Hepimizin salgın sebebiyle özgürlüğünden zorunlu şekilde fedakârlıkta bulunduğu bir yıldı 2020.
2021’den ne kadar umut etmek ve normal hayatımıza dönmek istesek de devasa sorunlarımızla yeni yılı karşıladık.
Ağır ekonomik sorunlar, şiddet, geçim derdi ve Suriyeli sığınmacılar meselesi olması gerektiği gibi olmasa da yavaş yavaş konuşulmaya başlanmıştı.
Bu durum güç merkezi için bir sorun yaratmaya başlamış olmalı ki bir anda sunî gündemler gerçeğin üzerini örtmeye başladı.
Başörtüsü üzerinden cenk eden edene. Es kaza ayağıma darbe aldım deseniz, ondan iktidara yönelik darbe çağrısı çıkaracak menfaat fanatikleri var.
Seçim, erken seçim falan mı istiyorsunuz? O zaman siz kesin darbecisiniz.
Değilseniz bile, zihniyetinizde mutlaka darbecilik var!
Üstelik bunu diyenler öyle üç beş kişi de değil.
Açım, geçinemiyorum, iş arıyorum mu diyorsunuz?
Nankörlükten hainliğe kadar, sözlükte ne kadar makbul olmayan sıfat varsa, onunla damgalanıyorsunuz.
Kısaca uzun zamandır olduğu gibi algı, gerçeğe galip getiriliyor. Erk sahibi, yılanı kırkıyor, tüyünden de gerçekle aramıza giren zifirî bir perde örüyor. Hepimize de hayata bu perdeden bakmayı dayatıyor.
Temel haklar mı? O da ne?
Sayıştay’ın raporlarına yansıyabilen yolsuzluklar görünür mü oldu? Çözüm kamu yararı gözetilerek haberlere erişim yasağı getirmek.
Öyle ya vatandaş, parasının nasıl çarçur edildiğini, ülkenin nasıl soyulduğunu öğrenerek ne gibi bir yarar sağlayabilir ki? Gayet yerinde ve mantıklı(!) bir uygulama. Mahkemede ispatlanmış sahte diplomalar, usulsüz ve liyakatsiz atamalar ortalığa mı saçıldı, hemen haberlere erişimi kes. Yetmedi mi, erişim engelleme haberinin erişimine engelleme gelmesinin haberine de engelleme getir. O da yetmezse unutulma hakkı denilen bir şey var, kullanıver gitsin…
Temel hak ve özgürlükleriniz yaşam tarzınıza, ideolojinize ve tâbi olduğunuz partiye göre yasaklanabiliyor ya da serbest bırakılıyor. Hafta sonu alkol satın alamaz, 20 yaş altı ve 65 yaş üstü iseniz seyahat edemezsiniz. Yılbaşında birkaç kişi bir araya gelseniz bulaşan virüs, dinî mekânlarda toplu bulunduğunuzda bulaşmaz.
Aman sakın siz siz olun, sesinizi çıkartmayın! Üzgünüm ama sizin mahalle ile bizim mahalle kavgasında, payına hep dayak düşen karşı mahallede olmak makûs talihimiz.
İşte siz, ne yaparsanız yapın dayağı yiyecek mahallede olduğunuzu aklınızdan çıkartmayın.
Grev, işten çıkartma, toplantı, gösteri ve yürüyüş gibi haklarınızın olduğunu kim söylediyse, ibretiâlem için dava edin. Mahkemede sürüm sürüm süründürün!
Size bu haklardan bahsedip teröre ve teröristliğe teşvik eden o münâfıklara gün yüzü göstertmeyin!
Devlet, teröristlerle aynı masaya oturtulmuş. Teröristlerin ayağına kadar çadır mahkemecikleri götürülmüş. Meydanlarda TV’de terörist başının mektupları okutulmuş.
Terörist başının, terörist kardeşi ile devletin başının danışmanlarından birinin daha yeni görüştüğü açıklanmış. Ülkede her iki kişiden ikisi diğerini terörist ilân ederken bunların ne önemi var?
Terörist değilseniz bile dert etmeyin canım. Sokağa indiğiniz anda hemen aranızda mantar gibi bitiverir terör iltisaklı gruplar. Hem Türkiye’de sokakta kim hangi hakkı elde etmiş ki, siz elde edeceksiniz?
Tabiî siz de haklısınız... Sokaklarda eş zamanlı özgürce yürüyebilen Suriyelilerin karşısına çıkartılmayan polis, sizin karşınıza niye çıkartılıyor?
Türk vatandaşına fiilî olarak yasak olan sokak, sığınmacılara niye açıldı hâlâ cevabı verilmiş değil. Türk vatandaşları anayasal hakkını ne zaman kullanmak istese, karşısına polis ve polisin şiddeti iktidar tarafından irade gücü olarak çıkartılıyor. Türk milletinin hizmetindeki Polis ile Türk milleti birbirine hasım değil, ama hasım olsun isteyen anlayışın hâkimiyeti de artık belirgin şekilde hissediliyor.
Tüm bunlardan sıyrılıp biraz geriden bakınca insan farklı şeyleri merak ediyor.
İki ay önce yüreklerimiz kardeş Azerbaycan ile atıyordu. Sahi ne oldu Azerbaycan’da da artık gündemde gerilere düştü ya da olacak dediğimiz neler olmuyor?
Askerî ve diplomatik olarak yoğun emek harcadığımız Libya’da neler yaşanıyor? Türkiye hedeflediklerinden ne kadarını hayata geçirebildi?
Ege’de Yunan işgalindeki adalarımız konusu tamamen rafa mı kalktı? Kalkmadıysa uluslararası anlaşmalara aykırı şekilde, Yunanistan’ın işgal ettiği vatan toprağı adalarımız gündemde hiç yok da, Yunanistan’ın Ege’deki askerî faaliyetleri ve adaları silahlandırması önceliklerimiz arasında kaçıncı sırada?
Aslâ ve kat’â geri adım atmayacağımız Akdeniz’deki çıkarlarımız ve gözbebeğimiz Kıbrıs ne âlemde?
Tabi bir de AB üyeliği hedefimiz vardı ama Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi gelince ona da mı ihtiyacımız kalmadı?
Birkaç yıl boyunca Fırat’ın doğusu kırmızı çizgimizdi. Batı’sında yüzleri aşan şehitler verdik. Milyonlarca Suriyeliye Türk milleti bakmaya mecbur edildi. Batısından Türk milletinin milyarlarca lirası ile Suriye’nin imar ve inşa edildiğinin haberlerini alıyoruz. Arada da şehit ve yaralılarımız geliyor. E peki Doğu’sunu niye unuttuk? Neler oluyor Suriye’de niye konuşmuyor, konuşulmuyor ve konuşturmuyoruz?
Başörtüsünden metrobüsteki kalabalığa kadar incik cincik ne varsa konuşuyoruz da bu konular neden özenle Türk milletinin gündeminden çıkarılıyor?
Niye güneşin balçıkla sıvanması çabalarının yoğun olduğu günlerdeyiz? Bugün eskiden Türk Tarih Kurumu başkanlığı da yapan bir zat-ı muhteremin(!) “İstiklal Harbinde yedi düvelle savaşmadık” dediğini duyduk.
Yoksa yedi düvelin olmadığı (!) söylenen günlerden, kendimizi yedi düvelin tam da göbeğinde bulduğumuz günlere mi geldik?