20. yüzyıla oldukça sancılı günlerle başlayan Osmanlı İmparatorluğu’nun son padişahı Sultan VI. Mehmed Vahdettin Han günümüzde dahi tartışma konusu olmuş tarihi bir figürdür. Hain miydi, kahraman mıydı tartışmalarına girmeden önce, bugün Sultan Vahdettin hakkında en çok konuşulan olaylardan biri “Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a o gönderdi” iddialarına da cevap vermek gerekir.
Evet. Mustafa Kemal Paşa’yı IX. Ordu Müfettişi unvanı ve çok geniş yetkiler ile birlikte Samsun’a gönderen Sultan Vahdettin’di. Fakat iddia edildiği gibi amaç Kurtuluş Savaşı’nın başlaması değil, Doğu Karadeniz bölgesindeki direnişçilerin silahlarının toplanması ve olası isyan faaliyetinin derhal bastırılmasıydı. Mustafa Kemal Paşa, burada inisiyatif kullanarak Milli Mücadele’yi başlatmış ve henüz Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç aşamasında İstanbul Hükümeti tarafından geri çağrılmıştı.
Yani Kurtuluş Savaşı’nı Vahdettin başlatmamış, aksine olası bir direnişi engellemek istemişti.
Daha da acı olan, Mustafa Kemal Paşa işgal altındaki ülkesi itilaf devletlerince esir alındığı için her ne kadar sarayın emri ile gönderilse de, Samsun’a ayak basmadan evvel; İstanbul’dan çıkarken İngiliz işgal kuvvetleri komutanından vize almak durumunda kalmıştı!
(Atatürk’ün Samsun’a gitmek için İstanbul’da almak zorunda kaldığı vize)
Sultan Vahdettin Daha Sonra Destek Verdi İddialarına Cevap!
Tarihimizde hala tartışması devam eden dedikodulardan biri de şudur ki, Sultan Vahdettin aslında gizliden gizliye destek vermiş fakat İngilizler’e belli etmek istememiş. Hayır. Zira son Padişah Sultan Vahdettin tarafından, cumhuriyetin ilanından 5 ay sonra, 13 Mart 1924 tarihinde yazılmış bir mektup olduğunu bilmekteyiz. Bu mektup, Sultan’ın San-Remo günlerinde kaleme alınmış ve Halis Reşat Bey aracılığı ile Paris’te bulunan Amerikan Büyük Elçiliğine teslim edilmiştir. Amerikan Elçiliği bu mektubun orijinal halini ve İngilizce tercümesini 15 Nisan 1924 tarihinde Washington'a göndermiştir. Bu mektubun orijinal hali bugün Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Arşivi'nde 86700/1788 numarada kayıtlıdır. Yazımda bir nüshasına yer verdiğim bu mektupta ise Sultan Vahdettin, dönemin güçlü devletlerinden olan Amerika Birleşik Devletleri’nden tahtına kavuşmak için yardım talep etmektedir.
(Son padişah Vahdettin’in Amerika Birleşik Devletleri’ne yazdığı mektup)
Bu mektubun günümüz Türkçesi ise şu şeklildedir:
Amerika Cemâhir-i Müttefikiye Reisi Mösyo Coolidge Cenabları’na;
Siyasi olayların ve gelişmelerin tüm iç yüzünü, hangi nedenlerden dolayı Saltanat merkezimi geçici bir süre için terk etmek zorunda kaldığımı biliyorsunuz. Bu konuda ayrıntılı bilgi sunmayı gereksiz görüyorum.
Bu süresiz uzaklaşmanın, babadan kalma sahip olduğum Saltanat ve Hilafet makamından vazgeçtiğim anlamına gelmeyeceği açıktır. Ankara Meclisi gibi bir isyancı fitnenin bu konuda alacağı tüm kararların geçersiz olacağını bildiririm. Şöyle ki; İslam Hilafetinin Osmanlı Saltanatından soyutlanması ve ayrılması ve Hilafetin tümüyle kaldırılması dini, kavmiyeti, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresinin kısmen zorla ve kısmen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdiği beş-altı milyonluk Türk kavminin yetki alanı içinde değildir. Bu ancak tüm İslam dünyasınca atanan uzman kişilerden oluşan bir meclisin toplanması ve tüm din bilginlerinin ortak kararı ile çözümlenecek büyük bir evrensel sorundur. İslam bilginlerinin bildiği üzere şeriata aykırı kararlar herhangi makamdan olursa olsun sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Bundan başka bu durumun, içinde bulunulan koşullarda İslam dünyasında sonuçları pek vahim olabilecek büyük bir heyecana yol açacaktır. Ayrıca gelişmiş ülkelerin iç güvenliklerine de büyük bir etki yapacaktır.
Hanedanımın ileri gelenleri aleyhinde Ankara meclisi tarafından kabul edilen sürgün ve kovma, emlakine ve bireysel mallarına el koyma gibi haksız kararları hanedanımın bireylerini, insan ve kişilik haklarından soyutlar mahiyettedir. Bu konuda yüce kişiliğiniz ve cumhuriyet hükümetiniz tarafindan olanaklar ölçüsünde yapılabilecek yardımları pek değerli sayacağımı açıklamaya gerek yoktur.
Bu vesile ile sağlıklı olmanızı yüce haktan niyaz eylerim.
13 Mart 1924
Mehmed Vahideddin
Yani son padişah Sultan Vahdettin, Kurtuluş Savaşı’nı başlamadığı gibi; iddia edildiğinin aksine Ankara Hükümeti’ne ve Cumhuriyet rejimine de destek olmamıştı. 624 yıllık bir Osmanlı Devleti’nin son hükümdarı içinde bulunduğu dönemi doğru tahayyül edememiş ve Damat Ferit gibi dönemin işbirlikçileri ile hareket ederek kendi sonunu hazırlamıştı. Yurdunu ve tahtını kaybetmiş bir hükümdar olarak sürgünde yaşamak oldukça zor olsa gerek. 16 Mayıs 1926'da San Remo’da vefat ettiğinde cenazesi Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilmemiş, Sultan’ın borçlarından dolayı cenazesine haciz konmuştu. Akabinde borçları ödenerek Şam’a getirilen naaş, Mimar Sinan tarafından yapılan Süleymaniye Külliyesi kabristanına defnedildi. Son padişaha yapılan otopsi sonucunda, kalp damarının tıkanması sonucu öldüğü ortaya çıkmıştı. Ondan geriye ise günümüzde dahi devam eden tartışmalar kalmıştı.
Emre YÜKSELEN