Geçtiğimiz gün Hamas’ın İsrail’e yaptığı saldırı sonucu orta doğuda uzun süredir sağlanamayan barış tekrar bozulmuş, İsrail Başbakanı Netanyahu “Hamas'a vereceğimiz yanıt Ortadoğu'yu tamamen değiştirecek.” açıklamasında bulunmuştu. Peki tüm bu olayların başlangıcı nereye dayanmaktadır? Filistin ve İsrail gerginliği nasıl başladı, gelin bir göz atalım.
Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle birlikte, savaştan mağlup olarak ayrılan Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü, Filistin topraklarının İngiltere'nin kontrolü altına girmesine yol açmıştı. Bu dönemde, Filistin'de Arap çoğunluğu ile Yahudi azınlık arasında çatışmaların ilk tohumları da atılmaktaydı. İngiltere'ye verilen garantörlük, Filistin'de Yahudiler için bir "ulusal yurt" kurma hakkını sağlayan Lloyd George'un başbakanlığındaki Britanyalı savaş kabinesinde dışişleri bakanı olan Arthur Balfour'un girişimiyle başlatılan Balfour Deklarasyonu ile pekiştirildi.
1920'ler ve 1940'lar boyunca, dünya genelindeki Yahudi nüfusunun büyük bir kısmı, Avrupa'da yaşanan zulümlerden kaçarak ve özellikle Holokost'tan sonra bir vatan arayarak Filistin'e göç etti. Bu, Filistin topraklarındaki gerilimi artırdı ve Araplarla Yahudiler arasında şiddet olaylarını tetikledi. Ayrıca, bu dönemde henüz bölgede aktif olarak süren İngiliz yönetimine karşı da direniş hareketlerini yükseltti.
1947'de Birleşmiş Milletler, ileride daha ciddi olayların yaşanmasına mahal vermemek adına Filistin'i ayrı Yahudi ve Arap devletleri arasında bölmenin ve Kudüs'ü uluslararası bir statü altında tutmanın bir yolunu önerdi. Bu plan, Yahudi liderler tarafından kabul edilirken, Araplar tarafından şiddetle reddedilmişti ve dolayısıyla hiçbir zaman uygulamaya geçmedi.
İngiliz yönetimi 1948'de bölgeyi terk etti ve akabinde İsrail devleti ilan edildi. Ancak, bu kararın ardından çıkan savaş, yüz binlerce Filistinlinin topraklarını terk etmek zorunda kalmasına veya zorla çıkarılmasına neden oldu. Filistinliler için 15 Mayıs, "El Nakba" yani "Felaket" günü olarak anılmaya başlandı.
İsrail’in ilan edilmesi ile birlikte başlayan savaş durumu, Arap komşu ülkelerinin de katılmasıyla genişledi. Ancak, ertesi yılın sonunda ateşkes ilan edildiğinde, İsrail bölgenin çoğunu kontrol eden bir pozisyonda bulunuyordu. Yahudiler, Araplara karşı galip gelmişti.
İsrail'in kurulması, Filistin topraklarına büyük bir Yahudi göçüne yol açtı. Bu, bölgedeki etnik ve siyasi dinamikleri derinlemesine etkiledi ve Filistin-İsrail çatışmasını daha da karmaşık hale getirdi.
Filistin’in Toprak Satışları:
19. yüzyılın ilk yarısında, Osmanlı İmparatorluğu, Filistin'de yabancıların toprak satın almasına izin vermemekle tanınıyordu. Ancak, bu politika 1856'ya kadar resmi bir Osmanlı politikası olarak devam etti ve 1867'ye kadar uygulandı.
Filistin topraklarının sahipleri üzerindeki değişimler, 19. yüzyılın sonlarında Siyonist hareketin yükselmesiyle daha da karmaşık hale geldi. Osmanlı İmparatorluğu, Filistin'deki Yahudi nüfusun artışından ve ulusal özlemlerinden endişeliydi. Ancak, 1881'de Osmanlı hükümeti, yabancı Yahudilerin Filistin dışındaki herhangi bir yerde göç edebileceklerine ve yerleşebileceklerine izin verdi. Bu yöntem ile Osmanlı Devleti, 1882'den 1918'e kadar, Filistin'deki Yahudi göçünü ve toprak satın almalarını sıkı bir şekilde kontrol altında tuttular.
Filistin'deki toprak sahipliği sorunu, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında önemli değişikliklere tanıklık etti. Yahudi Kolonizasyon Derneği ve Yahudi Ulusal Fonu gibi kuruluşlar aracılığıyla birçok arazi satın alındı. Ayrıca, Osmanlı’nın yıkılmasından sonra bölgede oluşan boşlukta Arap kabileleri Toprak Kanunu'nu değiştirerek, zengin ailelerin büyük arazilere el koymasına yol açtı ve bu, toprak sahipliğinin dinamiklerini değiştirdi.
1918'de İngilizlerin Filistin'i ele geçirmesi, toprak satışını yasakladı ve tapu sicili kayıtlarını kapattı. Ancak, 1920'de kayıtlar yeniden açıldı ve özellikle hükümetin onayı olmadan büyük arazilerin satışı engellendi.
1930'larda, Yahudilerin toprak satın almaları çoğunlukla seyrek nüfuslu bölgelerde gerçekleşti. Bu bölgeler, ucuz ve kiracısız arazi sunması nedeniyle tercih ediliyordu. Ancak, toprak sahipleri değişti ve Yahudi çiftçilerin sahip olduğu arazi miktarı arttı.
1948'de İngiliz Mandası'nın sonunda, Yahudi ve Filistinli çiftçiler arasındaki toprak sahipliği farkı büyüktü. Bu dönemde, toprak sahibi olan Yahudi çiftçiler sadece 425.450 dönüm araziye sahipti, Filistinli çiftçiler ise 5.484.700 dönüm araziye sahipti.
Bugün, 2023 senesinin Ekim ayında Google’da yayınlanan verilere göre Filistin Devleti 6.020 km²’lik bir alanda varlık sürdürmektedir. İsrail Devleti’nin yüzölçümü ise 22.145 km² yani tamı tamına 22.145.000 m² alanı kapsamaktadır.
Tarih, bilene çok şey anlatır!
Emre YÜKSELEN