Uluslararası göçün ana güzergâhı olan bir ülke olarak son 20 yılda, ülkemizin doğrudan etkilenmediği tek bir olay yok. Neden göçün merkeziyiz sorusunun cevabı, etrafımızın yangın yeri olması. Uygulanan “açık kapı” politikasıyla kapıların ardına kadar açılması da cabası. Biz bu yangında aksayan tüm yönlerimize rağmen, sığınılacak yegâne güvenli limanız.
Son 30 yılda; dünyanın her tarafındaki savaş ve iç kargaşadan kaçan en az 10 milyon kişi, çareyi bu sebeple Türkiye’ye gelmekte buldu.
Türk Milleti ferasetiyle bu yangınlardan, her türlü iç ve dış müdahalelere rağmen, kendini korumayı başardı. Tâ ki bir anda yapışkan pıtrak otu gibi türeyip devlete çöreklendiği görüntüsü ver(dir)ilen müptezellerin, bir elinde benzin galonu, bir elinde çakmak, ‘millet bahçesinde’ dolaşmalarına müsaade edilene kadar.
Mazi ile kavga edilince…
Türkiye’nin kuruluşu, kurucusu mu anılacak, millî bayram mı kutlanacak, duygularımızın kanını emercesine kene gibi yapışıyorlar milletin sînesine. Birlik ve beraberliğe mi ihtiyaç var, ânında savaş baltaları ellerinde, millet zincirinin halkaları kopartılmaya çalışılıyor.
Figüranları çok az değişse de, aynılaşan yüzlerle, astarsız düşüncelerle yine böyle günlerden geçiyoruz.
Dinsiz, şarapçı hatta kâfir ilân ettikleri, bu da yetmeyince, en üst düzey komutanını “terörist” diye hapse attıkları TSK’ydi en büyük düşmanları.
Sonra, içinden çıkılmaz hâle getirilen dış politikaların tek çözüm unsuru asker olunca, TSK düşmanlığı sırasının geleceği günü bekleyene kadar raflarda tozlanmaya bırakıldı. Peygamber ocağı, İslâm’ın son ordusu falan olduğu hatırlanıverdi birdenbire.
Buzdolabına kaldırılmış ve buzluktan çıkartılıp çıkartılamamasına bir türlü karar verilememiş olan (S)açılım süreci, bu hatırlayışı(!) bir anda unutturabilir de ‘yeni’ Türkiye’de.
Öyle ya, Türk Milletini yönetmiş, yöneten ve yönetmeye talip olanlara göre, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” demek, bugünlerde dahi ‘eski’ Türkiye’den kalma bir “hastalık”.
Gerçi kararın ne yönde olacağına dair bugünlerde ipuçları veriliyor.
Doğa, insana muhtaç kalmadan ağaçların dallarını Filizkıran fırtınasıyla budar. Türk Milleti olarak bölücülere karşı daima Filizkıran gibi olurken, biz de maddi manevi olarak budanıyoruz.
Bir gün bakıyorsunuz Aleviye, bir gün bakıyorsunuz dindara, yahut ateiste, en önemlisi adına ‘tek’ dedikleri Türk Milleti ve Türk düşmanlıkları nedense hiç bitmiyor.
Dert dert üstüne...
Virüs gibi bağışıklık sistemimizi çökertmek için pusuda bekliyorlar. Ekonomiden pek anlamasam da, bugünlerde ülkemizin direnci ekonomik olarak bir hayli düşük. Bir anne olarak cebimdeki enflasyon enfeksiyonunu, cüzdanıma geçirttiği havale yüzünden en ateşli şekilde hissediyorum.
Benim gibi milyonlar da, koronavirüsten olduğu kadar, bu “cüzdan ateşi” hastalığından oldukça muzdarip. Üzerimizde yılların yorgunluğu var. Sinirlerimiz gergin, direncimiz düşük. Hâl böyle olunca Türklük ile ve Türk Milleti’nin birliğiyle kalubeladan beri hasım olan virüslere, fırsat bu fırsat denilerek savaş tamtamları çaldır(tı)lıyor.
Hevesleri kursaklarında kalan, yapılan listelerden kimlerin evlerinden toplanacağı, kadın ve çocukların dahi hedef alınacağına varıncaya kadar, karanlık mahfillerin leşkerleri, arzıendam etmeye başladı.
Tehdit ettikleri de, devleti yönetenlerin acziyet hâlinde devleti bir örgüte teslim ettiği yerde, devletine “sokakta” canı pahasına sahip çıkan Türk Milleti.
Konuşmasını dinlerken ağlamaktan çorbasına gözyaşı akıttıkları, Allah ömrümden alıp ona versin dedikleri, toplantılarından, mekânlarından çıkmadıkları Fetullahçılıklarına ise hiç değinmiyorlar.
Israrla, Türkiye alev alev yanan bir ülke olsun diye, zihinlerimizi benzinle sulamaktan bir an olsun vazgeçmiyorlar.
Ne yazık ki, devleti yönetme yetkisine sahip idareciler, milletin birliğini kundaklayan, Türkiye’yi yangın yerine çevirmek isteyenler karşısında kıllarını kıpırdatmıyor.
Bize de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın; “Bütün fecaat, insanın, insanla karşılaşa karşılaşa, en sonunda kendisini tanımayacak hâle gelmesi.” sözünü hatırlatarak yönettikleriniz, tanınmayacak hâle gelmek üzere diye, yöneticileri uyarmak düşüyor.
Tebrik ederim. Toparlayıcı bir dille hakikati yansıtıcı bir analiz.