İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında değerlendirmelerde bulunudu. Akşener, İsrail'in Filistin'e insanlık dışı saldırıları ve bu gündemdeki konulara ilişkin konuşmasının yanı sıra, CHP kurultayında 'hançer' açıklamaları yapan Kemal Kılıçdaroğlu'na da göndermelerde bulunudu.
'BUNDAN SONRA YAN YANA GELMEK ZOR'
Meral Akşener, geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen ve genel başkan seçiminin gerçekleştiği CHP'nin 38. Olağan Kurultayı hakkında da konuşan Akşener kurultayda herkese selam gönderildiğini ancak kendilerinin bu selamlardan hariç tutulduğuna dikkat çekti.
Akşener, sadece bu olayın bile bundan sonrasında yan yana gelmeyi zorlaştırdığını belirtti. Akşener, 'selam' konusuyla ilgili, ''Herkeslere selamlar gitti, biz hariç. Zaten sadece o, yan yana gelmenin bundan sonra zor olduğunun işaretidir'' ifadelerini kullandı.
Akşener'in konuşması:
İŞTE MERAL AKŞENER'İN GRUP TOPLANTISINDAKİ KONUŞMASININ TAMAMI Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler, kıymetli basın mensupları; Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Türk Dünyası’nın, vazgeçilmez bir parçası olan, bu kadim coğrafyadan, böylesine kıymetli bir emaneti almış olmaktan, son derece mutluyum. Çünkü bugün, 8 Kasım... Çünkü bugün; Azerbaycan, Türkiye ve Türk Dünyası için, çok anlamlı bir gün. Bugün; 44 gün süren, Karabağ Savaşı'nda; Şuşa’nın alınmasıyla taçlanan, Milli Zafer Günü'nün, üçüncü yıldönümü... Biliyorsunuz; Savaşı sonlandıran anlaşma, 10 Kasım’da imzalanmıştı. Ancak, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’in, kararnamesi ile, Zafer Günü, Şuşa’nın işgalden kurtarıldığı gün, olarak belirlendi. Çünkü 10 Kasım, Türkiye’nin büyük mateminin günüydü... İşte bu karar bile, iki kardeş halkın, aynı sevinci, aynı kederi paylaştığını ve sonsuza kadar sürecek birliğini, bir kez daha vurguluyor. Biz, İYİ Parti olarak; Karabağ’ın özgürlük mücadelesinde, her zaman olduğu gibi, bundan sonra da, can Azerbaycan’ımızın yanında olacağız. Çünkü Karabağ, Azerbaycan’dır. Ve Azerbaycan da, büyük Türk milletinin, Kafkasya’daki izdüşümüdür. Evet; 2 gün sonra, 10 Kasım. Bu sene, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü, ebediyete uğurlayışımızın, 85’inci yılındayız. Değerli dava arkadaşlarım; Mustafa Kemal, bir umuttur. Susuz kalmış yüreklerin pınarı; Sahipsiz kalmış milletin, yol başçısı; Çaresiz kalmış vatanın, dermanıdır. Mustafa Kemal, bir mücadeledir. Pes etmek bilmeyen azmin, ateşi; Hayalleri gerçek kılmanın, inancı; Her türden zulme karşı, mukavemet gösterme iradesidir. Mustafa Kemal, bir gururdur. Türk’ün kudretinin simgesi; Memleketin, dört bir yanında dalgalanan, ay yıldızı; Cumhuriyetle birlikte başlayan, bir büyük destanın adıdır. Geçtiğimiz hafta, Cumhuriyetimizin, 100’üncü yılına erişmenin, verdiği mutlulukla, hep birlikte, aynı duyguda buluşmuştuk. 10 Kasım’da da; yine büyük Türk milleti olarak, tek yürek olacak, aynı duygudaşlığı paylaşacağız. Anıtkabir’in önündeki uzanan kuyruklarda, aynı vefayı hissederek, saygıyla dimdik duracağız. Çocuğu, genci, yaşlısı, fark etmeksizin; aynı özlemi duyacağız. Saatler, 9’u 5 geçeyi gösterdiği anda, yüreğimizi sızlatan, aynı büyük hüzünle dolacağız. Ama, diğer yandan da; siyasi hayatını, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüze, onun temsil ettiği değerlere, ve bizlere bıraktığı kutlu mirasa, düşmanlık besleyerek sürdürenlerin, acizliklerine şahit olacağız. Ama ne yaparlarsa yapsınlar; Kalplerindeki hırsı, kini ve düşmanlığı, bize, dayatamayacaklar. Büyük Türk milletinin, gönlünde parlayan, bir çift mavi göze, gölge düşüremeyecekler. Her Türk gencinin, ruhunda, Mustafa Kemal’i yaşatmasına, engel olamayacaklar. Ne mutlu bize ki; İstiklal ve istikbal mücadelemizin, büyük önderini, her geçen gün, daha da iyi anlıyoruz. Ne mutlu bize ki; O’nun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için açtığı, kutlu yolda, yine O’nu, örnek alarak yürüyoruz. Ne mutlu bize ki; Türk milleti için, ilmek ilmek işlediği, o büyük vizyondan, ilham alıyoruz. Bu vesileyle; İYİ Parti olarak, buradan, bir kez daha; Hem sizlerin, hem aziz milletimizin, hem de, Yüce Allah’ın huzurunda, ondan razı olduğumuzu ilan ediyoruz. Biz; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzden razıyız. Allah da, hem mavi gözlü Bozkurt’umuzdan, hem de tüm istiklal kahramanlarımızdan, razı olsun. Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Değerli dava arkadaşlarım; Milletimizin, enflasyonla olan acı mücadelesi, ne yazık ki, her geçen gün, daha da zorlaşarak devam ediyor… İktidar ise, icraatlarıyla; daha doğrusu icraatsızlığıyla; ekonomimizdeki krizi, adım adım derinleştirmeye, devam ediyor. Biliyorsunuz, yeni ekonomi yönetiminin, açıklamış olduğu, bir enflasyonla mücadele programı hâlâ yok. Geçtiğimiz aylarda açıklanan, bir Orta Vadeli Plan var. Hatırlarsınız, daha önce, yine bu kürsüden, onun da, aslında bir plan değil; bir temenniler dizisi olduğunu söylemiştim. Nitekim zaman, yine bizi haklı çıkardı. İktidarın enflasyon temennisi, geçtiğimiz hafta, yeniden güncellendi. Merkez Bankası; yüzde 58 olan, 2023 sonu enflasyon tahminini, yüzde 65’e çıkardı. Bakalım, yıl sonuna kadar, daha kaç kere, güncelleme gelecek? Bakalım, gelen güncellemeler; milletimizin, sokakta hissettiği, gerçek enflasyona, sonunda yetişilebilecek mi? Değerli dava arkadaşlarım; Memlekette herkes, bir şekilde masraflarını kısıyor; ama devleti yönetenler, inatla masraflarını kısmıyor. Milletimiz artık, enflasyona karşı, kemer sıkmaktan, nefes alamayacak hâle geldi; ama, saraydaki zevkü sefa ortamı, tüm hızıyla sürüyor… Enflasyon rakamlarına, baktığımız zaman; en başta, gıda fiyatlarının artışını görüyoruz. Hâlbuki biz yıllardır; tarımın, gıda üretiminin ve gıdaya erişimin, ne kadar hayati olduğunu anlatıyoruz. Gıda güvenliğinin; toplumların, ekonomik ve sosyal güvenliği için, en önemli faktörlerden, birisi olduğunu söylüyoruz. İktidar ise yıllardır, bu durumu anlamamakta, ısrar ediyor. Üstelik her geçen gün, tarım potansiyelimizi, daha da vasatlaştıran politikalarına, yenilerini ekliyor. Değerli milletvekili arkadaşlarım; Geçtiğimiz hafta, Kütahya’daydık. Tarımdan, emeklilerimize, iktidarın ekonomideki performansının, vatandaşlarımızdaki karşılığını gördük. Ülkemizde siyaset, milletten kopuk bir anlayışla yapılırken; dedikodularla, koltuk kavgalarıyla, suni gündemlerle vakit öldürülürken; biz her zaman olduğu gibi, yine; milletimize gittik, dertlerini dinledik, çilesine şahitlik ettik. Kütahya’da karşıma çıkan, bir emekli kardeşim, dedi ki; “7500 lira maaş alıyorum, kira 4000 lira. Nasıl yettireyim?” Kaybettiği eşinin, emekli maaşıyla geçinmeye çalışan, bir başka kardeşim de; “Dul kadının maaşı neden kesiliyor? Erkekler ölünce maaştan 1875 lira kesiliyor. Normalde emekliler 7500 alıyor, erkekler ölünce maaş, 5625’e düşüyor.” diye dert yandı. Bakın, bu durum, gerçek bir garabet… Biz; “Emekli maaşlarını, asgari ücret düzeyine çıkartın; asgari ücreti de, güncel enflasyona göre düzenleyin.” diyoruz ama; Ülkemizde, 7 bin 500 lira bile alamayan, insanlarımız var… Yahu sizin, hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Eşini kaybetmiş bir ev kadını, 5 bin 625 lirayla, nasıl geçinsin? Kirasını mı ödesin, faturasını mı ödesin, yoksa çocuklarının, masraflarını mı karşılasın? El insaf ya! Ayıptır, günahtır… Kütahya’da, Alayunt Köyü’nü de ziyaret ettim. Oradaki muhtar kardeşimin anlattıkları da, hem köylülerimiz için, hem de Türkiye’nin geleceği için, yürek dağlayacak cinsten… Köyde bulunan, 2250 dönümlük, 1’inci sınıf bir tarım arazisi, Tarım İl Müdürlüğü tarafından, 3’üncü sınıf gösterilmiş ve değer düşürülerek, kamulaştırma kararı alınmış… Üstelik; köyde yaşayan vatandaşlarımızın, yüzde 90’ı, tarım ve hayvancılıkla geçiniyor. Bölgede, şeker pancarı, mısır, arpa, buğday ve nohut gibi, birçok tarım ürünü yetiştiriliyor. Köyde bulunan tarım arazilerinin, yüzde 80’i de, sulanabilir arazi. Hatta; kamulaştırma kararını kapsayan yerlerde, sulama kooperatifinin, su pompaları var. Yani; köyde yaşayan çiftçilerimize, destek verilip, daha çok üretmeleri sağlanacağına; verimli toprakları, ellerinden almaya çalışan; gözünü beton bürümüş bir zihniyetle, karşı karşıyayız. TÜİK’in makyajlı rakamlarında bile, yüzde 71,99 olan, gıda enflasyonunu düşürmek için; tarıma daha fazla önem verip; tarımın önünü açacak politikaları, hayata geçirmek yerine; işleyen tarım arazilerine bile, katakullilerle çökmeye çalışan, rant arsızı bir zihniyetle, karşı karşıyayız. Çökemedikleri yerler için de, utanmadan, köylülerin araziye ulaşımını zorlaştırıp, akıllarınca mobing yapıyorlar... Böyle bir anlayış olabilir mi? Düşünebiliyor musunuz? Köyün iki yanında, 2500 ve 1000 dönümlük, tarım arazileri var. Normalde, bu arazilerin arası, 500 metre. Ama hemzemin geçitler, kapatıldığı için; direkt erişim sağlayamayan insanlarımız; organize sanayi bölgesi etrafından dolanarak, 9 kilometre, yol gitmek zorunda kalıyor… Bu da yetmezmiş gibi; deprem riski nedeniyle yıktıkları, köy okulunun yerine, yeni bir okul yapmaya bile, tenezzül etmiyorlar. Ez cümle; Burada yaşayan insanlarımızın, köyü terk etmesi için, ellerinden geleni yapıyorlar. Hani akran zorbalığı var ya… Bu da bildiğiniz iktidar zorbalığı! Gerçekten ibretlik… Atatürk’ümüzün; “Köylü milletin efendisidir.” düsturundan, nasibini alamayanlar, köylerdeki yaşamı, verimli toprakları ve tarımsal üretimi, hunharca tahrip ediyor. Oysa; İYİ Parti olarak, bizim için; Türkiye’nin, en büyük genişleme alanlarından biri tarımdır. Tarım; bir koyup beş alacağımız; ülkemize istihdam sağlayacak, döviz kazandıracak, bir yatırım alanıdır. Göz bebeğimiz olan tarıma, önem verilirse, üretim ekonomisine geçilirse, Türkiye’nin önünde, hiçbir güç duramaz. Ama tüm bunların gerçekleşmesi için, öncelikle, akla ve bilime dayanan, bir vizyon gerekiyor. Ak Parti’de, öyle bir vizyon olmadığı için de; ülkemizin 21 yılda geldiği durum, maalesef ortada… Üreticilerimize destek değil, köstek olan bir zihniyetle, gıda güvenliğimizin, karşı karşıya kaldığı riskler ortada… Milletimizi, yoksullukta eşitlemeyi, adeta ilke hâline getiren bir anlayışla, bölgelerimiz arasındaki, gelir uçurumu ortada… Toprak bizde, ama parayı başkaları kazanıyor. İklim bizde, ama parayı başkaları kazanıyor. Su bizde, ama parayı başkaları kazanıyor. Rahmetli Abdurrahim Karakoç’un da dizelerinde anlattığı gibi: “Namussuza ballı kaymak yedirir, Namusluya taş yutturur bu düzen. Tören yapar yola vaat sererek, Oyun oynar her kalıba girerek, Mazlumların kucağına vererek, Zalimleri avutturur bu düzen.” Ama kimse merak etmesin. Biz bu eğri düzeni, mutlaka değiştireceğiz! Önce yerelde; sonra da tüm Türkiye’de! Aziz milletim; Filistin’de, Netanyahu vahşeti, hız kesmeden devam ediyor. Filistinliler, âdeta bir ateş çemberinin içerisinde, sıkışmış durumda… Dünya ise, bu ateş çemberin etrafında, adeta dans ediyor. Bu zulmü yaşatanlar, bu zulme sebep olanlar, ve bu zulümden siyaset üretenler; resmen bir saadet zinciri oluşturdular. Ve maalesef, hala, ne insan haklarına, ne vicdana, ne de uluslararası hukuka uygun olarak atılan, herhangi somut adım yok. Birleşmiş Milletler’in Genel Sekreteri bile; Katil Netanyahu’nun, Gazze’de sebep olduğu, mezalimin karşısında, sadece, “dehşete düştük” demekle yetiniyor. İnsan hakları ve savaş hukuku, göz göre göre, paspasa çevrilirken; Evler, okullar, camiler, hastaneler bombalanırken; Kadınlar, çocuklar, masum siviller katledilirken; dünyanın göstermiş olduğu, bu vurdumduymazlık; tarih kitaplarında, bir utanç vesikası olarak anılacak. Sadece bir haftada, ölen çocuk sayısı, 1700’den 4237’ye yükseldi… Basın kaynaklarına göre, 7 Ekim’den beri, Gazze’de, yaklaşık her 10 dakikada, bir çocuk öldürülüyor. Bu vahşetin, daha nesini tartışacağız? Gözü dönmüş, Netanyahu’nun, tüm dünyada, savaş suçlusu ilan edilmesi için, daha kaç çocuğun, ölmesi gerekiyor? Böyle bir vicdansızlık, böyle bir umursamazlık olabilir mi? Bugün, dünyada ne kadar ülke varsa, her birinin meclisinde, Netanyahu’nun, savaş suçlusu ilan edilmesi gerekiyor. Kendi ülkelerinde, bir terör saldırısı olduğunda, dünyayı ayağa kaldıran, batı ülkelerinin, 21’inci yüzyılın, en büyük katliamına, sessiz kalması; 21’inci yüzyılda bile, haçlı zihniyetinden çıkamadıklarının, bir kanıtıdır. Tüm dünyaya, özgürlük pazarlayan Amerika; çocukların yaşama özgürlüğü bombalanırken, sesini çıkarmıyor… Paris’teki, terör saldırılarında, 11 vatandaşını kaybedince, dünyayı ayağa kaldıran Fransa; ölen, Filistinli çocuklar olduğunda; 4237 çocuğun katili Netanyahu’ya, destek ziyareti yapıyor… Ve Netanyahu da, bu iki yüzlü desteklerin karşılığını; Daha çok bina yıkarak, Daha çok çocuk öldürerek, Daha çok yeri, işgal ederek ödüyor. Üzülerek görüyorum ki; Batı; Hamas’ın terör eylemlerini odağına alıp; Netanyahu terörünü görmezden gelirken; Doğu ise; Netanyahu terörünü odağına alıp; sivilleri katledip, Netanyahu’ya açık çek veren Hamas’ı görmezden geliyor. Ancak Türkiye, batı ile doğunun, bu iki yüzlülüğü arasında, bir tercihe zorlanamaz. Türkiye, yalnız ve yalnızca; dünyanın unutmuş gözüktüğü, vicdanın, hakkın ve adaletin tarafı olmalıdır. İsrail’le Filistin arasında, 80 yıldır süregelen bu çatışmanın çözümü; Filistin’i Hamas’ın İsrail’i de Netanyahu’nun zihniyetinden arındırmaktır. Kalıcı bir barış inşa etmek için, Türkiye; nefretten beslenenleri değil; barış için çabalayanları desteklemelidir. Aziz milletim; ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçtiğimiz günlerde, ülkemizi ziyaret etti. Ziyaret sonrasında, yapılan açıklamada, bir nokta, özellikle dikkatimizi çekti. Deniyor ki; Gazze'den sivillerin çıkarılması konusunda, farklı bölge ülkelerini, ziyaret etmişler; ve önemli adımlar atılmış… Öncelikle şunu söylemek isterim: Netanyahu’nun, Filistin’de yol açtığı mezalimin karşısında, çözüm yolu, sivilleri bölgeden çıkartmak değil; katil Netanyahu’yu, bir an önce durdurmaktır. Bu çok açık. Amerika Birleşik Devletleri’nin de, âdeta emir eri olan Netahyahu’yu durdurmaya, elbette gücü yeter. Yani; Kimse kimseyi boşuna, kandırmaya çalışmasın. Bir yandan kuzuyu yiyip, Diğer yandan da, çobanla oturup, yas tutuyor-muş gibi yapan, bu iki yüzlülüğü, asla kabul etmiyoruz. Mezalim üzerinden, toprak genişletme peşine düşen, bu ahlaksızlığı, reddediyoruz! Türkiye olarak, şüphesiz ki, öncelikle, insani yardım ve ateşkes konusunda, gereken her adımı, atmak zorundayız. Ama Gazze’den çıkması gereken, masum Filistinliler değil; katil Netanyahu’nun ta kendisidir; bunu da asla unutmamalıyız. Eğer ki, Filistin davasına ihanet etmek istemiyorsanız; Eğer ki, iki devletli çözüm önerinizde ciddiyseniz; Eğer ki, garantör devlet olma fikrinde samimiyseniz; O zaman; üzerine günlerdir, bomba yağan, Filistin halkının, bir de evlerinden, yurtlarından koparılmasına, müsaade etmezsiniz. O nedenle, buradan iktidarı, uyarmak istiyorum: Sakın ola, ABD’nin sivilleri çıkartma planının, oyuncağı olmayın! Sakın ola, kaçaklar için hendeğe çevirdiğiniz ülkemizi, yeni bir sığınmacı akınıyla, karşı karşıya bırakmayın! Sakın ola, daha önce yediğiniz kazığı, bir kez daha yemeyin. Aziz milletim; Bundan 8 ay önce, çok ağır bir deprem felaketi yaşadık. On binlerce canımızı yitirdik. Yaralarımız hâlâ sarılmadı, hâlâ iyileşmedi. Böyle bir dönemde, İYİ Parti olarak bizim görevimiz; yerel seçim gündemine de, deprem tehlikesini taşımaktır. Çünkü maalesef, bugün geldiğimiz noktada; en önemli ve acil sorunlarımızdan biri, rant odaklı şehirleşme anlayışıdır. Son 50 yılda yapılan, plansız inşaatlar, Kent dokusunu, kent estetiğini bozduğu gibi, Şehirlerimizi de, güvenle yaşanılamaz hâle getirdi. Ne yazık ki ülkemizin, şehir planlamasındaki uygulamaları, batının da, doğunun da, fevkalade gerisinde kaldı. Elalem aynı çimento, aynı tuğla, aynı demirle, sanat eseri gibi, güvenli şehirler inşa ederken; Türkiye; Ak Parti’nin rant düzeninin, pençesinde; çirkin, çarpık ve güvensiz binalar çöplüğüne dönüştü. Ak Parti iktidarında kentlerimiz, doğayla uyum içerisinde, insanlarımızın huzur ve güvenle yaşamaları için değil; daha fazla rant için, inşa edilir oldu. Ez cümle; yerel seçimlere, alarm veren bir şehircilik sistemiyle giriyoruz. AK Parti’nin, 22 yılık iktidarı; Türkiye’yi, pek çok alanda, dünyanın gerisinde bıraktığı gibi; şehircilik alanında da, medeni dünyanın uzağında kaldık. Şehirlerdeki imar rantı, Ak Parti’ye o kadar tatlı geldi ki; bilinçli olarak, iç göçü özendirmeye başladılar. Bugün geldiğimiz noktadaysa; 85 milyonluk ülke nüfusunu, sadece 10-15 devasa şehirde toplamayı hedefleyen, tehlikeli bir şehirleşme anlayışıyla, karşı karşıyayız. Nitekim; Sayın Erdoğan’ın ve ekibinin, şehircilik tasavvurunu, en net şekilde gösteren örneklerinden, biri de; İstanbul’un, Bağcılar ilçesidir. Değerli dava arkadaşlarım; Bağcılar; 1992 yılında, Bakırköy’den ayrılarak, ilçe yapıldı. O günden beri de, hep, Ak Partili belediyelerce yönetildi. Başka hiçbir parti görmedi. Yani, aslında Bağcılar, yüzde yüz, Ak Parti zihniyetinin bir eseridir. Yani, Sayın Erdoğan’ın itiraf ettiği, İstanbul’a yaptıkları o büyük ihanetin, gerçek bir vesikasıdır! 800 bin nüfusluk bir ilçe olan Bağcılar’da; Yol yok, kaldırım yok, piknik alanı yok. Kişi başına düşen yeşil alan, sadece 0,7 metrekare. İnanabiliyor musunuz, 1 metrekare bile değil. Evler, adeta birbirinin üzerine çıkacak şekilde, bitişik nizamda inşa edilmiş. Vatandaş nefes almak istese, neredeyse oksijen yok. Yollarında, arabalar ilerleyemiyor. Bir yerden bir yere gitmek, adeta bir çile. Kültür ve sanat merkezleri yok. Spor tesisleri yetersiz. Annelerin, çocuklarını alıp götürecekleri, parklar yok. Nerede, bir karış boş alan bulsalar; hemen imara, ranta, rüşvete açıyorlar. İşte size, sözde “gönül” belediyeciliği... İşte size, Ak Parti’nin, şehirleşme anlayışı… Betona hapsedilen, 800 bin insanımız… İşte bu yüzden biz, İYİ Parti olarak, yetkiyi aldığımızda; Öncelikle tüm il ve ilçelerimizde, rantı, rüşveti engelleyeceğiz. Ve kapsamlı bir kentsel dönüşüm için, gerekli kaynağı oluşturacağız. Göreve geldiğimiz gibi, imar planlarını düzenleyecek, Ve tüm şehirlerimize, kaybolan kimliklerini, yeniden kazandıracağız! Aziz milletim; Her şeyden önce, İYİ Parti’nin yönettiği şehirler, en hızlı dönüşen şehirler olacak. Kentsel dönüşümün, en iyi ve en hızlı örneklerini, biz gerçekleştireceğiz. 81 ilimizin, birbirine yakın büyüklükte nüfuslara sahip olduğu, yeni bir “dengeli şehirleşme” anlayışını, ortaya koyacağız. İmar planlarından oluşacak rantın, birilerinin cebine değil, kentin paydaşlarına aktarılacağı, yeni bir imar sistemi oluşturacağız. Yerel yönetimlerde, ahlaklı insanları göreve getirmekle kalmayacak; aynı zamanda, yolsuzluğa geçit vermeyecek, yeni bir yönetim standardı da getireceğiz. İYİ Parti belediyelerinde, şaibeli iş olmayacak. Yönettiğimiz belediyeler, bağımsız denetim firmalarınca denetlenecek. Tüm ihaleler, şeffaf ve kapalı zarf usulü yapılacak. Tüm şartnameler, adil ve kapsayıcı şekilde hazırlanacak. Özellikle büyük şehirlerimizi, çağın gereklerine ve sürdürülebilirlik ilkelerine göre, yeniden tasarlayacağız. Paylaşım ekonomisini destekleyeceğiz. Trafik altyapısını, yeni nesil ulaşım çözümlerini, destekleyecek biçimde, yeniden düzenleyecek; trafik denetimindeki sorunları, yapay zeka ile çözeceğiz. Şarj istasyonlarını yaygınlaştıracak, anayolları da, otonom sürüşe, uygun hale getireceğiz. Ayrıca İYİ Parti belediyeleri, sığınmacı istilasına karşı da, etkin mücadele edecek. Sığınmacılara, kira ve mülk satışına izin vermeyecek, kayıt dışı istihdamın, önüne geçeceğiz. İYİ Parti’nin yönettiği şehirler; Türk milletinin, rahat ve huzurlu yaşadığı şehirler olacak. Işıklandırması olmayan sokak bırakmayacağız. Kent estetiğini koruyacağız. Kuracağımız kent estetiği kurulları ile, mimari projelerin, kent dokusuna uygun olmasını sağlayacağız. Yeni yerleşim alanlarını, kişi başına, en az 30 metrekare, yeşil alan düşecek şekilde planlayacağız. Sadece konserlere değil, yeşil alanlara da sponsor bulacağız. Pahalı törenlere değil, kalıcı eserlere kaynak ayıracağız. Yer altı otoparkları ile, araç kirliliğini azaltacağız. Yol tabelası, kaldırım, yürüyüş yolu, şehir mobilyası ve hız bariyerleri gibi unsurları da, standart hâle getireceğiz. Herkesin bilmesini isterim ki; İYİ Parti’nin her bir belediye başkan adayı, bu vizyonun bir elçisidir. İnşallah önümüzdeki yerel seçimlerde, milletimizi de, bu vizyonumuzun, ortağı yapacağız! Ve İYİ Parti’nin yönettiği şehirlerde; bu saydıklarımın, birkaçını değil; eş zamanlı olarak, hepsini, hayata geçireceğiz! Değerli dava arkadaşlarım; Yerel seçimlere, 5 aydan kısa bir süre kaldı… Vizyonumuz, projelerimiz, kadrolarımız hazır. İYİ Parti olarak, Türkiye’yi yönetmeye hazırız. Tek ihtiyacımız olan; milletimizin bize bir fırsat vermesi. Çünkü, biliyorum ki; O fırsatı yakaladığımızda; önce yerelde, sonra da tüm Türkiye’de, İYİ Parti iktidarının, ayak seslerini cümle aleme duyuracağız. İşte o nedenle; Önümüzdeki seçimlerde, Milletimizin bize, bir fırsat vermesi için, canla başla çalışacağız. Çünkü biz; Fırsatları geri tepen değil; o fırsatı, sonuna kadar değerlendiren bir siyasi partiyiz. Çünkü biz; Statükonun konforundan değil; Rekabetin heyecanından beslenen bir siyasi partiyiz. Çünkü biz; Önce kendimiz değil; önce Türkiye diyen bir siyasi partiyiz. Çünkü biz; Millete kulağını tıkayan değil; Milletiyle, omuz omuza yürüyen bir siyasi partiyiz. Biz her daim, önce millet, önce memleket dedik. Milletimiz neredeyse, biz de orada olduk. Milletimiz ne söylediyse, biz de her yerde, onu söyledik. Sözlerimiz, her zaman, açık, net, şeffaf oldu. Haktan, hakikatten, milletten yana oldu. Karşımıza her çıkana göre değişmedi. Kapalı kapılar ardında dönüşmedi. Ama sözlerimiz; kimisine karın ağrısı yaptı… Birilerini fevkalade rahatsız etti… bazıları da, bizi kendine, düşman gördü… Değerli dava arkadaşlarım; Ne ilginçtir ki; 2023 seçimlerinde, Türkiye’yi değiştirmek için, gösterdiğimiz çaba karşısında; bizi, oyun bozanlıkla suçlayanlar; bizi, hainlikle suçlayanlar; parti içi hesaplarını, Türkiye’nin istikbalinin, önüne koyanlar; hafta sonu itibariyle, birer değişim havarisi oluverdiler… Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıktık diye, bize demediklerini bırakmayanlar; hafta sonu itibariyle, yeni genel başkan, Sayın Özgür Özel’in, en büyük fanları oldu. Ez cümle; Kral öldü, ama 2023’e damga vuran, o garip anlayış, ve o anlayışın sahipleri, aynen yerinde duruyor. Nitekim; Tüm kurultay süreci boyunca; Türk sağına, bol miktarda hakaret edildi. Her türlü erdemi solda, her türlü ahlaksızlığı da, sağda gören, ateşli konuşmalar, derinlikli yorumlar yapıldı. Hançer edebiyatları, İYİ Parti eleştirileri, havalarda uçuştu. Ve tüm bunlar da, hazirun tarafından, büyük bir şevkle alkışlandı… Elbette kurultaylar, bir siyasi partinin iç meselesidir. Elbette CHP, kendi içinde, bir değişim sürecine giriyor olabilir. Elbette bu arkadaşlar, “sağ” ve “sağcı” antipatisi üzerinden, teşkilatlarını, konsolide etme arayışında da olabilir. Ama, hala daha, merak eden varsa, şimdiden söyleyeyim: Bizim için, değişen hiçbir şey yok! Biz; çiçeği burnunda değişim şampiyonlarının, daha bugün kurabildikleri cümleleri; bundan tam 8 ay önce, kendilerine kurmuştuk. Üstelik kendimizi düşünerek, partimizi düşünerek değil, Türk milletinin, makus talihini, değiştirmek için kurmuştuk. Dolayısıyla; O gün bize duvar örenlerin, bugün anlattıkları, bu saatten sonra, bizi ilgilendirmez. Milletimizden başka kimse, bizi beğenmek zorunda değil. Milletimizden başka kimsenin teveccühü de, bizim umurumuzda değil. Biz her şeyi, hamdolsun, yeterince gördük. “İlle de ben” diyenleri gördük. Finiş çizgisine kadar gelip, geriye koşanları da gördük. Parti içi hesapların, nasıl da milletimizin taleplerinin, önüne koyulduğuna şahit olduk. O nedenle de, bundan sonra, kendimizden başka kimseye kefil olmayız. Olmayacağız. Hür ve millî siyasetimizle; bezirgan saltanatını da, haram düzenini de, kişisel ikbal siyasetini de, ittifak diye paketlenen, menfaat ilişkilerini de, tek tek yıkacağız! Bizi yola çıkaran, işte budur. Milletimizin emriyle, bize İYİ Parti’mizi kurduran; Memleketi, il il, ilçe ilçe, sokak sokak gezdiren; Tutmadık el, çalınmadık kapı bıraktırmayan; bize durmayı, dinlenmeyi, yorulmayı yasaklayan; azmimiz de, kararlılığımız da, inadımız da, işte bundandır. Türkiye’nin iyi ve cesur insanları! Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, Milletimizin sesini duyurmaktan, asla vazgeçmeyeceğiz! Pusulamızdan, asla şaşmayacağız! Hakikati haykırmak için, gerekirse herkesin huzurunu kaçıracağız! Şunu hiçbir zaman unutmayın ki; Gecenin en karanlık anı, şafağa en yakın olan anıdır. Hiç şüpheniz olmasın. Memleketimize umudu, İYİ Parti’nin güneşiyle getireceğiz! Memleketimize güveni, İYİ Parti’nin duruşuyla getireceğiz! Memleketimize değişimi, İYİ Parti’nin kadrolarıyla getireceğiz! Ve ne olursa olsun; Türkiye’nin, Demokratik Millî Yükselişi’ni, mutlaka gerçekleştireceğiz! Bu kutlu yolda Allah yar ve yardımcımız olsun. Gazamız mübarek olsun. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.Meral Akşener, Özgür Özel'in Selahattin Demirtaş'a selam göndermesini böyle yorumladı: "Yan yana gelmenin bundan sonra çok zor olduğunun bir işaretidir"
— Aykırı (@aykiricomtr) November 8, 2023