Devam edip giden “Atatürk dinsiz miydi” tartışmalarının önemli noktalarından birisi, vefat eden bir Müslümana mutad olan son görevlerin Atatürk’e eksiksiz yapılıp yapılmadığı konusudur. Atatürk’ün güya dinsiz olduğunu savunanlar özellikle 10 Kasım’larda ortaya çıkıp Ata’nın cenaze namazının kılınmadığını veya İslam’a uygun şekilde kıldırılmadığını iddia ederler, bunu da Atatürk’ün dinsizliğine kaynak olarak gösterirler. Ben de buradan peşinen cevap vermek istiyorum.
Bu yalanın kaynağı tahmin edeceğiniz gibi Kadir Mısıroğlu.
Mısıroğlu, Atatürk’ün cenaze namazının kardeşi Makbule Hanım’ın zorlamasıyla, onu susturmak kılındığını, oldu bittiye getirilen, abdestsiz, alelade bir namaz olduğunu iddia ediyor. Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Elbette hayır. Atatürk’e yapılacak son görevin yerine getirilmesi çok ciddi bir iştir ve devlet ricali bu konunun üzerinde önemle durmuştur. Yalnız namazın kılınması değil cenazenin nakledilmesi işlemi de titizlikle yapılmıştır. Bunun için bir program hazırlanmıştır. Atatürk’ün cenaze namazının kılınması tıpkı diğer cenaze işlemleri gibi titizlikle düşünülmüş, uzmanların görüşü alınmış ve Atatürk’ün Cenaze Namazı 19 Kasım 1938 günü saat 08.10’da Dolmabahçe Sarayı’nda Kılınmıştır. Atatürk’ün vefat haberi 10 Kasım 1938 günü öğleden sonra hükümetin resmî tebliğiyle kamuoyuna açıklandı. Haberi duyan İstanbul halkı üzüntü içinde sokaklara dökülmüş, Dolmabahçe Sarayı’na hücum etmişti. Dolmabahçe civarındaki yollar hıncahınç dolmuş, yaşanan izdihamda 11 kişi ölürken yüzlerce kişi yaralanmıştı. Mahşeri bir kalabalıktan, Atatürk’ün aziz naaşı Ankara’ya nakledilirken geçeceği yolları dolduran on binlerce insandan bahsediyoruz.
Atatürk’ün cenaze namazının nerede kılınacağı konusunda tartışmalara neden oldu. Namazın bir camide kılınması hükümeti güvenlik endişesine sevk etmişti. Camide kılınacak cenaze namazının denetlenemeyen yoğun bir kalabalığa neden olacağı düşünülüyordu.
Cenaze töreninin güvenliğinden sorumlu olan Fahrettin Altay, cenaze namazının nerede ve ne şartlarda kılınacağı hususunda Başbakan Celal Bayar ile görüştü. Bayar, babadan kalma hocalık bilgisine dayanarak, bu namazın farz değil farz-ı kifaye olduğunu söyledi, cenazenin camiye götürülmesinin dinen şart olmadığını anlattı. Celal Bayar Makbule Hanım’la da yaptığı görüşmede Atatürk’ün cenaze namazının elbette kılınacağını söyledi, “Ananelerimiz, adetlerimiz neyse sonuna kadar yerine getirilecektir. Müsterih olun.” diyerek onu teskin etti.
Bununla beraber konu İslam Tetkikleri Enstitüsü direktörü Ordinaryus Profesör Mehmet Şerafettin Yaltkaya’ya soruldu. Yaltkaya böyle şer’i bir zorunluluk olmadığını, fakat bir kere de Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rıfat Börekçi’ye sorulmasının uygun olacağını söyledi.
Rıfat Börekçi cenaze namazı ilgili soruya şu sözlerle cevap verdi: “Onun cenaze namazı, tertemiz hale getirdiği bütün vatanda, bu farizanın yerine getirilebileceği her yerde kılınabilir!”
19 Kasım 1938 günü saat 08.10’da Dolmabahçe Sarayı’nın merasim salonunun ortasındaki büyük avizenin altına konmuş iki masa üzerine tabut yerleştirildi ve cenaze namazıkılındı. İmamlık görevini Şerafettin Yaltkaya, müezzinlikleri de Hafız Yaşar ve Hafız İsmail yaptılar. Görmüş olduğunuz 20 Kasım 1938 tarihli Ulus gazetesinde Atatürk’ün cenaze namazının kılındığına dair haber yer almaktadır.