İhmal yok!..
Türkiye’de cana, mala kasıtta, yolsuzlukta, torpilde, rüşvette, adaletsizlikte hiçbir “ihmal” yoktur!
Bir kaza mı oldu, bina mı çöktü, yol mu göçtü, yürürken rögar kapağı açık unutulduğu için içine düşüp mü öldünüz? Dere yataklarına ev kurulmasında, derelerin betona boğulmasında, sel basmasında, tarihî yapıların talihsiz yapılara dönüştürülmesinde, terörle mücâdele esnasında verilen şehitlerde, askerde, yurtta zehirlenmenizde aslâ ve kat’a ihmal yoktur!..
Bu ancak takdiri ilahidir!.. İşin fıtratı bunu gerektirir...
17 Ağustos’un 21’inci yıl dönümünde, “Deprem değil, bina öldürür.” diye resmî politika benimsediğimiz ülkemizde, kaybettiğimiz canların kaçının ölümü önlenebilirdi?
Yüz binlerin öleceği tahmin edilen büyük İstanbul depremine karşı, hâlâ hiçbir tedbir almamak, en nahif kelimeyle ihmal değil mi?
Çarpık ve çürük yapılaşmaya izin veren, belli aralıklarla çarpık yapılara imar affı çıkartan, bu çarpık yapılara elektrik, su, doğal gaz götüren, on binlerce binanın harap olmasından sorumlu bir kamu görevlisi, devlet organı yok muydu?
Hepsi vatandaşımızın ihmali miydi?
Bundan sonraki depremlerde de yaşanacak can kaybında yine ihmalin tek sorumlusu vatandaş mı olacak?
22 Temmuz 2004 günü Sakarya Pamukova’da 41 kişinin ölümü, 80 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan bir tren kazası oldu. Olaydan sonra bilirkişi raporunda yer alan ifadeler ise oldukça çarpıcıydı:
“Ankara-İstanbul arasında hızlandırılmış tren seferini yapan tren, aşırı hızdan dolayı raydan çıkmıştır. Yolcu sayısı olarak yoğun olan bu güzergâhtaki tren hattı arasında, hızlı tren uygulamasına yetersiz altyapıya rağmen aceleyle yapılan geçiş, bu kazanın en önemli sebebidir. Kaza mahalinde makinistler için uyarıcı işaret ve tabela bulunmadığı, toplam yolculuk için verilen 5 saat 15 dakikalık sürenin ise yeterli olmadığı...”
40 kişinin ölümü üzerine; 1. Makinist 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve bin 500 lira para cezası, ikinci makinist de 1 yıl 15 gün hapis ve 150 lira da para cezası ile cezalandırıldı. Rayların yapımından, sinyal ve tabelalara, projenin uygunluğundan denetimine kadar hiçbir kamu görevlisinin, bürokratın, bakanın kısaca devlet idarecilerinin “ihmali” yoktu!..
13 Mayıs 2014’te Soma’da gerçekleşen ve 301 canımızın hayatına mâl olan iş cinayetine kaza demek ne kadar vicdani? 301 can adına sorulan hesaba gelirsek; 51 kişi yargılandı, 37’si beraat etti. 4 kişi taksirle ölüme sebebiyet vermek suçundan hapis cezası aldı. Şirketin sahibi ve yöneticilerinden Can Gürkan, 15 yıl ceza alıp Nisan 2019’da tahliye edildi. 301 can için hepi topu 5 yıl hapis yattı. Patlamada sorumluluğu bulunduğu iddia edilen kamu görevlileri ise, Çalışma Bakanlığı’nın soruşturma izni vermemesi nedeniyle yargılanamadı. Çünkü denetlemek ve kontrol etmekten sorumlu devletin, bir “ihmali” yoktu.
Tıpkı Balıkesir Odaköy, Zonguldak Karadon, Kozlu, Karaman Ermenek ve diğerlerinde olduğu gibi.
Çorlu’da 8 Temmuz 2018 tarihinde Uzunköprü’den İstanbul’a doğru hareket eden yolcu treninin, Çorlu’da menfez üzerinden geçerken, menfez altındaki toprağın kayması sonucu 25 kişinin ölmesi ve 317 kişinin yaralanmasında ailelerden başka(!) kimsenin ihmali olmaması gibi. Bu kazada yakınlarını kaybedenler, kazanın sorumlularından önce sanık sandalyesine oturtulmaya başlandı. Demek ki yine ilgili kurum, müdürlük, bürokrat ve bakanın dolayısıyla devletin hiçbir “ihmali” yok!.. Ama küçücük oğlunun, eşinin ölümünün hesabını sormak isteyen Mısra Öz Sel, 17 Eylül’de sanık sandalyesinde oturacak. İnsan söylemeden geçemiyor; hak aramak, ihmalden daha öldürücü ve tehlikeli mi?
13 Aralık 2018’de Ankara’da 9 kişinin öldüğü tren kazasında da tıpkı diğerlerinde olduğu gibi bir “ihmal” yok!.. O gün treni kullanmakla kim görevli ise kara bahtına yanıp, ağıtlar yaksın!
Son bir haftada 4 farklı şehirde arazi anlaşmazlığı nedeniyle 7 kişi öldü, 5 kişi yaralandı. Her hafta okuyup geçtiğimiz arazi anlaşmazlığı cinayetleri için kılını kıpırdatan da yok. Öyle ya bunun kanununda eksikliği varsa giderip, yoksa da anlaşmazlığı ortadan kaldıracak çözümü üretmek kimsenin görevi değil, zaten bunu yapmamak da “ihmal” hiç değil.
Karakolda yardım için bekleyip 4 saat sonra, çaresizce ölümüne yürüyen Emine Bulut’un öldürülmesinde polisler için istenen soruşturma iznine, Kırıkkale Valisi “İhmal yok!” diyerek izin vermedi. Oysa ilgili yasaya göre; “İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. (Ek cümle: 25/7/2018-7145/1 md.) Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır.” Kişi dokunulmazlığı: can emniyeti, hatta vücut bütünlüğüne yönelik fiiller değil mi Sayın Vali?
Yani defalarca emniyete, savcılığa müracaat eden ve ardından öldürülen kadınlardansanız ve biri sizin hakkınızı aramak isterse de asla “ihmal” yoktur. Böyle bir kararın ardından bu yazıya vesile olduğu gibi; arkanızdan bolca yazılır, çizilir bu da size yeter!
Çeşit çeşit vakıfların, tarikatların yurtlarında, merdiven altı kurslarda çocuklarımız tecâvüze uğradı. Okullarda lavaboda boynu kesilen de oldu, üzerine demir kapı düşüp ölen de. Kaçak tarikat kurslarında çocuklarımız diri diri yandı, üzerlerine apartmanlar çöktü yine de ülkenin ilgili kurumlarının ve ilgili yöneticilerinin hiç “ihmali” yoktu.
Madenlerimizden oturduğumuz eve, yürüdüğümüz yoldan bindiğimiz araca, adliyeye 30-40 defa şikâyette bulunup hayatımızı kaybetmemize kadar, hayatın her alanında hiç ama hiç “ihmalin” olmadığı bir ülke...
Ne kadar övünsek az!..
Elinize,dilinize,yüreğinize, kaleminize sağlık..İlgiyle ve dikkatle takip ediyorum..Ayrıca Hasan arkadaşımın kızı olduğunuzu öğrendim,çok mutlu oldum,gurur duydum..