Önceki gün İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı şehit eden, dün de İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne saldırı düzenleyen DHKP-C terör örgütü yeniden gündemde. Peki örgüt nasıl doğdu, dünü bu günü... Tüm yönleriyle DHKP-C gerçeği...
Kurucusu Dursun Karataş’ın hayatını kaybetmesinden sonra dağılma noktasına gelen DHKP-C’nin tarihi kanlı suikastlerle dolu. Nihat Erim (Türkiye Cumhuriyeti tarihinde öldürülen tek başbakan), Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak, Sakıp Sabancı’nın kardeşi Özdemir Sabancı…
Tüm bu suikastlerin arkasında DHKP-C vardı.
DHKP-C’NİN KÖKENLERİ MAHİR ÇAYAN’A DAYANIYOR
1970’de Mahir Çayan’ın öncülüğünde kurulan Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C), Türkiye’de örgütlü ve sistemli olarak hareket eden ve şiddeti esas alan temel yapı görünümdeydi. Çayan ve arkadaşlarının kurduğu bu yapı; örgütlenme, hiyerarşi ve eylem stratejilerinde Latin Amerika ülkelerindeki sol-devrimci örgütlenmeleri örnek almıştır.
THKP-C ve türevlerinin hedefi, devlet sisteminin ortadan kaldırarak, yerine işçi sınıfının önderliğinde Marksist-Leninist bir yapı kurmaktı.
Bu bakış açısı dönemin Kürtçü-Sol gruplarında da hissediliyor, o dönemde Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi olan Abdullah Öcalan da Çayan’ın konuşmalarından ve THKP-C’nin faaliyetlerinden etkileniyordu.
Devrimin şehirlerde başlayıp daha sonrasında kırsal kesime yayılacağını savunan THKP-C kendisinden sonra gelen birçok sol terör grubuna yakından etkilemiştir, tıpkı DHKP-C gibi…
TERÖR İDEOLOJİSİ: ŞİDDET YOLUYLA DEVRİM
1978’DE ÖRGÜTÜNTEMELLERİ ATILIYOR
1972 yılında, Mahir Çayan’ın güvenlik güçleri ile girdiği çatışmadahayatını kaybetmesiyle THKP-C dağılma sürecine girmiştir. Örgütte, Çayan’ın yerine geçmek isteyen adayların çoğalması liderlik kavgasına yol açıyor ve THKP’nin içindeki etkili isimler yeni örgütlenmeler kurdu.
1978 yılına gelindiğinde, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi olan 26 yaşındaki Dursun Karataş, çeşitli gerekçelere dayanarak Devrimci Sol (Dev-Sol)’u kurduklarını ilan ediyordu. THKP-C iki ana gruba ayrılmıştı, İstanbul kanadı (Dev-Sol), Ankara grubu ise (Dev-Yol) olarak faaliyetlere başladı.
Dev-Sol’un kurucusu Dursun Karataş’a göre barışçıl bir sosyalizm mümkün değildir. Amerika’da Marx ve Engels’in barışçıl çözüm önerisinin uygulanabilirliği kısmen mümkündür. Karataş, Türkiye gibi ülkelerde sosyalizme geçişi sağlayabilmek için devlet sisteminin tümüyle kaldırılması gerektiğini savunmaktadır.
Dev-Sol’a göre: Barışçıl bir geçiş hayaldir, Devlet mekanizmasını parçalamadan devrimin kalıcı olması mümkün değildir,
Sosyalist devletin kurulması parlamento çoğunluğu ile değil, kitlelerin örgütlü silahlı gücüne dayanması ile mümkündür.
ÖRGÜTTE “DAYICILAR- DARBECİLER” BÖLÜNMESİ
Dursun Karataş’ın 1978 yılında Dev-Sol olarak adlandırdığı örgütlenmesi 1980 darbesinden sonra dağılmıştı. Karataş yargılamalar sonucunda idam cezasına çarptırılmış ancak 1989 yılında Bayrampaşa Cezaevi’nden firar ederek yurtdışına kaçtı.
Darbe döneminde yurtdışına kaçan örgüt militanlarının topladıkları maddi destek, kurdukları lobiler sonrasında Dev-Sol kendine yetebilecek maddi güce kavuşmuş, çeşitli ülkelerden gelen silah, para ve lojistik imkanlarla yeniden toparlanmaya başlamıştı.
GÜN SAZAK VE NİHAT ERİM SUİKASTLERİ
Dev-Sol eylemlerinde genellikle MHP ve Ülkü Ocakları’nı hedef alırken, güvenlik güçleriyle de çatışmalara giriyordu. İstanbul’da bazı polis karakollarına saldırı düzenlenidi.
Dev-Sol, bu dönemde Türkiye’yi daha da karıştırmak, terör eylemleriyle kaos yaratabilmek amacıyla sansasyonel suikastlar planlamıştı. 27 Mayıs 1980’de eski Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak, 19 Temmuz 1980’de ise eski Başbakan Nihat Erim Dev-Sol tarafından katledildi.
Olay yerinde yapılan incelemelerde “Gün Sazak’ı cezalandırdık, şimdi de Nihat Erim’i Cezalandırıyoruz. (Dev-Sol)” yazılı bir bildiri bulundu. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde başbakanlık görevi yapıp öldürülen tek isim Nihat Erim’dir.
ÖCALAN’A ÖZENDİ
Karataş, cezaevinden kaçtıktan sonra örgüt içerisindeki konumu giderek otoriter ve tek adam kimliğine büründürmeye çalışıyordu. Bu durum Dev-Sol (DHKP)’un yayınlarına da yansıdı. Dönemin Dev-Sol güdümündeki yayın organları incelendiğinde Karataş’ın tıpkı Öcalan gibi kendisini ön plana çıkardığı, örgütlenme içinde tek adam pozisyonuna gelmek istediği anlaşılıyor.
“Önderlik” adı altında kendisini tartışmasız bir lider olarak konumlandıran Karataş, cezaevinden kaçtıktan sonra yurtdışında rahat ve lüks bir yaşam sürdürdü. Ancak bu durum örgütün en güçlü isimlerinden biri olan Bedri Yağan tarafından tepkiyle karşılandı. Yağan, Karataş’ın lüks villalarda örgütün maddi imkanlarından yararlandığını, demokratik olmayan baskıcı kararlar aldığını ve kadınlara düşkünlüğünü eleştiriyordu.
Bedri Yağan ve arkadaşları bir süre sonra Dursun Karataş’ı devirmek için planlar kurmaya başlamışlardı. Bu planlar, Karataş’ın kaldığı villada Yağan ve arkadaşlarının baskınıyla örgüt içi darbeye dönüşüyordu. Yağan örgüt liderliğini ele geçirirken kaldığı villanın bodrum katına hapsedilen Karataş bir süre gözetim altında tutuluyor, Yağan ve arkadaşları tarafından sorgulandı.
13 Eylül 1992 tarihinde Almanya’da yapılan bu darbede Bedri Yağan’a, Aslan Şener Yıldırım, İbrahim Bingöl gibi isimler de destek verdi.
Karataş bir şekilde tutulduğu yerden kaçıyor ve Türkiye’deki faaliyetlerinin yürüten kişilere telefonla ulaşarak Yağan ve arkadaşları tarafından “tutsak edildiği”ni ve en kısa zamanda kendisinin bu durumda kurtarılması gerektiğini ifade ediyordu. Ancak olaylar Karataş’ın istediği gibi gitmiyor ve Dev-Sol’un Türkiye’deki en etkili isimleri Yağan’a destek veriyordu. Bunun üzerine Karataş cezaevlerindeki Dev-Sol’dan bazı isimlere mektup yazarak onları kaçırarak yeni bir örgütlemeye gitme planları yaptı.
Dev-Sol ilginç bir dönemden geçerken Karataş, Yağan’a tuzak kurma çalışmalarına başladı.
KIBRIS ÇIKARMASINDA RUM’DAN YANA OLDULAR
THKP-C içinde faaliyetlerde bulunan kadroların zihin dünyalarını kavrayabilmek için bu anekdot son derece dikkat çekicidir:
1974 yazında Kıbrıs’ta EOKA’nın estirdiği terör üzerine adadaki Türkleri korumak için çıkarma yapan Türk Silahlı Kuvvetleri, dönemin THKP-C kadroları ve Dursun Karataş gibi isimler olayı protesto edip, duvarlara “Bağımsız Birleşik Kıbrıs” yazıları yazdılar. Bu yazılar sırasında Karataş gözaltına alındı ve bir süre sonra serbest bırakıldı.
ÜLKÜCÜLERDEN KAÇTI SAVCILIĞA SIĞINDI
Savcıyı şehit eden teröristlerden birisi 1987 doğumlu Bahtiyar Doğruyol. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğrencisiyken de çok aktifti. DHKP-C ve PKK kaynaklı etkinliklerde ortaya çıkıyor, sık sık da ülkücülerle karşı karşıya geliyordu. Hatta bir keresinde Ülkücülerin fiili saldırısına maruz kalmış ve savcılığa giderek suç duyurusunda bulunmuştu. Derslere devamsızlığı nedeniyle okuldan bir süre sonra ayrıldı, kendini tamamen terör eylemlerine adadı.
‘OĞLUMUN YAKALANMASI HAYIRLI OLDU’
Diğer saldırgan Şafak Yayla ise 1991 doğumlu ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi. Edinilen bilgilere göre ailesiyle arası son derece kötü. Aile kurumu çatırdamış, belki üniversiteye illegal yollardan yerleştirilmiş ama nihayetinde üniversitede de faaliyetlerine devam eden, terör örgütleri adına eylemler yapan biri… 2 sene önce polis tarafından terör örgütüne üye olduğunda babası “yakalanması benim için daha hayırlı” ifadelerini kullanmıştı.