Sözcü yazarı Saygı Öztürk, bugünkü köşesinde, MHP’nin Sınır Aşan Göçler Komisyonu’nun kitaba dönüştürülmüş raporunu yazdı. Öztürk’ün aktardığına göre, söz konusu raporda, Türkiye ile AB arasında uzlaşılan 18 Mart 2016 tarihli mutabakat tekrar gözden geçirilmesi gerektiği, “Bu mutabakat Türkiye'yi bir göçmen deposu haline getirmektedir. Bu bakış Avrupa'nın sınırlarını koruma olarak algılanmalıdır” görüşü dile getiriliyor.
Ayrıca raporda, gettolaşma ve bölgesel yoğunlaşma, bölgesel hakimiyet kurma gibi toplumsal dengeyi bozucu durumlar konusunda önlemler alınması gerektiğinin belirtildiğini aktaran Öztürk, “Gönül mirasımızı zedeleyecek dini akımlar, toplumumuzu zehirleyecek kültürel ve düşünsel akımlar takip edilmeli” uyarısı yapıldığına da dikkati çekti.
Saygı Öztürk'ün yazısı şu şekilde:
"Araştırma-Geliştirmeden (AR-GE) Sorumlu mhp Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter'in başkanlığında genel merkezde değişik komisyonlar oluşturuluyor, alanlarında uzman isimler çalışma yapıyor ve bunlardan uygun bulunanlar kitaba dönüştürülüyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'den “Sınır Aşan Göçler” Komisyonu'nun kitaba dönüştürülmüş raporu geldi.
Sığınmacılar denilince akla Suriyeliler geliyor. Sığınmacıların toplumsal yapımıza çok yönlü etkisi oluyor. Sınır aşan göçler devletlerin sınır güvenliğini, millî bünyelerini derinden etkiliyor, kaldırılması, telafisi, üstesinden gelinmesi çok zor sosyal, ekonomik ve toplumsal maliyetlere yol açıyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ülkemiz açısından sınır aşan göç meselesinin özellikle son on yılda daha da çetrefilleşerek millî bekamızı ve güvenliğimizi çok yönlü etkilemeye başladığını belirtiyor ve şöyle diyor:
"TRANSİT ÜLKEDEN HEDEF ÜLKEYE DÖNDÜK"
“Özellikle 2000'li yılların başına kadar ülkemiz transit göçün ağırlık merkezinde yer almakla birlikte, düzensiz göçlerle topraklarımıza giriş yapanlar öncelikle batıya yönelmişler, sonuçta diğer ülkelere geçmişlerdir. Transit ülke konumumuz 2010 yılından sonra hedef ülke konuma dönmüş ve son 5 yılda bu durum kökleşmiştir. Ülkemiz, Afganistan ve çevresinden düzensiz şekilde kopan; İran, Irak, suriye gibi istikrasız ülkelerden gelen göçmenlerin hedef ülkesi konumuna dönüşmüştür,
On yıldır ülkemizde geçici koruma statüsüyle hayatlarına devam etmeye çalışan suriyeli kardeşlerimizin güvenle ülkelerine dönmeleri ve hakları olan huzurlu ve mutlu hayata yeniden kavuşmaları büyük bir ihtiyaç olarak karşımızdadır. Türkiye'mizin demografik yapısından ekonomisine, siyasetinden kültürüne, hayat tarzları arasındaki farklılıklara kadar birçok alan yönetilebilir ve hazmedilebilir kapasiteyi aşmaktadır. Dahası sadece geçici koruma statüsündeki Suriyeli misafirlerimizin yüküyle yetinmeyen ülkemiz her yıl çok ciddi düzensiz göç ile de mücadele etmek zorunda kalmakta, devlet mecburi olarak çareler üretmeye çabalamaktadır.”
"EĞİTİM VE ÖĞRETİM BİRLİĞİ BOZULMUŞTUR"
Ülkemize sığınan yabancılar, hukuki sınıflandırma açısından “Uluslararası Koruma” ve “Geçici Koruma” statüsünde. Son verilere göre Suriyeliler geçici koruma nüfusunun en büyük dilimini oluşturuyor. Suriyelilerin sağlık hizmetlerine ilişkin masrafları Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından karşılanıyor. İlk ve ortaöğrenimden de ücretsiz yararlanılıyor. Türkiye'ye gelmeden önce Suriye'de üniversite öğrencisi olanlar, ülkemizdeki üniversitelere yatay geçişi sağlandı. Türkiye'de ilk defa üniversite eğitimine başlayacaklar ise diğer yabancılar gibi yabancı öğrenci sınavına girerek üniversite eğitimi alabiliyor.
Son verilere göre geçici koruma nüfusunun en büyük dilimini 0-18 ile 18-40 yaş grubu oluşturuyor. Bu durum nüfusun dinamik ve hareketli olduğunu gösteriyor. MHP'nin raporunda, “Ülkede eğitim ve öğretim birliği bozulmuştur. Göçmenlerin oluşturduğu gayriresmî eğitim kurumları bu birliği bozmaktadır. Bu kapsamda gerek sığınmacı gerekse geçici barınma altındaki bireylerin yasal düzlemde eğitime katılmaları sağlanmalı, eğitimde sağlanan kontenjan, tercih kolaylığı gibi imtiyazlar da ortadan kaldırılmalıdır” deniliyor.
GÖNDEREBİLMEK İÇİN GEREKENLER
Suriyelilerin ülkelerine gönderilmeleri sıkça söyleniliyor. Ama bu öyle kolay değil. Nedenini rapordan okuyorum:
“Geçici koruma statüsünün Cumhurbaşkanlığı kararıyla topluca kaldırılması ve Türkiye'den gönderilmek istenmeleri durumunda ancak güvenli ülke niteliğindeki ülkeye gönderilebilirler. Güvenli ülke kişinin kimlik özellikleri nedeniyle hayat ve hürriyetinin tehdit altında olmadığı, işkenceye, onur kırıcı ve insanlık dışı muameleye tabi tutulmadığı ülke olarak tanımlanıyor. Bu çerçevede geçici koruma altındaki Suriyeliler ancak Suriye'de Türkiye'nin güvenli hale getirdiği bölgelere gönderilebilecektir. Güvenli ülke tanımına uygun hale gelmesi durumunda gönderilebileceklerdir. Genel af çıkarıldığında da dönüş sağlanabilir.”
GETTOLAŞMA ÖNLENMELİ
Gettolaşma ve bölgesel yoğunlaşma, bölgesel hakimiyet kurma gibi toplumsal dengeyi bozucu durumlar konusunda önlemler alınması gerektiği belirtiliyor, “Gönül mirasımızı zedeleyecek dini akımlar, toplumumuzu zehirleyecek kültürel ve düşünsel akımlar takip edilmeli” uyarısı yapılıyor.
Geri gönderme merkezlerinin kapasitesi yaklaşık 16 bin kişilik. 2021 rakamlarına göre barınma kamplarında 50 bin, kamp dışındakiler ise 3 bin 650 olarak gözüküyor. Bu oransızlık hem uluslararası projeleri zorlaştırıyor, hem de uluslararası kuruluşların sorumluluğu paylaşamamasına neden oluyor, Bu durumda Avrupa Birliği (AB) mevzuatlarına uygun yeni kampların acilen yapılması, özellikle iş gücüne katkısı olmayan, sokaklarda serserice dolaşan ve dilencilik yapan çocuklar ve yaşlılar bu alanlara çekilmesi gerektiği belirtiliyor.
"TÜRKİYE'Yİ GÖÇMEN DEPOSU HALİNE GETİRMEKTEDİR"
MHP'nin raporunda, ülkemiz ile AB arasında uzlaşılan 18 Mart 2016 tarihli mutabakat tekrar gözden geçirilmesi gerektiği belirtiliyor, “Bu mutabakat Türkiye'yi bir göçmen deposu haline getirmektedir. Bu bakış Avrupa'nın sınırlarım koruma olarak algılanmalıdır” görüşü dile getiriliyor.
İzzet Ulvi Yönter yönetiminde Profesörler İlyas Topsakal, Veysel Bozkurt, Hayati Beşirli, Kutlu Kağan Sümer, Dr. Akif Karaca, Eski MHP Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor'un hazırladığı resmi belgelere de dayalı kapsamlı rapor, göç gerçeğini bütün yönleriyle ortaya koyuyor."
Ayrıca raporda, gettolaşma ve bölgesel yoğunlaşma, bölgesel hakimiyet kurma gibi toplumsal dengeyi bozucu durumlar konusunda önlemler alınması gerektiğinin belirtildiğini aktaran Öztürk, “Gönül mirasımızı zedeleyecek dini akımlar, toplumumuzu zehirleyecek kültürel ve düşünsel akımlar takip edilmeli” uyarısı yapıldığına da dikkati çekti.
Saygı Öztürk'ün yazısı şu şekilde:
"Araştırma-Geliştirmeden (AR-GE) Sorumlu mhp Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter'in başkanlığında genel merkezde değişik komisyonlar oluşturuluyor, alanlarında uzman isimler çalışma yapıyor ve bunlardan uygun bulunanlar kitaba dönüştürülüyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'den “Sınır Aşan Göçler” Komisyonu'nun kitaba dönüştürülmüş raporu geldi.
Sığınmacılar denilince akla Suriyeliler geliyor. Sığınmacıların toplumsal yapımıza çok yönlü etkisi oluyor. Sınır aşan göçler devletlerin sınır güvenliğini, millî bünyelerini derinden etkiliyor, kaldırılması, telafisi, üstesinden gelinmesi çok zor sosyal, ekonomik ve toplumsal maliyetlere yol açıyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ülkemiz açısından sınır aşan göç meselesinin özellikle son on yılda daha da çetrefilleşerek millî bekamızı ve güvenliğimizi çok yönlü etkilemeye başladığını belirtiyor ve şöyle diyor:
"TRANSİT ÜLKEDEN HEDEF ÜLKEYE DÖNDÜK"
“Özellikle 2000'li yılların başına kadar ülkemiz transit göçün ağırlık merkezinde yer almakla birlikte, düzensiz göçlerle topraklarımıza giriş yapanlar öncelikle batıya yönelmişler, sonuçta diğer ülkelere geçmişlerdir. Transit ülke konumumuz 2010 yılından sonra hedef ülke konuma dönmüş ve son 5 yılda bu durum kökleşmiştir. Ülkemiz, Afganistan ve çevresinden düzensiz şekilde kopan; İran, Irak, suriye gibi istikrasız ülkelerden gelen göçmenlerin hedef ülkesi konumuna dönüşmüştür,
On yıldır ülkemizde geçici koruma statüsüyle hayatlarına devam etmeye çalışan suriyeli kardeşlerimizin güvenle ülkelerine dönmeleri ve hakları olan huzurlu ve mutlu hayata yeniden kavuşmaları büyük bir ihtiyaç olarak karşımızdadır. Türkiye'mizin demografik yapısından ekonomisine, siyasetinden kültürüne, hayat tarzları arasındaki farklılıklara kadar birçok alan yönetilebilir ve hazmedilebilir kapasiteyi aşmaktadır. Dahası sadece geçici koruma statüsündeki Suriyeli misafirlerimizin yüküyle yetinmeyen ülkemiz her yıl çok ciddi düzensiz göç ile de mücadele etmek zorunda kalmakta, devlet mecburi olarak çareler üretmeye çabalamaktadır.”
"EĞİTİM VE ÖĞRETİM BİRLİĞİ BOZULMUŞTUR"
Ülkemize sığınan yabancılar, hukuki sınıflandırma açısından “Uluslararası Koruma” ve “Geçici Koruma” statüsünde. Son verilere göre Suriyeliler geçici koruma nüfusunun en büyük dilimini oluşturuyor. Suriyelilerin sağlık hizmetlerine ilişkin masrafları Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından karşılanıyor. İlk ve ortaöğrenimden de ücretsiz yararlanılıyor. Türkiye'ye gelmeden önce Suriye'de üniversite öğrencisi olanlar, ülkemizdeki üniversitelere yatay geçişi sağlandı. Türkiye'de ilk defa üniversite eğitimine başlayacaklar ise diğer yabancılar gibi yabancı öğrenci sınavına girerek üniversite eğitimi alabiliyor.
Son verilere göre geçici koruma nüfusunun en büyük dilimini 0-18 ile 18-40 yaş grubu oluşturuyor. Bu durum nüfusun dinamik ve hareketli olduğunu gösteriyor. MHP'nin raporunda, “Ülkede eğitim ve öğretim birliği bozulmuştur. Göçmenlerin oluşturduğu gayriresmî eğitim kurumları bu birliği bozmaktadır. Bu kapsamda gerek sığınmacı gerekse geçici barınma altındaki bireylerin yasal düzlemde eğitime katılmaları sağlanmalı, eğitimde sağlanan kontenjan, tercih kolaylığı gibi imtiyazlar da ortadan kaldırılmalıdır” deniliyor.
GÖNDEREBİLMEK İÇİN GEREKENLER
Suriyelilerin ülkelerine gönderilmeleri sıkça söyleniliyor. Ama bu öyle kolay değil. Nedenini rapordan okuyorum:
“Geçici koruma statüsünün Cumhurbaşkanlığı kararıyla topluca kaldırılması ve Türkiye'den gönderilmek istenmeleri durumunda ancak güvenli ülke niteliğindeki ülkeye gönderilebilirler. Güvenli ülke kişinin kimlik özellikleri nedeniyle hayat ve hürriyetinin tehdit altında olmadığı, işkenceye, onur kırıcı ve insanlık dışı muameleye tabi tutulmadığı ülke olarak tanımlanıyor. Bu çerçevede geçici koruma altındaki Suriyeliler ancak Suriye'de Türkiye'nin güvenli hale getirdiği bölgelere gönderilebilecektir. Güvenli ülke tanımına uygun hale gelmesi durumunda gönderilebileceklerdir. Genel af çıkarıldığında da dönüş sağlanabilir.”
GETTOLAŞMA ÖNLENMELİ
Gettolaşma ve bölgesel yoğunlaşma, bölgesel hakimiyet kurma gibi toplumsal dengeyi bozucu durumlar konusunda önlemler alınması gerektiği belirtiliyor, “Gönül mirasımızı zedeleyecek dini akımlar, toplumumuzu zehirleyecek kültürel ve düşünsel akımlar takip edilmeli” uyarısı yapılıyor.
Geri gönderme merkezlerinin kapasitesi yaklaşık 16 bin kişilik. 2021 rakamlarına göre barınma kamplarında 50 bin, kamp dışındakiler ise 3 bin 650 olarak gözüküyor. Bu oransızlık hem uluslararası projeleri zorlaştırıyor, hem de uluslararası kuruluşların sorumluluğu paylaşamamasına neden oluyor, Bu durumda Avrupa Birliği (AB) mevzuatlarına uygun yeni kampların acilen yapılması, özellikle iş gücüne katkısı olmayan, sokaklarda serserice dolaşan ve dilencilik yapan çocuklar ve yaşlılar bu alanlara çekilmesi gerektiği belirtiliyor.
"TÜRKİYE'Yİ GÖÇMEN DEPOSU HALİNE GETİRMEKTEDİR"
MHP'nin raporunda, ülkemiz ile AB arasında uzlaşılan 18 Mart 2016 tarihli mutabakat tekrar gözden geçirilmesi gerektiği belirtiliyor, “Bu mutabakat Türkiye'yi bir göçmen deposu haline getirmektedir. Bu bakış Avrupa'nın sınırlarım koruma olarak algılanmalıdır” görüşü dile getiriliyor.
İzzet Ulvi Yönter yönetiminde Profesörler İlyas Topsakal, Veysel Bozkurt, Hayati Beşirli, Kutlu Kağan Sümer, Dr. Akif Karaca, Eski MHP Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor'un hazırladığı resmi belgelere de dayalı kapsamlı rapor, göç gerçeğini bütün yönleriyle ortaya koyuyor."
Rahmetli Başbuğ'un merhum Sakıp Sabancı'ya " ne mozaiği ulan " dediği aklıma geldi. Ne havuzu ..... derya oldu derya. Paçanız tutuştu çarpı yediğinizi görmeye başlayıp telaşlanmaya başladınız ama iş işten geçti.