Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı ve akp Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gerçekleştirdikleri görüşme sırasında "Biz beraber olmalıyız" diyerek kendisini Cumhur İttifakı'na davet ettiğini açıkladı.
Sözcü'den Ruhat Mengi'ye konuşan Karamollaoğlu, "Biz beraber olmalıyız' dedi kendisi. Ben de dedim ki; 'Bizim itirazımız sistemin denetlemez olmasından. Denetlenmeyen bir sistemin içinde bulunmayı biz arzu etmeyiz.' Geçen sefer de böyle oldu, Başkanlık Sistemi referandumundan önce konuştuk, “Denetlenmeyen bir başkanlık sistemine destek vermemiz mümkün değil” dedik.” açıklamasını yaptı.
Mengi'nin sorularu ve Karamollaoğlu'nun cevapları şöyle:
-Sayın Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı erdoğan görüşmenizle ilgili olarak “Sadece yüzde 50+1 konusu doğru, diğer söyledikleri gerçeği yansıtmıyor” dedi. Sayın Erdoğan cumhurbaşkanının yüzde 50+1 oy çoğunluğuyla seçilmesini kendisi istemişti, şimdi neden bu kadar sıkıntı duyuyor sizce? Yüzde 50+1'i Tayyip Bey istedi, ne için istedi, “Nasıl olsa benim dışımda bunu yakalayacak kimse olmaz” kanaatiyle istedi. Ama şimdi görüyor ki kendisine destek verenlerin sayısı azalıyor. O zaman bu 50+1 problem çıkarıyor, bundan dolayı da diyor ki “En fazla oyu alan şahıs kim ise o cumhurbaşkanı olabilmeliydi”, söylediği bu. Alternatifler şu olur, seçime gidersiniz, seçimde 3-5 aday çıkar, bunların hiçbiri yüzde 50'yi geçemez ama sona kalan iki kişi içinde bir tercihte bulunulur, kim daha fazla oy almışsa o seçilmiş olur. Bunların hepsine rıza gösterilebilir ama esas mesele cumhurbaşkanı kim olursa olsun denetlenebilmelidir, sorguya çekilebilmelidir, hesap verebilmelidir. -Belki de bütün muhalefet partilerinin bu sisteme ve kendisine karşı birleşeceği aklına gelmemişti. Sizin için “50+1 dışında söyledikleri gerçeği yansıtmıyor” dedi, siz de “Ne söylemişim de doğru değil” dediniz, sonra size iade-i ziyaret yapmaktan vazgeçtiği haberi duyuldu. Peki, gerçekten 50+1 dışında aranızda nasıl bir konuşma geçti de sizin konuşmanıza bu kadar tepki gösterdi? “Bu denetim meselesi önemlidir” dedim. Yani, Başkanlık Sistemi meselesinde bu olmadan olmaz. Ne olursa olsun başta bulunan kişi, daha doğrusu bütçeyi yapan, emanet edilen parayı harcayan kişi mutlaka denetlenebilmeli. Bu denetim halk tarafından, sizin gibi gazeteciler vasıtasıyla da yapılır, sorular sorulur ama esas denetlemeyi bir denetim kurulu olan Sayıştay yapar. Bütün hesapları önüne koyar, inceler, burada bir usulsüzlük, yolsuzluk var mı ona bakar. -Evet, ama merak edilen şu; siz onun hangi sözünü yanlış yansıtmış olabilirsiniz? Hiçbir şey yok ki. O lafı da kendisi doğrudan doğruya açıklamadı, bir toplantıda söylenmiş diye aktarıldı. Dolaylı olarak deniyor ki “Bunun dışında hiçbir şeyi doğru söylemedi”, peki neyi doğru söylememişim (gülüyor), bunu kendisinin söylemesi lazım o zaman. Dostça bir toplantı oldu, gayet rahat şekilde konuştuk. Ben endişelerimi dile getirdim, kendisi de endişelerimin yersiz olduğunu, Türkiye'de ne işsizlik, ne de geçim sıkıntısı diye bir problem olduğunu söyledi. Bunun dışında “SİHA'lardan (silahlı insansız hava aracı) dolayı savunma sanayiinde müthiş bir atağımız var, satıyoruz, bu bize döviz de getiriyor”, “Cezayir'den 1 milyar 400 milyon dolarlık bir yatırım gelecek”, “Birleşik Arap Emirlikleri'yle aramız düzeliyor” filan dedi. Bunların dışında da olmayan bir şey söylemedim ki, sadece anlaşamadığımızı söyledim. Yok, “Biz anlaştık” dediyse onu bilmiyorum.
Sözcü'den Ruhat Mengi'ye konuşan Karamollaoğlu, "Biz beraber olmalıyız' dedi kendisi. Ben de dedim ki; 'Bizim itirazımız sistemin denetlemez olmasından. Denetlenmeyen bir sistemin içinde bulunmayı biz arzu etmeyiz.' Geçen sefer de böyle oldu, Başkanlık Sistemi referandumundan önce konuştuk, “Denetlenmeyen bir başkanlık sistemine destek vermemiz mümkün değil” dedik.” açıklamasını yaptı.
Mengi'nin sorularu ve Karamollaoğlu'nun cevapları şöyle:
-Sayın Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı erdoğan görüşmenizle ilgili olarak “Sadece yüzde 50+1 konusu doğru, diğer söyledikleri gerçeği yansıtmıyor” dedi. Sayın Erdoğan cumhurbaşkanının yüzde 50+1 oy çoğunluğuyla seçilmesini kendisi istemişti, şimdi neden bu kadar sıkıntı duyuyor sizce? Yüzde 50+1'i Tayyip Bey istedi, ne için istedi, “Nasıl olsa benim dışımda bunu yakalayacak kimse olmaz” kanaatiyle istedi. Ama şimdi görüyor ki kendisine destek verenlerin sayısı azalıyor. O zaman bu 50+1 problem çıkarıyor, bundan dolayı da diyor ki “En fazla oyu alan şahıs kim ise o cumhurbaşkanı olabilmeliydi”, söylediği bu. Alternatifler şu olur, seçime gidersiniz, seçimde 3-5 aday çıkar, bunların hiçbiri yüzde 50'yi geçemez ama sona kalan iki kişi içinde bir tercihte bulunulur, kim daha fazla oy almışsa o seçilmiş olur. Bunların hepsine rıza gösterilebilir ama esas mesele cumhurbaşkanı kim olursa olsun denetlenebilmelidir, sorguya çekilebilmelidir, hesap verebilmelidir. -Belki de bütün muhalefet partilerinin bu sisteme ve kendisine karşı birleşeceği aklına gelmemişti. Sizin için “50+1 dışında söyledikleri gerçeği yansıtmıyor” dedi, siz de “Ne söylemişim de doğru değil” dediniz, sonra size iade-i ziyaret yapmaktan vazgeçtiği haberi duyuldu. Peki, gerçekten 50+1 dışında aranızda nasıl bir konuşma geçti de sizin konuşmanıza bu kadar tepki gösterdi? “Bu denetim meselesi önemlidir” dedim. Yani, Başkanlık Sistemi meselesinde bu olmadan olmaz. Ne olursa olsun başta bulunan kişi, daha doğrusu bütçeyi yapan, emanet edilen parayı harcayan kişi mutlaka denetlenebilmeli. Bu denetim halk tarafından, sizin gibi gazeteciler vasıtasıyla da yapılır, sorular sorulur ama esas denetlemeyi bir denetim kurulu olan Sayıştay yapar. Bütün hesapları önüne koyar, inceler, burada bir usulsüzlük, yolsuzluk var mı ona bakar. -Evet, ama merak edilen şu; siz onun hangi sözünü yanlış yansıtmış olabilirsiniz? Hiçbir şey yok ki. O lafı da kendisi doğrudan doğruya açıklamadı, bir toplantıda söylenmiş diye aktarıldı. Dolaylı olarak deniyor ki “Bunun dışında hiçbir şeyi doğru söylemedi”, peki neyi doğru söylememişim (gülüyor), bunu kendisinin söylemesi lazım o zaman. Dostça bir toplantı oldu, gayet rahat şekilde konuştuk. Ben endişelerimi dile getirdim, kendisi de endişelerimin yersiz olduğunu, Türkiye'de ne işsizlik, ne de geçim sıkıntısı diye bir problem olduğunu söyledi. Bunun dışında “SİHA'lardan (silahlı insansız hava aracı) dolayı savunma sanayiinde müthiş bir atağımız var, satıyoruz, bu bize döviz de getiriyor”, “Cezayir'den 1 milyar 400 milyon dolarlık bir yatırım gelecek”, “Birleşik Arap Emirlikleri'yle aramız düzeliyor” filan dedi. Bunların dışında da olmayan bir şey söylemedim ki, sadece anlaşamadığımızı söyledim. Yok, “Biz anlaştık” dediyse onu bilmiyorum.
-Cumhurbaşkanı'nın size ittifak teklif ettiği ama kabul etmediğiniz iddiası dile getirildi. Bu doğru mu?
“Biz beraber olmalıyız” dedi kendisi. Ben de dedim ki; “Bizim itirazımız sistemin denetlemez olmasından. Denetlenmeyen bir sistemin içinde bulunmayı biz arzu etmeyiz.” Geçen sefer de böyle oldu, Başkanlık Sistemi referandumundan önce konuştuk, “Denetlenmeyen bir başkanlık sistemine destek vermemiz mümkün değil” dedik. -Mevcut sisteme itirazınıza rağmen bu ziyarette size kapalı bir “ittifak” teklifi yapmış ama onu söylüyorsunuz. İşte bu şekilde yaptı…Tabii, tabii bir cümleyle ama ben de bu cevabı verdim, “Böyle bir sistemde yer alamayız” dedim." Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener ortak bir açıklama ile Tayyip Erdoğan'a “Ülkeyi yönetemiyorsun, acil olarak erken seçim kararı al” çağrısı yaptılar. Siz de erken seçim olması gerektiğini düşünüyorsunuz ama acaba bu çağrıların bir yararı olacak mı? Şu anda onlar psikolojik bir mesaj veriyorlar. Türkiye'nin gidişatı hiç iç açıcı değil. Tayyip Bey kolay kolay kazanamayacağını düşündüğü bir erken seçime gitmez. Bundan dolayı erken bir seçim olacağı ihtimalini şu anda düşünmüyorum ama zamanında da yapılmaz. Eğer Seçim Kanunu'nda değişiklik yaparlarsa ki bunu planlıyorlar, bir yıl geçmesi lazım. Kemal Bey ve Meral Hanım gidişata bakarak mümkün olduğunca öne alınmasını sağlamaya çalışıyorlar. -Ziyareti siz istemişsiniz, anlaşamazken nasıl bir yarar umuyordunuz? Kendisine söyledim, bütün parti başkanlarını ziyaret etmeyi arzu ettim. Benim düşüncem şu, bütün siyasi parti başkanlarının birbirleriyle medeni insanlar gibi konuşabilmeleri icap eder. Bu olmazsa, vatandaşlar arasında da hakaretler, kavgalar başlıyor. Bunu Cumhurbaşkanı'na doğrudan doğruya anlatmamın gerekli olduğunu düşünerek gittim. İtibar eder, etmez o ayrı bir konu. Bütün bu düşüncelerimi, dış politikadaki gelişmelerde, endişe duyduğumuz hukuki konulardaki düşüncelerimi, bunun yanında ülkenin ekonomik yönden düştüğü durum, işsizlik bir taraftan, geçim sıkıntısı bir taraftan bunları söyledim. Bir aylık dış ticaretin fazla vermesi onu çok ümitlendirmiş, ben “Dış ticaretin bir aylık artı vermesi bizim bütün ekonomimizin düzeldiği manasına gelmez” dedim. Şunu da söyledim; “Siz toplu sözleşmeye gireceksiniz, enflasyonun altında bir rakam verirseniz bu zam sayılmaz. Çalışan bir insan enflasyonun altında zam alacaksa, geçen seneye göre fakirleşecek manasına gelir…” O diyor ki “Hayır, herkes memnun…” Sayın Cumhurbaşkanı hakikaten şu anda Türkiye'de yaşanan krizin farkında değil. Bundan dolayı da “Farklı bir politika izleyerek belki vatandaşın güvenini kazanabilirim” diye bir ruh hali içine girmiş. Eğer Merkez Bankası Başkanı istifa ederse, benzer başka istifalar olursa bu ipin ucunun tamamen kaçtığı manasına gelir. İzin vermezler diye düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı'nı daha büyük sıkıntıya sokar. Berat Albayrak nasıl gittiyse bunlar da ayrılıp ortadan kaybolabilirler. -İktidara yakın gazeteciler şimdi medyada “Acaba yeni bir sistem yerine bu sistemde revizyona gidilse, parlamenter sisteme tam değil de şöyle bir yarım dönse muhalefet partilerinden kabul eden olmaz mı” benzeri bir tartışmayı gündeme getirmekteler. Böyle bir teklif gelse masaya oturur musunuz? Zaten parti genel başkanlarını ziyaret etmemin temel sebebi bu. Ama bu sadece seçime gitmek için yapılan bir çalışmaysa olmaz. “Bu sistem nasıl değişir” diye bir teklifleri varsa getirsinler. Böyle bir yaklaşımla devlet idare edilmez, bu ciddi bir iş. Bunu Sayın Kılıçdaroğlu da, Sayın Akşener de söylüyor. Yani onlar bir teklif getirdiler de bizden fikir almak istediler de biz “yok” mu dedik. Sayın Bahçeli “Kesinlikle hiçbir değişiklik yapılmayacak, bu dünyanın en iyi sistemidir” diyor, ne konuşacağız? Sürekli olarak “Efendim Cumhur İttifakı'ndan koptunuz mu” deyip duruyorlar, biz Cumhur İttifakı'na nasıl gireriz? Ne yolsuzluklara ortak oluruz, ne israfa, ne dış politikadaki bu dağınıklığa ortak oluruz. Bir cümle yakalayıp bizimle oyun oynamak istiyorlar, biz oyuna gelmeyiz, bu iş ciddi bir iş. Kimse milleti aldatma yoluna girmesin.