Ankaralılar 24 Mayıs 1921’de bir İngiliz casusunun, Mustafa Sagir’in idamına şahit oldular.
“Mustafa Kemal Paşa’yı da Efgan Kralı’nı vurduğum gibi öldürecektim.”
Mustafa Sagir, Hindistan’ın Peşaver şehrinde dünyaya gelmişti.
İngilizler Hindistan’ın çeşitli yerlerinden her beş yılda bir birkaç Hintli çocuk ayırır, bunları hükümet adına eğitmek üzere İngiltere’ye gönderirlerdi. Mustafa Sagir’i de henüz on yaşında iken seçip Londra’ya götürmüş, bir kasabada özel bir okulda okutmuşlardı.
Sagir, Edinburg’da bir yıl çalışarak Oxford sınavlarına hazırlanmış, Oxford’daki Lincoln Koleji’ne girmişti. Burada dört yıl öğrenim gördükten sonra diplomasını alarak Hindistan’a dönmüştü. İngilizler kendisine, “İngiltere’ye sadık kalacağına, kralın taç ve tahtı tehlikeyle karşılaştığı takdirde, bu konuda hayatını bile feda etmekten çekinmeyeceğine” Kur’an-ı Kerim üzerine yemin ettirmişlerdi.
İngiliz Gizli Servisi tarafından büyük bir özenle yetiştirilen Mustafa Sagir, kültürlü, tecrübeli, cesur bir kişilikti. Sagir İngilizce’den başka, Arapça, Farsça ve Türkçe bilirdi. Her bakımdan profesyonel bir casus olduğu için İngilizler önemli görevler için bir çok kişi arasından onu seçmişlerdi.
Sagir, Milli Mücadele başlayınca İngiltere tarafından Anadolu’ya gönderildi. Hint Müslümanlarının temsilcisi sıfatıyla Anadolu’ya gelen Sagir, Ankara ahvali hakkında teferruatlu bilgiler toplayarak İngiltere’ye bildirmekle görevlendirilmişti.
Ankara Hükümeti’nin İslam dünyasında büyük nüfuz sahibi Şeyh Sunusi ile temasa geçmesi üzerine bu yakınlaşmanın Müslüman sömürge bölgelerinde yeni bir başkaldırı hareketi doğuracağından endişelenen İngilizler bu durumu engellemek için Mustafa Sagir’i görevlendirmişlerdi. Bunun yanı sıra İngiltere’nin Mustafa Sagir’den en önemli beklentisi Mustafa Kemal Paşa’yı bir suikastla bertaraf edip, Milli Mücadele hareketini etkisiz hale getirmesiydi.
Mustafa Sagir, 1920 yılı Mayıs ayında gizlice İstanbul’a geldi. O tarihte İstanbul’da işgalci bulunan İngilizler, Kuvayi Milliyecilerin güvenini kazanmak amacıyla Sagir’i Aksaray semtinde duvarlarında Mustafa Kemal’in fotoğraflarının asılı olduğu bir eve yerleştirirken, göstermelik bir operasyonla onu tutuklayıp yirmi gün kadar da hapiste tuttular.
Serbest kalan Sagir İngilizlere düşman bir Hint Hilafet Komitesi temsilcisi kimliğine bürünmüştü. Evini ayeti kerimelerle, inkılap taraftarı kişilerin fotoğrafları ile dolduran Hintli casus, etrafında topladığını gençlere eksik ve ihtiyaçlarını karşılamayı ve tahsil hayatlarını kolaylaştırmayı vaat ediyordu.
Zavallı gençler, evliyadan zannettikleri bu insana doyamıyorlardı. Halbuki İngiliz casusu aynı evde Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkında idam fetvası çıkartan Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi ile gizlice görüşüyordu. Belli ki Dürrizade’nin idam hükümlerini tabancasıyla infaz edecekti.
Mustafa Sagir, Mustafa Kemal’e takdim edeceği bir mektup ve önemli emanetler olduğunu söyleyerek Teşkilatı Mahsusacı Hüsameddin Bey (Ertürk) ile görüşmek istemiş ancak yüz bulamamıştı. Kararından vazgeçmeyen Sagir, İstanbul’da Türk ve Hint Uhuvveti İslamiye adlı bir cemiyet kurdu. Bu cemiyet vasıtasıyla Anadolu’ya silah kaçıran Mustafa Kemal’ci örgütlerin önde gelen isimleriyle bağlantı kurmayı amaçlıyordu.
Karakol Cemiyeti başta olmak üzere Ankara Hükümeti adına İstanbul’da görev yapan kişi ve kuruluşların güvenini kazanarak Ankara’ya geçmenin bir yolunu buldu. Mustafa Sagir 11 Aralık 1920’de Kastamonu üzerinden Ankara’ya gelmiş, Kılıç Ali başkanlığındaki bir heyet tarafından Çankırı kapı civarında karşılanarak Mustafa Kemal ile görüştürülmek üzere TBMM binasına getirilmişti.
İngiliz casusu görüşme sırasında Mustafa Kemal’e Hindistan’da yaşayan Abdülmennan adlı önemli bir şahsiyetin gönderdiğini söylediği sancak ve mektubu sundu. Ayrıca Hintli Müslümanların topladığını ileri sürdüğü altın ve paraları da uzun uzun anlatarak bunların yakında Ankara’da olacağına dair güvenceler verdi. Mustafa Kemal Paşa Mustafa Sagir’e iltifat etmiş, onu TBMM’de alkış tezahüratlarla karşılatmış, Abdülmennan Efendi’ye de şu mektubu göndermişti:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Baş Kitabeti
Zabıt ve Kavanin Müdüriyeti Aded 1696/4621
Ebülfazl Abdülmennan Hazretlerine
Hindli kardeşlerimizin timsali remzi olmak üzere irsal buyurduğunuz sancağı büyük bir memnuniyetle aldım. Bu suretle ibraz buyurulan müessir hatırnüvaziden teşekkür eylerim, efendim.
Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal
Esasen Mustafa Kemal, Sagir’in bir casus olduğunu baştan beri anlamıştı. Buna rağmen Sagir’e iltifatta bulunmuş, Abdülmennan Efendi'ye yukarıda belirttiğimiz göstermelik mektubu bile yazmıştı. Mustafa Kemal’in amacı Hintli casusun rahat hareket etmesini sağlayarak onun bağlantılı olduğu kişileri ortaya çıkartmaktı. Yunus Nadi Bey Mustafa Sagir ile birlikte Hindistan’a gönderilmek üzere neşretmeyi düşündükleri gazeteyle ilgili yapılacak işleri arz etmek üzere Mustafa Kemal’i ziyaret etti. Paşa, Yunus Nadi Bey’i sonuna kadar dinledikten sonra gülümsemişti. Yunus Nadi Bey şaşırarak sordu:
“-Paşa Hazretleri, bu adam hakkındaki fikrinizi müsaadenizle sorabilir miyim?”
Mustafa Kemal gayet sakin bir sesle:
“-Casustur, casus!” Yunus Nadi Bey sapsarı kesilmişti.
“-Ne buyurdunuz Paşam? Anlayamadım.” dedi.
Mustafa Kemal:
“-Anlaşılmayacak bir şey yok, bu adam İngiliz casusudur. Hakkında gizli takibat var. Hakikat yakında bütün çıplaklığıyla meydana çıkacak. Yalnız siz kimseye bundan bahsetmeyiniz.”
Kılıç Ali de hatıralarında Mustafa Kemal’in Sagir’in casus olduğunu ilk görüşte anladığını şöyle anlatıyordu:
“Mustafa Sagir, Ankara’ya geliyordu. Gazi Paşa, Sagir’i karşılamakla bizzat beni görevlendirdi. Ankara’nın Çankırı kapısı dışında Mustafa Sagir’le ilk karşılaştığımda, kendisi, arabasında Kemaleddin Sami Paşa ile birlikteydik. Gazi’nin selam ve sevgilerini bildirdim, O’nun adına ‘Hoş geldiniz.’ dedim. Aynı arabaya binerek kendisini Büyük Millet Meclisi binasına getirdim. Orada hemen Gazi ile buluştu. Görüşme yarım saat kadar bile sürmedi. Mustafa Sagir, Gazi’nin yanından çıktı ve kendisine ayrılan Hürriyet Oteli’ne götürüldü. O ayrıldıktan sonra Gazi’nin yanına girdim. Gazi’nin gözü Mustafa Sagir’i tutmamıştı. Sözlerinden ve görüşlerinden hiç de memnun görünmüyordu. İzlenimlerini sorduğumda bana şu cevabı verdi: ‘Dikkatli olmalı! Mükemmel bir casustur!’ Gazi’nin, insanları ilk bakışta tanımak gibi üstün bir yeteneği vardı.”
Görüşmeden memnun ayrılan Mustafa Sagir, Hürriyet Oteli’nin üst katına yerleştirmişti. Bundan sonra Hürriyet Oteli, onu görmek isteyen çok sayıda memur, ulema ve Ankara’nın ileri gelenlerini ağırladı. Birçok kişi bu mücahid ve alim insanla tanışıp sohbet etmek istiyordu.
Sagir ise Ankara’nın gündemini öğrenmek için bilhassa gazetecilerle tanışmak istiyordu. Sonunda “Yeni Gün” gazetesi sahibi Yunus Nadi Bey ile görüşen casus, ona Ankara gündeminden Hindistan’ı haberdar etmek maksadıyla buraya gönderilmek üzere birkaç bin adet gazete bastırmayı teklif ediyor ve şöyle diyordu: “Malum ya, dindaşlar arasında ne kadar propaganda yapılırsa, yardım nispeti o kadar artar. Ankara’da çıkan bir gazeteyi görmek, Ankara’nın mukaddes havasını teneffüs etmektir.”
Yunus Nadi Bey İngiliz casusun konuşmalarından hiç şüphelenmemiş ve onunla dost olmuştu. Sagir ise aynı günün akşamı İstanbul’da bulunan Ramiz Bey isimli kişiye yazdığı mektupta Ankara’daki misafirperverlikten bahsetmişti. Bu mektup şifreli yazılmıştı. Daha sonra kimyasal yöntemler kullanılarak mürekkebi okunur hale getirilen mektubun aslında İngiliz İşgal Kuvvetleri İstihabarat Şefi Miralay Nelson’a yazıldığı anlaşılacaktı. Sagir, Nelson’a Yunus Nadi Bey’den bahsetmiş ve pek değerli bilgileri yakında elde edeceğini bildirmişti.
İngiliz casusu Teşkilatı Mahsusa tarafından adım adım izlendiğinin farkında değildi. Yaptığı işler günü gününe teşkilata rapor ediliyordu. Bu arada Sagir Hürriyet Oteli’nden ayrılmış, Karaoğlan’da bir eve yerleşmişti. Burada Mehmet Akif (Ersoy) ile de samimiyet kuran Sagir, Akif'in Taceddin Mahallesindeki evine gelip gitmekte, mektuplaşma adresi olarak bu evi kullanmaktaydı. Bu adrese Hindistan'dan, İstanbul'dan, Mısır'dan o kadar çok mektup geliyordu ki, Akif şüphelenmeye başlamıştı. Bir gün Mustafa Sagir'e İstanbul'dan büyük bir zarf geldi. Kazara ucu yırtılan zarfı, zaten şüpheleri iyice artan Mehmet Akif yırtarak açtı. Zarfın içinde çok sayıda kâğıt vardı, ama bomboştu. Mektup yazan kişi sadece İstanbul'da havaların yağmurlu gittiğinden bahsetmekte ve Mustafa Sagir'e başarı dilemekteydi.
Mustafa Sagir, Dahiliye Vekili Adnan Bey ile görüşerek, buradaki çalışmalarını günü gününe Hindistan’a bildirmesi için İstanbul’la haberleşmesinin elzem olduğunu söyledi. Sagir’in anlattığına göre günlük faaliyet mektupları İstanbul’dan telgrafla Stockholm’e, oradan da telsizle Hindistan’a bildirilecekti. Adnan Bey, Sagir’den mektupları İstanbul’a ulaştırmak üzere kendisine vermesini söyledi. Sagir’den şüphelenen Adnan Bey mektupları inceletme kararı aldı. Mektupta yazanlardan fazla bir şey çıkmamıştı.
Adnan Bey mektuplarda gizli yazıların olabileceğinden şüphelenerek durumu Kimyager Avni Refik Bey’e iletti. Sonunda mektuplarda amonyak kullanılarak yazılmış gizli yazılar ortaya çıktı. Sagir bir mektubunda Mustafa Kemal’in yaşantısı, evinden ne zaman dışarı çıktığı, otomobille nereye gittiği, otomobilinin hızı, otomobiline kimleri aldığı, arkadaşlarının kimlerden oluştuğu bilgilere yer vermişti. Bu mektubun deşifre edilmesinden sonra Mustafa Sagir tevkif edildi. İlk sorgusu Adnan Bey tarafından yapılan Sagir, ilk sorgusunda hiç bir şey söylemese de deşifre edilmiş gizli mürekkepli mektuplar kendisine gösterilince konuşmaya başladı.
“İngilizler beni tabanca ile Milli Hükümeti ortadan kaldırmaya memur ettiler. Maksadım Mustafa Kemal’i vurmaktı. Bununla Türkler’in İstiklal Savaşı duracak, Milli Hükümet yıkılacaktı. (…) Mustafa Kemal Paşa’yı da Efgan Kralı’nı vurduğum gibi öldürecektim.”
Mustafa Sagir’in yargılaması Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yapıldı.
Mahkeme Heyeti Kütahya Milletvekili Cevdet Bey, Elazığ Milletvekili Hüseyin Bey, Cebelibereket Milletvekili İhsan Bey ve Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali Bey’den oluşuyordu. Mustafa Sagir’e İsviçre, Almanya, Irak, İran, Mısır, Afganistan ve Türkiye’de casusluk yaptığının anlaşıldığını ve vatan hainliği suçundan yargılanacağı bildirildi. Mustafa Sagir, Türk vatandaşı olmadığından dolayı vatan hainliği ile yargılanamayacağını söyledi. Bunun kar etmediğini görünce islamın hoşgörü dini olduğuna vurgu yaparak affını istedi.
Diğer taraftan Türk-İngiliz esir değişimi yapılıyor fakat İngiltere tutuklu bulunan Mustafa Sagir’i bile geri istiyordu. Sagir’de kendisinin serbest bırakılmasının Türk-İngiliz dostluğunun nişanesi olacağını ve iki devlet ilişkilerinin daha da gelişeceğini söylese de bu istek Türk Hükümetince kabul görmedi.
Mustafa Sagir ve beraberindekilerin yargılaması 23 Mayıs 1921’de sona erdi. Mustafa Sagir oy birliğiyle, ona yardım eden Mehmed Ali, Ferit Cavit ve İzzet Bey’de oy çokluğu ile idam cezasına çarptırıldılar.
Mustafa Sagir 24 Mayıs 1921’de Karaoğlan Çarşısı Meydanı’nda büyük bir kalabalığın önünde asılarak idam edildi. Sagir’in beyaz gömleğine takılan yaftada; Mustafa Sagir’in bir İngiliz casusu olduğu, Ankara’ya Mustafa Kemal Paşa’ya karşı bir suikast tertip etmek ve Milli Türk Hükümetinin esrarını öğrenerek bunları düşman devletlere bildirmek kararıyla geldiği, bu kasıt ve niyetlerinin bizzat kendi el yazısı ve eczalı mürekkeple yazdığı mektuplarla anlaşıldığı, esasen kendisinin de her şeyi itiraf ettiği için İstiklal Mahkemesi kararıyla idama mahkum edilerek asıldığı yazılmıştı.
Mustafa Sagir, idam edilmeden yarım saat önce yazdığı mektupta İngiltere Hükümeti’ne seslenerek görevini layıkıyla yaptığını ve İngiliz menfaatleri aleyhinde düşmana hiçbir bilgi vermediğini söyleyerek geride kalan ailesine İngiltere’nin sahip çıkmasını istemişti. Ancak İngiliz İstanbul Yüksek Komiserliği’nden Mr. Rattigan imzasıyla 29 Mayıs 1921’de İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen şifrede Sagir’in idamının görüldüğü kadar feci bir olay olmadığı belirtiliyordu.
Telgraftan anlaşılacağı üzere İngiltere Sagir’in idamına kayıtsız kalmıştı.
Din tüccarlığı yapanların hepsi bir gün asılır umarım
Mustafa Kemal Atatürk e mason diyen bazı ***ler utansın
ÇOK GÜZEL BİR YAZI OLMUŞ ELİNİZE SAĞLIK
Mustafa Sagırı biliyordum.Teferruatını öğrendim.TESEKKURLER.