları da Müslümandı. Yine kardeş olurlar.”
Mazhar Müfit Bey bu sefer Yunan askeri yurdu işgal ettiğinde emrindeki 4000 adamla neden Yunanlıların üzerine yürümediğini sorar: Şeyh Said, “O zamanlar perişan haldeydik zamanımız olsaydı durmazdık” şeklinde cevap verir.
Kasım Bey ifadesinde "Bir Türk öldürmek yetmiş gavur öldürmekten efdaldir." dediğini duyduklarını söylemesi üzerine Müfit Bey “Şeyh Said Efendi, sana din bunu mu emir ediyor?” der. Seyh Said sessiz kalır.
Müfit Bey’in son sözleri şöyledir:
“Kiminiz şahsen bir zümreyi alet, kiminiz tahrikât-ı ecnebiye ve ihtiras-ı siyasiyeyi inhaz ederek cümleniz bir noktaya yani müstakil Kürdistan teşkiline doğru yürüdünüz. Senelerden beri düşündüğünüz umumi isyan ve kıyamı yaparak bu havaliyi ateş içinde bıraktınız. Cumhuriyet Hükümetinin azimkâr ve kat’i hareketi, cumhuriyet idaresinin öldürücü darbeleriyle isyan, irtica ve kıyamınız derhal perişan edilerek cümleniz huzur-u adalette hesap vermek üzere yakalanarak getirildiniz.
Herkes bilmelidir ki Cumhuriyet Hükümeti, fesat ve irtica ile her türlü faaliyetlere göz yumamayacağı gibi tedbirler sayesinde bu gibi harekete zemin ve saha da bırakmayacaktır. Senelerden beri ağaların, şeyhlerin, beylerin baskısı altında feryat den bu zavallı halk sizin şer-i fesadınızdan kurtularak Cumhuriyetimizin feyizli ve saadet bahseden yollarında ilerleyerek mesut yaşayacaktır. Sizde döktüğünüz kanların, verdiğiniz hainliklerin cezasını adalette hayatınızla ödeyecek, hesabını vereceksiniz. İşte Cumhuriyetin sert fakat adil kanunları budur. Mahkumları götürünüz!"
KAYNAKLAR
Abdulhakim Koçin - Eyüp Ertüren, Şark İstiklal Mahkemesi Şeyh Said Davası Mahkeme Tutanakları, Ankara 2020.
Bülent Taşpınar, Hâkimiyet-i Milliye Gazetesinde Şeyh Said Ayaklanması, Selçuk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2010.
Dünya, 15 Nisan 1957
Dünya, 16 Nisan 1957
Eyüp Ertüren, Şark İstiklal Mahkemesi: Şeyh Said İsyanı, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2018.
Murat Deniz, Türk Basınında Şeyh Sait İsyanı, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Elazığ 2007.
Nihal Esen, “Şeyh Sait İsyanında Abdullah Sadi (Kör Sadi)’nin Faaliyetleri Ve Yargılanması”, Uluslararası Palu Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Elazığ 2018.
Vakit, 28 Mayıs 1925.
Vakit, 29 Mayıs 1925.