Unutulmaya yüz tutan kültürel hazinelerimizden biri de halk takvimimiz. Atalarımızın uzun yıllara dayalı gözleminin bir sonucu olarak tecrübeyle ortaya çıkmış bu takvim, neredeyse hatasız.
Önceleri bunun sadece mevsim ve doğa için geliştirildiğini düşünürdüm, sonraları kültürel antropoloji açısından aslında sosyal olayları da kapsadığını fark ettim.
Tarihî dönemlerde önemli seferler, savaşlar, yapılar hep doğa ve iklim koşulları gözetilerek yapılmış.
Eylül-Ekim ayları; bağbozumu- hasat-harman günleri olsa da geyikler için de üreme zamanıdır. O yüzden bu zamana geyiklerin çiftleşmek için böğürmesinden dolayı, harman ayının yanında böğrüm ayı da denmiştir. İnsanların sıcak hava, yoğun çalışma döneminden çıkıp serinleyen havada, evde daha çok kalmaya, gebeliklerin artmaya başladıkları dönemi de simgeler.
Koç katımı zamanlarında koçların, koyun sürüsünden belli bir süreliğine ayrılması, aynı zamanda evin erkeğinin gurbete gidişini de temsil eder. Biri kuzu ile biri ekmek parasıyla bereketi getirir dönüşünde.
Kuşların göçlerine göre verilen (Çaylak, Turna geçimi, Bıldırcın geçimi, Kırlangıç vb.) fırtına isimleri de insanların doğa ile bütünleştiği veya doğadan el etek çektiği zamanları temsil eder.
Her şeyde olduğu gibi, atalar takviminin sosyal anlamı da çağa ayak uyduruyor. Mesela içinden geçtiğimiz Filiz Koparan Fırtınasında son 40 yıldır hep diken üstünde olduk. Kırkikindi yağmurları bitti, sıcaklık henüz bunaltmıyor. Fırsat bu fırsat etnik ve ırkçı terör örgütü PKK için, hainlik mevsimi açılmış oluyor. Gencecik fidanlarımızın canına en çok bu zamanlarda kastetmeye başlıyor.
Son 20 yıldır da siyaset genellikle Kokulya Fırtınası zamanlarında hareketlenmeye başlıyor. Her yıl bu dönemde millî bayramların kutlanmaması için atılan taklalarla ortam ısıtılıyor. Peşinden erken seçim iddiaları ayyuka çıkıp, eş zamanlı olarak darbe olacak söylentileri alıp başını gidiyor.
Sürekli tekrarı verilen film gibi, aynı kısır tartışmalar tekrarlanıyor. Her yıl daha da artan ve ağırlaşan bir düzeyde, Türk halkı bu durumun bedelini ödüyor. İpek böceğinin kozasını örmeye başladığı an gibi, memleketin geleceği türlü türlü kozalar içine hapsedilip başına çoraplar örülüyor.
Sayısı milyonlarla ifade edilen kronik işsizlik, temel gıda maddelerinin aşırı pahalılığı, terör, 10 milyona yaklaşan sığınmacılar, çocuğa ve kadına yönelik artan şiddet, eğitim, hayvana eziyet ve cinayetler... Daha sayarken ruhumuzda zemheri ayazı, esmeye başlıyor.
Cüzdan ateşi hastalığı toplumun tamamına yüksek ateşten havale geçirtiyor. Bu enfeksiyonu tedavi etmek(!) için, kredi kullandırmaktan başka bir yol bulunamıyor!..
Memleketin üç tarafı denizle, altı tarafı düşmanla(!) çevrili hâle ge(tiri)lmiş yetmemiş, içeride de hain, terörist, düşman ilân edilmeyen kalmamış. Ama sorarsanız şarkının sözlerindeki gibi;
Dostum dostum, güzel dostum.
Bu ne beter çizgidir bu.
Bu ne çıldırtan denge.
Yaprak döker bir yanımız,
Bir yanımız bahar bahçe.
Altın çağını yaşayan yargımız ise dünyaya parmak ısırtıyor!.. Mesela 12 kez suç isleyip çok kolay dışarıda olabilirsiniz. 23 kez de hattâ 44 kez de suç işleyip, profesyonel bir suçlu olarak 45’inci suç olarak bir kadını öldürebilirsiniz de. Merak etmeyin sakın! En fazla birkaç yıl sonra yine özgürsünüz, hiç dert etmeyin!
Yargımıza bu konuda sonuna kadar güvenin(!)
Biraz muhalif misiniz? Oh!.. Hoş geldiniz aramıza... Silivri’den Sincan’a uzanacak yolda, casusluktan teröristliğe o birbirinden melun sıfatlardan birini seçip beğenip alın! Masumiyet karinesi mi?.. O da ne, hak getire!.. Hakkınızdaki hüküm siz gözaltına alınırken daha ifadeniz alınmadan gazetelerden ilân ediliyor. Suç işleyip işlememeniz de önemli değil, hüküm verildi ise zinhar hata yoktur!..
Baskının, korkunun, adaletsizlik kamçısıyla sindirmenin, güç ile muktedir hâle gelmenin hüküm sürdüğü yerde, bahar da yaz da olmaz. Olmuyor...
Rengârenk halk takviminden adaletsizliğin karakış, liyakatsizliğin zemheri ayazı gibi kök saldığı zamanda, haksızlık takvimine böyle geliveriyoruz işte.
4 yıl önce 6 aylık hamile Şerife Özden Kalmış ve Nefise Çetin Özsoy,3 yıl önce de Şenay Aybüke Yalçın’ı PKK terörüne kurban verdik. Ölüm yıl dönümünde bu üç ismi ve tüm şehitlerimizi bir kez daha saygı ile anıyor, yakınlarına sabır diliyorum.
Yazınızı okurken takvim yapraklarının hep hazan mevsimini yaşadığını görür gibi oldum. Bu durumda "bu da gecer Ya Hu" desek rahatlar miyiz acaba?