Mart ayındaki panik havası bize gösterdi ki; acil çözülmesi gereken sorunların başında kur artışları ve döviz rezervlerindeki erimenin durdurulması geliyor. Çünkü seçim öncesi, sürpriz faiz artışına rağmen, döviz ve altına hücum henüz tam olarak durdurulabilmiş değil. Bu hücumun devam etmesi döviz rezervlerinde, Mayıs seçimleri öncesindeki, dip noktalara inilmesine neden oldu.
"Döviz rezervlerinde yaşanan kanamanın durdurulması şart"
Rezervlerde kritik seviyelere düşüldüğü için Merkez Bankası, mecburen, Mart ayında kurlarda daha fazla artışa izin vermek zorunda kaldı. Mayıs seçimlerinden sonra yaşanan kur sıçraması ardından, ilk kez aylık bazda bu kadar yüksek kur artışı yaşandı. Mart’ta dolar kurundaki artış yüzde 4, euro kurundaki artış yüzde 4.8, dolayısıyla sepet bazında kur artışı yüzde 4.4 olarak gerçekleşti.
Bu oranların Merkez Bankası’nın yılsonu için belirlediği yüzde 36’lık enflasyon hedefine uygun aylık kur artışlarının çok üzerinde olduğunu söylemeliyiz. Yüzde 36 hedefinin gerçekleşmesi için aylık kur artışının yüzde 2, en çok yüzde 2.5’da kalması gerekiyordu. Mart ayına kadar, genel olarak, bu seviyeler korundu ama dövizdeki talep artışı Mart’ta bu dengeyi bozdu.
Kurlarda planlananın üzerinde yaşanan artışın enflasyonu olumsuz etkilediği çok açık. Beklentilerin Merkez Bankası’nın enflasyon hedefine yakınsaması ve enflasyonun daha fazla yükselmesini önlemek için, kur artışlarının aylık yüzde 2’lik artış sınırına çekilmesi gerekiyor. Bunun için ise döviz rezervlerinde yaşanan kanamanın artık durdurulması şart.
Bununla birlikte Mart ayındaki yüksek artışı tolere edebilmek için, bundan sonra aylık kur artışlarının, yüzde 2’nin altında tutulması da gerekebilir. Merkez Bankası’nın bir süredir belirttiği, “Enflasyonla mücadele ederken yerel para birimlerinin değerlenmesi kaçınılmazdır” sözünü yerine getirmesi, yani enflasyonun epey altında kur artışlarını gerçekleştirmesi beklenebilir.
"Güven verecek eylemlere geçilmeli"
Ancak bunun başarılabilmesi için son dönemde altın ve dövize olan talebin durdurulması gerekecek. Seçimler tamamlandığında, kendiliğinden piyasalarda bir sakinleşme yaşanması beklenebilir. Ancak uluslararası yatırım bankası Goldman Sachs’ın hatırlattığı gibi; 2019 yerel seçimlerinde yaşanan bazı büyükşehir seçimlerine yapılan itirazlar sonucu seçimlerin tekrarlanması halinde, piyasalardaki tedirginliğin devam edeceğini belirtmek gerekiyor. Bu takdirde dövizdeki talep devam edeceği için kurlarda artış ve rezervlerde erimenin devam etmesi beklenebilir.
Halbuki ekonomi yönetiminin ilk aşamada dövize olan aşırı talebi durdurması gerekiyor. Bunun için yüzde 50 politika faizine rağmen başarılamayan TL’ye dönüşün artık başlatılması, ekonomi yönetimine ve bundan sonra tavizsiz uygulanması gereken programa güvenin oluşturulması gerekecek.
"Ekonomi programı tavizsiz uygulanmalı"
Ekonomi yönetiminin bu amaçla yapması gereken işler düşünüldüğünde ilk akla gelen, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in seçimin hemen ertesinde ekonomide tavizsiz bir politika uygulanacağını belirtip, yeni uygulamanın en azından ipuçlarını vermesi gerekecek. Bu kapsamda kamuda yapılacak ciddi tasarrufların, gelir artışı için izlenecek yolun, kaba hatlarıyla da olsa, halka anlatılması şart. Bununla birlikte bir takvim çerçevesinde mevcut programın nasıl güçlendirileceği, alınması gereken yapısal tedbirlerin neler olacağı konusunda, fazla vakit geçirmeden detayların kamuoyuna açıklanması gerek.
Bakan Şimşek’in seçimden sonra yapacağı ilk açıklamada, mutlaka artık programın tavizsiz uygulanacağı, uygulamada ödün verilmeyeceğini açık açık söylemesi gerekecek. Bakan Şimşek’in bazı kapalı toplantılarda gösterdiği kararlılığı, artık seçim bittiğine göre halka açık açık anlatması gerekecek.
"Yeni faiz artışları kaçınılmaz olacak"
Bununla birlikte Merkez Bankası’nın seçimden sonra da, yeni faiz artışlarına gitmesi kaçınılmaz olabilir. Bu noktada beklentileri kendi enflasyon hedefine çekebilmek için sert önlemler uygulaması gündeme gelebilir. Bu çerçevede yeni faiz kararını verene, yani Nisan ayı PPK toplantısına kadar, piyasadaki parayı iyice sıkması beklenebilir. Merkez Bankası’nın acil olarak el atması gereken önemli sorunlarından biri bankaların küçük tasarrufçuya TL mevduatta düşük faiz vermelerini dengeleyememiş olması. Küçük tasarrufçunun TL’ye dönmesi için ikna edilmesi gerekiyor ki, hem dövize talep durdurulabilsin hem de son dönemde vatandaşın yüklü miktarda aldığı altın ve dövizler TL’ye dönüşebilsin.
Tabi ki yabancı girişlerinin döviz talebinin durdurulmasında, rezervlerin güçlendirilmesinde önemi fazla olacak. Ancak yabancıları ikna etmek için de, bundan sonra ekonomide izlenecek yol konusunda detay programın ortaya konması ve uygulama kararlılığının somut olarak gösterilmesi gerekiyor.
Kısacası; seçim bitti diye ekonomide işler kendiliğinden düzelmeyecek. Ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadele açısından asıl sınavı daha yeni başlıyor diyebiliriz.