Hatırlarsınız…
İyi Müslüman olmanın yolunun Atatürk’e saldırmaktan geçtiğini zanneden sözde tarihçiler ve bazı hacı hoca takımı Zübeyde Hanım’ın namusuna dil uzatacak kadar alçalmışlardı.
Bu alçakça iftiraların ana kaynağı Rıza Nur’un hatıratında hiçbir dayanak göstermeksizin yazdığı hezeyanlardır. Hezeyanlar diyorum, çünkü Rıza Nur hatıratında ruhsal rahatsızlığı olduğunu da itiraf etmiştir.
Hatıratın tamamı incelendiğinde Rıza Nur’un sözlerinde çelişki ve tutarsızlıklar olduğu ve kendisinin neyin gerçek neyin hezeyan olduğunu ayırt edemediği görülecektir. Bir başka önemli nokta da şudur ki, Rıza Nur hatıratını Atatürk onu iktidardan uzaklaştırdıktan sonra yazmaya başlamıştır.
Bir takım siyasiler tarafından itibar gören fesli tarihçi bozuntusu başta olmak üzere Atatürk'e saldırmak için fırsat kollayan güruh, bu iki önemli noktayı görmezden gelerek, salyalı ağızlarıyla milli mücadele liderinin mübarek anasının namusuna dil uzatmaya devam ettiler.
Öte yandan, Rıza Nur’un iftiralarını doğrulamak için, onun hezeyanlarla dolu hatıratında yazdıklarının aynısını gösteren düzmece bir arşiv belgesi bile hazırlandı.
Uyduruk belgede Zübeyde Hanım ile Abduş adındaki hayalî bir kişinin ilişkisinden bahsediliyordu. Detayları yazmayı uygun bulmuyorum.
1980’lerin ortasında elden ele dolaşmaya başlayan uyduruk belge 1988’de “Ümmet” isimli bir derginin yayınladığı “M. Kemal’in Babası Kim?” isimli küçük bir kitapta da yer aldı.
1994’te uyduruk belgenin fotokopisi ve yeni harflerle basılmış hali Meclis’te milletvekillerinin odalarının kapısının altından atıldı ancak bu alçaklığı kimin yaptığı ortaya çıkarılamadı.
Neden düzmece belge diyoruz. Çünkü belge aslında amatörce hazırlanmıştı ve belirgin hatalar yapılmıştı. Murat Bardakçı’nın konuyla ilgili köşe yazısında belirttiği gibi belge dönemin Osmanlıcasını yansıtmıyordu.
Her şeyden önce belge bir mahkeme kararıydı, hem de yazıldığı dönemde var olmayan Asliye Hukuk Mahkemesi kararıydı. Olmayan mahkemenin uyduruk dille yazılmış hayali kararı, diğer mahkeme kayıtlarına da hiç benzemiyordu.
Mesela belge sonunda verilen tarih Hicrî değil, Rumî takvime göre yazılmıştı. Eskiden kullanılmayıp, günümüzde kullanılan kelimeler vardı. Onlarca harf ve yazım yanlışı da cabası.
Belgeyi konuştursanız, “Ben sonradan uyduruldum” diyecekti.
Vatansever araştırmacılarımız sayesinde Atatürk’e ve ailesine atılan tüm iftiralara belgelerle cevap verildi.
Osmanlı arşiv belgelerine dayanılarak Atatürk’ün o tertemiz soy kütüğü ortaya çıkarıldı.
Allah cezalarını versin. Ölmüş ve savunmasız Bir kişinin annesine dil uzatmak alçaklık. Müslüman insan ölenin arkasından konuşmaz. Bunlar ne müslüman ne hristiyan ne yahudi ne....Bunlar 1 kuruşa kalemini haysiyetini satan alçaklar. Atatürk bir gün hepsini çarpacak.