En mutlu olduğunuz yıl hangisi? Sanırım ben 1983 diyeceğim.
1982'de Tıp Fakültesini kazanmış ve başlamıştım. Koca şehirde erkekler için devlet yurdu yoktu. Dönem, askeri dönem zamanı. Fakülteye yakın bir yurt vardı. Oraya başvurdum. Kimseyi tanımıyorum. Tıp fakültesini kazanan diğer arkadaşları da aynı odalara koymuşlar. İki kişilik bir odaya yerleştim ama odada üç kişiyiz. Daracık bir yer. Havlu asacak yer yok. Boyum 1.88 kilom 69. O kadar inceyim yani. Odaya sığdık.
İlk sabah saat 06.00 civarı kapımız gümbür gümbür yumruklanıyor; ‘Kalkın namaza’. Açtık kapıyı dedim ki ‘Arkadaş ben oruç da tutarım namaz da kılarım. İslam’da zorlama yok, ne oluyoruz?’. Karşımdaki pehlivan gibi çocuk 'Burası dindar bir yurt, hadi namaza’.
Adamı İslam’dan soğutacak bir davranış. ‘Tamam dedim sen in, geliriz’.
Arkadaşlar dedi ‘Biz gelmeyiz’. ‘İyi‘ dedim.
Bu şekilde 2-3 ay devam etti. Geceleri üst kattaki arkadaşlar bira içiyor, şişeyi aşağı atıyor sabah namaz için kapı yumruklanıyor. Öyle garip bir ortam.
Yıl bitince o yurtta yapamayacağımız anladık. Haftada bir, duş üç dakika açılıyor. O kadar.
Tuvalette hortumu takıp her akşam soğuk suyla yıkanıyorum. Çünkü her akşam üstü futbol oynuyoruz. Yurtta yapamadık. Çıkalım ev tutalım dedik ama cepte para yok.
Aradık taradık fakülteye yakın metruk bir binada öğrencilerin oda kiraladığını öğrendik. Beş arkadaş oda kiraladık. Ömer diye bir arkadaşım vardı biz ikimiz bir odaya geçtik. Oda toplam 5 metrekare ya var ya yok. Diğer üç arkadaş bir büyük odaya geçtiler. Bizim odada lavabo musluk var. Yemeğimizi orda yapabilmek için o küçük odayı seçmiştik.
Kalorifer var çalışmıyor. Teneke soba bulduk kurduk, akşamları yola çıkıp çalı-çırpı, tahta ne bulursak topluyoruz. Yorgan altında ders çalışıyoruz. Teneke soba bir yanıyor oda alev gibi oluyor yarım saat sonra sönüyor, donuyoruz. O günlere ait odada çekilmiş bir resmimiz var, görseniz inanmazsınız. Yerde bir leğen çamaşır yıkıyorum, dal gibi incecik bir genç.
Arkadaşım Ömer Denizli’li. Bir ara memleketine gitti, radyo ile döndü. Hani Almanya’ya giderler dönüşte kafadan tüylü bir şapka, elde transistörlü bir radyo var ya, aynısı. Bir sevindik bir sevindik. Radyomuz var artık havalara uçuyoruz.
AKP öncesi; düşünün. Radyo yok, renkli TV yok, yolda araba yok, asfalt yok, otobüs var ama yol yok. 10 saatte memlekete gidebiliyorsun. Git gel hafta sonu yolda geçiyor derse yetişemiyorsun. O nedenle gitmiyorsun. Akşamları ya patates ya mercimek yapıyoruz. O yıllarda Türk hayvancılığı ve tarımı var. İthal yok. O nedenle aç kalıyorsun (Son 9 cümlede ironi var hepsini gerçek sanmayın).
Gece teneke soba alev alıyor, biraz ders, hoop radyo. Bir gece açtık radyoyu güzel bir ses ‘Hello’ diyor. Şarkıya hayran oldum. FM radyo dinliyoruz ve hastasıyız. Gece yarısı da ‘Gece ve müzik’ programı var, kaçırmıyoruz.
Bir şarkı daha var ‘Billie Jean’. Bir şarkı daha çıktı ‘Knife’. Şarkıcı pamuk gibi söylüyor, o kadar güzel. ‘Just for tonight’ şarkısı da çıktı, Gilbert Montagne söylüyor. Biz her gece ders sonrası mest oluyoruz. Yatak o kadar sıcak ki artık, odamız o kadar geniş ki, o piknik tüpte yemek yaptığımız küçücük lavabo bile gözümüze lüks gelmeye başladı. Ardından zaten 80’s adını verdiğimiz müzikler patladı.
Artık hayatımızda Tıp fakültesi, PTT'ye giderek ailemizi aradığımız jetonlu telefon, teneke sobamız, piknik tüpümüz, küçük lavabomuz, futbol topumuz ve FM kanalını dinlediğimiz bir radyomuz var. Bizden mutlusu yok. Ardından yıllar geldi geçti, o yıllar acısıyla tatlısıyla anılarda kaldı.
Biz galiba geçmişte daha mutluyduk. Sevgi doluyduk. Futbol, ders ve müzik hayatımızdı. Gülücükler yüzümüzden eksik olmazdı. Tıp fakültesinde çok ama çok zor günler geçirdik ama çok mutluyduk.
Gelecek endişemiz hep vardı, ama sonuçta mutluyduk işte.
Yıllar geçti. Evlendik, çoluk çocuk, kariyer sahibiyiz. Her şeyimiz var. Yine mutluyuz. Ama 1983’ün o saf ve temiz mutluluğu çok gerilerde kaldı.
Ya siz? Sizin en mutlu olduğunuz yıl hangisi? Hadi dönün biraz geriye, düşünün.