Gara'da aralarında asker ve polislerimizin olduğu tam 13 canımızı kaybettik. Hem de çok acı bir şekilde.
Ancak siyasi ortam o kadar kontrolden çıkmış durumda ki herkes bir tarafından çekip karşı tarafı suçluyor.
Kimisi kongreye şehit annesini bağlıyor, kimisi PKK'yı aklıyor, kimisi "Mehmet Öcalan'dan, ABD'den isteseydiniz" demeye getiriyor.
Bu yaklaşımların hiçbirisi yaşanan olayın dramatikliğinin yanına yaklaşamıyor bile.
Çünkü olayın öncesindeki skandallar başlı başına bir inceleme konusu.
Örneğin, bir güvenlik görevlimiz annesinin kanser olduğu haberini alıp sivil kıyafetleriyle, sivil aracıyla yola çıkıyor, PKK tarafından yolu kesiliyor ve kaçırılıyor.
Bir diğeri eşi ve çocuğuyla birlikte yine sivil aracıyla giderken teröristler tarafından yolu kesiliyor. "Kimlik kontrolü yapacağız" diyen teröristler, kimlik gösterilmesiyle yetinmiyor cüzdanını istiyorlar. Sonrasında cüzdanı zorla çıkarıp, polis kimliğini buluyorlar ve "Bizimle geleceksin" diyerek götürüyorlar. Kaçırılan polisimiz geriye dönüp kızına ve eşine bakarak, "Merak etmeyin" diye sesleniyor. Ancak bu son bakışı oluyor.
Bu şekilde tam 13 asker ve polisimiz kaçırılıyor. Çözüm sürecinin zaafiyetleri tabiî ki...
Kaçırılan asker ve polisler bırakın seslerini, yüzlerini görmeyi, ailelerinden bir daha haber dahi alamıyor. Ailelerin de birçoğunun ruh sağlığı bozuluyor.
PKK, yakalanmamak ve bulunamamaları için sürekli yerlerini değiştiriyor.
Örgüt, uluslararası medyada ve kendi yayın organlarında sürekli bu olayın propagandasını yapıp, "Türkiye bizimle temas kurmuyor, esirlerini almıyor" söylemine tutunuyor. PKK, kendisini Türkiye'nin karşısında devletmiş gibi konumlandırıp âdeta dalga geçiyor.
Siyasetin gündemine çok giremiyor.
Basın bu konuda kalem oynatamıyor.
Çünkü alan öylesine keskin ki çok fazla üzerine giderseniz TSK'nın yapacağı olası operasyonlara zarar verebilir, rehinelerin ve ailelerin psikolojilerini alt üst edebilirsiniz.
Dahası, "Devletin işine karışma" denilerek birileri tarafından "hain" ilan edilebilirsiniz.
Hâliyle, kimseler fazla giremedi konuya. Girseler de aslında değişen çok bir şey olmayacak, örgüt daha çok propaganda yapacaktı.
Çünkü rehinelere yaptırdıkları zorunlu video çekimleri ile Türkiye'yi suçlamaya başlamışlardı bile.
Tıpkı IŞİD tarafından katledilen 2 askerimizin, katledilmeden önceki videosundaki sözleri gibi...
***
Gara şehitleriyle ilgili siyasilerin yorumlarından çok rahatsızım.
Ama o şehitlerimizin yaşadıklarını biraz düşünüyorum, yerimde oturamayacak gibi oluyorum.
Yıllarca PKK'nın elindesiniz, çocuklarınız, aileniz geride kalmış. Ve bir gün Mehmetçiğin sesini duyuyorsunuz.
Kimisi 5 yıl sonra bu sesi duydu.
O gün her şey yolunda gitse kurtarılacaklardı.
Ancak terör örgütü, TSK'nın yaklaştığını fark edince teker teker katlediyor.
Bu olayı kaldıramıyorum, bu olayı sindiremiyorum, bu olayı unutamıyorum.
Yıllarca, örgütün rehineler üzerinden yapmak istediği propagandaya fırsat verilmemiş, bir şekilde sürekli hayatta kaldıkları teyit edilmiş ve haritada bile yerini gösteremeyeceği bir mağarada tutuldukları istihbaratı alınmış. Ama olmuyor, olamıyor.
Erdoğan'ın vereceği müjde olabilirdi
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz çarşamba günü "Bir müjdemiz olacak" demiş ancak açıklayamamıştı.
Çok büyük ihtimalle, operasyon başarıyla sonuçlansa ve rehineler sağ salim Türkiye'ye getirilse bu "müjde" olacaktı.
Açıklama belki de AK Parti grubunda yapılarak, siyasi bir propaganda amacı güdülecekti.
Açıkçası artık hiçbir şey umrumda değil.
Keşke evlatlarımız bir şekilde getirilseydi de bırakın isteyen istediğini yapsaydı. Çünkü artık vatandaş da birçok şeyi görüyor, biliyor, yorumlayabiliyor.
Seçmeni küçümsememek lazım.
Birilerinin işine gelecek, birilerinin siyasi propagandası olacak diye PKK'yı kınamak bile çekinilir bir tutum hâline dönüştü.
Konuyu dağıtmayayım.
O güne dönelim.
Keşke, o operasyon başarılı olabilseydi.
Keşke yıllarca verilen emekler boşa gitmeseydi.
Pervin Buldan ve HDP detayı
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Meclis'te yaptığı Gara konuşmasında çok önemli detaylar vardı.
"Ailelerle hiçbir zaman bağımız kopmadı ve sürekli takip ettik" ifadelerini kullandı. Aileler de bu durumu teyit ediyor. Devlet, ailelere hiçbir zaman sırtını dönmedi, zaten dönme gibi bir lüksleri de yoktu. Hatta, aileler son dönemde HDP önündeki evlat nöbetine de katılmaya başlamışlardı, "Çocuklarımız serbest bırakın" talebinde bulunuyorlardı.
Soylu'nun konuşmasında dikkatimi çeken en önemli nokta Pervin Buldan açıklamasıydı. Soylu, AK Partili Öznur Çalık, Pervin Buldan'ı arayarak, rehinelerin serbest kalmaları için girişimlerin yapılmasını istemiş ve Buldan "Bir süre misafir edilecekler" cevabı vermişti.
Demek ki Buldan, rehinelerin durumlarına son derece vâkıftı.
Ancak bu detay kamuoyuna açıklanmadı. Pervin Buldan'ın bu cevabı verdiği daha yeni söyleniyor.
Konuyla ilişkin Buldan'dan görüşmeyi doğrulayan ancak içeriğin farklı olduğunu ileri süren bir açıklama geldi.
Buldan'ın açıklaması şu şekilde:
"AKP Milletvekili Öznur Çalık, Grup Başkanvekili olduğum dönemde beni aradı ve alıkonulan bir askerin annesinin kanser hastası olduğunu ve oğlundan haber almak istediğini aktardı. Müzakere ve çözüm sürecinin devam ettiği bir dönemdi.
Konuyla ilgili olarak eğer bir bilgiye ulaşılabilirse mutlaka paylaşacağımı kendisine ifade ettim. Alıkonulan askerin sadece sağlığının iyi olduğu yönünde bir bilgiye ulaşıldı ve Çalık’a “Sağlığı iyiymiş. Umarım en kısa zamanda bırakılır.
Biz elimizden geleni yapıyoruz” şeklinde bir paylaşımda bulundum."
Buldan'ın sözleri çok önemli. Süleyman Soylu'yu yalanlamak isterken çok ciddi itiraflarda bulunuyor. Buldan'ın sözlerinden yola çıkarak:
1. Rehinelerin sağlık durumlarını bilecek kadar sürecin içinde. Dahası nerede tutulduklarını da biliyor.
2. Çözüm sürecine işaret ederek, "Eğer diyalog sürdürülseydi biz yine yardımcı olmak isterdik" demeye getiriyor.
***
Diyecek çok bir söz yok.
Ailelerin, senelerce evlatlarına, eşlerine kavuşmak için verdikleri mücadele, çırpınışlar.
TSK ve istihbarat birimlerinin çabaları...
Yıllar sonra kurtartılma ihtimalleri ve TSK'nın "Teslim olun" çağrısının mağarayı inlettiği o anlar...
Ve teröristlerin kurşunlarıyla sonlanan çok çok acı bir hikâye.
Bunu Türkiye Cumhuriyet Devleti'ne yaptılar.
Bunu bu ülkenin tüm evlatlarına yaptılar.
Bunu göz göre göre, siyasi unsurlarını, STK uzantılarını kullanarak propaganda aracı yaptılar.
Kabullenemiyorum, kabullenmeyeceğim.
Unutamıyorum, unutmayacağım.
Bu kadar dramatik bitmemeliydi.
Hani rehine filmleri olur, sonunda bir dram, gözyaşı, umut ya da sevinç olurdu...
İşte etkilendiğiniz o filmlerin hepsini toplayın Gara'da şehit olanların yaşadıklarının yanına bile uğramaz.
Öylesine zorlu yıllar, öylesine acı bir bitiş.
Allah geride kalanlara sabır versin.
Ve bu ülkede siyasetin kokuşmuşluğunda gerçek vatan mücadelesi veren güvenlik güçlerimizin Allah yardımcısı olsun.
Diyecek çok bir söz kalmadı, söz tükendi çünkü.
Ama bu olayı hiçbir zaman unutmayın, unutturmayın!
Nasıl olurda Şehitlerin kimlikleri otopsi yapılarak tesbit edilip 3 gün sonra açıklanıyor. Başlarına kurşun sıkılarak ö ldürüldülerse ilk gün tesbit edip açıklanırdı. İnsanın aklına acaba gönderdiğimiz ekip Peşmergeler tarafından ihbar edildi ve operasyon başarısızlığa uğrayıp 3 askerimiz şehit ve 10 askermiz yaralı olarak bildirilince mağraya bombardımanda mı bu hale geldiler. Neden bu bilgi kirliliği Neden aynı gün açıklanmıyor. Neden önce 13 vatandaş deniyor da kimlikleri gizleniyor neden neden?
Elinize sağlık.
Kokuşmuş siyasetten artık bıktık. Terörü bitirmeyen de bu kokuşmuş siyasettir artık yeter!!!!