Otuz yaşına yaklaşmış insanlara uygulanan “Evlenmelisin!” baskısı ete kemiğe bürünseydi, Antony Hopkins’in Hannibal karakteri kadar korkunç görünürdü. Fakat Hannibal’ın aksine, devlet için çalışan, bütün zaafları meşrulaştırılan ve hatta kutsanan bir aziz olurdu aynı zamanda. Kanımızı emmesi için âdeta yalvarırdık ona.
Dünya küresel sermaye krizinden dolayı batağa saplanırken, eril dilli siyasetçilerin kadınlardan gani gani çocuk sipariş etmeleri tesadüf değildir. Hastalanıp yatağa düşen bir işçinin üçüncü günde maaşı kesilirken, doğum yapan kadınlara aylarca “ücretli izin” verilmesi de rastlantı değildir. Egemen güçler, ta burjuva devriminden beri kulağımıza şunu fısıldamaktadır: Hemen evlenin ve bol bol üreyin!
Gazi Üniversitesi’nden Esra İlkay İşler’in çizgi filmlerle ilgili müthiş bir makalesi vardır. Bu makalede, Kanada yapımı bir çizgi film olan Caillou ile Türk çizgi filmi Pepe kıyaslanmıştır. Caillou’nun annesi oldukça sosyal bir kadındır; nevi şahsına münhasır hobileri, zevkleri ve etkinlikleri vardır. Bazı günler eşine ve çocuklarına “Arkadaşlarımla plan yaptım, biraz geç geleceğim, beni yemeğe beklemeyin,” diyebilmektedir. Öte yandan, Pepe’nin annesi neredeyse her zaman mutfakta resmedilir, tek vazifesi ailenin fizyolojik ihtiyaçlarını gidermektir sanki. Öyle ki Pepe yemek dolu tabağını düşürüp kırdığı zaman, dedesi ona şöyle seslenmiştir: “Haydi Pepe, biz çıkalım da anne ortalığı rahatça temizleyebilsin.”
Pepe’yi izleyen çocuklar, baba figürünün bir iktidar abidesi, anne figürünün ise olsa olsa bir mutfak robotu olduğunu erken yaşta öğrenirler. Sosyolog Gerbner’in “kültürel göstergeler” kuramında daha detaylı açıkladığı bu süreç, ömür boyu devam eder. Ve Pepe ile büyüyen çocuklar, erişkin bir yaşa geldiklerinde hâliyle şu soruyu soramazlar: “Baba, TBMM’deki erkek vekiller neden kadın vekillerin yedi katı? Kadınlar ülkeyi yönetemeyecek kadar aptal mı?”
Bu noktada şu soruları yinelemekte fayda var: Egemen güçler, neden kadınların peş peşe doğurmasını istemektedir? Artan nüfusun devlete ve politikacılara ne gibi faydaları olabilir? Uzun vadeli düşündüğümüzde kayda değer bir faydası olmaz gibi görünüyor. Aksine, internetin özgür doğasında yetişen, bu nedenle zapt edilmesi daha zor olan yeni nesillerin, egemen güce faydadan çok zararı dokunacaktır. Fakat meseleye sadece bu açıdan bakmak yanlış olur.
Üremek için evvela evlenmek gerekir. Ve evlilik hem yasal hem de vicdani bir sorumluluktur. Çoluk çocuğa karışan bireyler, sırtlarına binen sorumluluklardan dolayı artık risk alamaz duruma gelirler. Mesela üniversite yıllarında Che Guevera hayranı olan bir komünist, kucağına ilk bebeğini aldıktan sonra, çeşitli kaygılar taşımaya başlar. Çünkü öncelikli kimliği devrimci değil, babadır artık. Çocuğunu faydalı besinlerle beslemeli, iyi okullarda okutmalı, meslek sahibi yapmalı ve ona hatırı sayılır bir miras bırakmalıdır. Bunun için Protestan ahlakı ve mümin adabıyla çalışmalıdır koca bir ömür. “Yemişim Che Guevera’sını, evladıma bir şey olmasın!” diye düşünür sürekli. Bu nedenle siyasi meselelere pek bulaşmak istemez. Evet, asgari ücretle geçinmek zordur ve emeklerinin karşılığını alamıyordur. Fakat karısı da ev ekonomisine katkı sağlıyordur bir şekilde. Yahut çocuklar da pekâlâ çalışabilir. Eve giren maaşların toplamıyla kirayı, faturaları ve mutfak masraflarını ödeyebiliyorlarsa, sokağa çıkıp hak aramak için bir sebep yoktur. Aile zararsızdır, aile kutsaldır, aile üyeleri otoriteye asla başkaldırmaz.
Umberto Eco, 1972 yılında yayınlanan “Süpermen Miti” isimli makalesinde şu müthiş satırlara imza atmıştır: “Süpermen park etmenin yasak olduğu bir yere asla arabasını park etmeyecek ve katiyen devrimci olmayacaktır. Bu ultra kahraman, olağanüstü yeteneklerini modası geçmiş bir pasiflik idealini gerçekleştirmek için kullanmakta, önceden sağduyuya uygun olduğuna dair onay damgası vurulmamış her projeyi geri çevirmekte, böylece siyasi kaygıların dokunmadığı yüksek ahlaki standartların numunesi hâline gelmektedir.”
Eco’nun da belirttiği gibi, burjuvanın yükselişinden bu yana yaratılmış bütün süper kahramanlar, mevcut sistemin müdavim bekçileridir. Süper Adam, Yarasa Adam veya Örümcek Adam… Hiçbiri, ABD’deki gelir eşitsizliğiyle ilgili tek bir kelime etmemiştir. Onları geçelim, milliyetçiliğin vücut bulmuş hâli olan Kaptan Amerika bile, ülkeyi gizlice yöneten ve sömüren Yahudi lobisine karşı isyan çıkartamaz. Çünkü o da diğerleri gibi, statükocuların feriştahıdır.
Yoksulları zenginlere karşı koruyan tek kahraman, 12. Yüzyılda yaşadığına inanılan Robin Hood’dur. Ancak günümüzde, onun aslında bir haydut olduğunu söyleyenlerin sayısı giderek artmaktadır.
Yarın televizyonu açtığınızda, her zamankinden daha uyanık olun. Eğer akıllı bir çocuk olursanız, zapladığınız her kanalda süper kahramanlar göreceksiniz. Dedektif Müge Anlı mesela… Her gün onlarca skandalı ekrana getirmesine rağmen, bütün o cahil ve kötü kalpli insanları afişe etmesine rağmen; cehaleti yeniden üreten sistemi ve “sistemin esas sorumlularını” asla eleştiremeyecek Müge Anlı. Çünkü onun gibi televizyon kahramanları, park yasağı olan bir yere katiyen park etmezler. Onlara tahsis edilen görev, örselenen adalet duygumuzu okşamak ve hararetimizi düşürmektir.
Kanımca yakın gelecekte, televizyon izlemeyi tamamen bırakacak “alfa kuşağı” çocukları. Hep beraber şöyle haykıracağız o gün: “Ve Tanrı interneti yarattı!” O altın çağ başladığında, iktidarlar yepyeni stratejiler geliştirmek zorunda kalacaklar ve bizler, hep birlikte egemen gücün esnekliğini sınayacağız.