Uzun süredir üzerinde çalıştığım iki yeni kitabımın yayına hazırlanma sürecinin verdiği yoğunluk nedeniyle bir süredir Aykırı’daki köşemden ve sizlerden ayrı kalmıştım. Bu zoraki ayrılık için beni mazur görmenizi diliyorum. Artık daha sık görüşeceğiz.
Bu yazımda sizlere yeni çıkan iki kitabımdan biri olan İSKİLİPLİ ATIF GERÇEĞİ’nden bahsedeceğim. En az bu kitap kadar önemli olan diğer kitabım HURAFELER’i ise bir sonraki yazımda tanıyacaksınız.
Daha önce buradan da yazmış, sizleri çaylarınızı ve kahvelerinizi alıp İskilipli Atıf meselesinde yeni bulduğum belgeleri görmeye davet etmiştim. Elbette burada okuduklarınız bir filmin fragmanı niteliğindeydi. Küçük bir ön tanıtım gibiydi. Söz konusu film geçen hafta vizyona girdi. İskilipli Atıf Gerçeği kitabımız yayınlandı.
İskilipli Atıf, bildiğiniz gibi Atatürk’ün hocaları, şapka giymeyenleri, sarık takanları astığı yönündeki İFTİRALARIN baş kahramanıydı. Yıllar yılı söylenegelen yalanlar sonucunda İslam şehidi mertebesine yükseltilen İskilipli Atıf için sinema filmleri çekilmiş, her sene mezarı başında anma törenleri düzenlenmeye başlamıştı. Uyduruk İskilipli Atıf anlatısına göre şapka takmadığı için idamla yargılanan evliya (!) İskilipli Atıf, ertesi gün çıkacağı mahkemede okuyacağı savunmayı hazırladığı gece rüyasında peygamberimiz Hz. Muhammed’i görmüş, onun “Yanıma gelmek, dururken ne diye müdafaa karalamakla uğraşıyorsun?” çağrısı üzerine ertesi gün savunma yapmayı bile reddetmişti. Mahkeme başkanının “İskilipli Atıf’ın idamına, şahitlerin daha sonra dinlenmesine” diyerek verdiği karar sonucunda idam edilmişti. Neden? Şapka takmadığı, İslam dininin sembolü olarak gördüğü sarığı çıkarmadığı için.
Ne güzel hikaye değil mi? Dinleyenlerin gözlerini yaşartacak türden. İşte bu hikaye, nesilden nesle aktarıldı. Atatürk’ün hocaları astığı, İslam dinine düşman olduğu söylendi. Gerçeğin peşine kimse düşmeyince bu safsatalar gerçekmiş gibi toplumda kabul görmeye başladı. Safsatalara canı gönülden inanan dönemin Refah Partisi milletvekili Hasan Mezarcı, 1992 yılında TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna başvurup İskilipli Atıf'ın yargılandığı mahkemenin tutanaklarını istedi. Komisyon, yapılan inceleme sonucunda arşivde bulunamayan dördüncü ve beşinci defterler eksik olmak üzere İskilipli Atıf’ın yargılandığı davaya ait toplam 13 defterden oluşan Ankara İstiklal Mahkemesi tutanaklarını Hasan Mezarcı’ya teslim etti. Tutanaklardan İskilipli Atıf’ın Şapka Devrimi’ne karşı tertip edilen isyanlarda kışkırtıcı rolü olduğu için Anayasa’yı değiştirmeye teşebbüs suçundan idam edildiği belirtiliyordu. Teâli-i İslam Cemiyetinin başkanı olan İskilipli Atıf, işgalci Yunan ordusuyla değil Mustafa Kemal Paşa’yla savaşılması gerektiğini telkin eden kişiydi ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Yunan uçaklarından atılan ihanet beyannamelerinden de sorumlu tutuluyordu. Tutanaklardan umduğunu bulamayan odakların propagandası sonucunda Hasan Mezarcı’ya verilmeyen dördüncü ve beşinci defterlerin nerede olduğu ve neden ortaya çıkartılmadığı tartışılmaya başlandı. Bazı çevreler, bu defterlerde İskilipli Atıf’ı aklayan bir şeyler olacağına inanıyorlardı. İskilipli Atıf gerçekten suçluysa defterler neden eksikti? Neden bir şeyleri gizleme ihtiyacı hissedilmişti? Defterlerin eksik olması bile yargılamada bir hukuksuzluk olduğunu göstermez miydi?
Bu saçmalıklara nihayet vermek için dördüncü ve beşinci defterlere ulaştım. Bunun yanında İskilipli Atıf ile ilgili diğer yazışmalara da ulaştım. İskilipli Atıf gerçeği kitabımda hepsini tek tek, belge yayınladım.
Bu kitap, elbette ki Atatürk düşmanlarının hoşuna gitmedi. İskilipli Atıf, hukuka uygun şekilde yargılanmıştı. “Peygamberi rüyasında gördüğü için savunma yapmadı” dedikleri İskilipli Atıf sayfalarca savunma hazırlamış ve bunu mahkemede okumuştu. Aldığı ceza sonucunda, suçunu kabullenir bir tavır sergileyen Atıf’ın son sözleri Atatürk ve İsmet Paşa’dan af dilemek olmuştu. Devlet, iddia edildiği gibi Atıf’ın ailesine karşı düşmanca bir tavır sergilememişti. Atıf’ın geride kalan ailesine yetim maaşı bağlanması için en çok çabayı gösteren de Ankara İstiklal Mahkemesi’ydi. Atıf’ın başkanı olduğu Teali-i İslam Cemiyeti’nin zararlı faaliyetlerini gösteren onlarca istihbarat raporu vardı. Bu raporlardan birinde Kazım Karabekir Paşa Teali İslam Cemiyeti üyelerinden, dolayısıyla Atıf ve arkadaşlarından “İslamiyet perdesi altında birçok fırıldak çevirmek isteyen şahıslar” olarak bahsediyordu. Bu kitabın yayınlanması ile Atatürk düşmanlarının elleri kolları kırıldı değerli dostlar. Ezberleri bozuldu. Gerçeklerle yüzleşmenin zorluğu hücrelerine kadar işlemiş durumda.
YÜZ YILLIK YALAN YERLE BİR OLDU.
Sizlere düşen, bir kişinin daha İskilipli Atıf yalanıyla zehirlenmemesi adına yalnızca gerçekleri yazan bu kitabı okuyup okutmaktır.
İSKİLİPLİ ATIF'IN ATATÜRK'TEN AF DİLEYEN SON SÖZLERİ
İskilipli Atıf, idam kararı alındıktan sonra Mustafa Kemal ve İsmet Paşalara ulaştırılmak üzere bazı sözler söylemiştir. İskilipli Atıf, suçunu idrak ettiğini söylemiş, idam cezasının affedilerek gerekirse 101 sene hapis cezasına çevrilmesini istemiştir.
Bugün İskilipli Atıf'ın suçunu inkar edenler, İskilipli Atıf'ın bizzat söylemiş olduğu "kusurlarını idrak ettiği" yönündeki sözlere ne diyecekler?
İşte ilk kez yayınalan o sözlerin tam metni:
1- Atıf Hoca’nın kable’l-idam söylediği ifadatı:
Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa hazretlerinin merhametlerine dehalet ederim ve bizi aflarını rica ediyorum. Hiç olmazsa cezamızın yüz bir seneye iblağını rica ediyorum. Başka bir diyeceğim yoktur. Bendeniz Türk oğlu Türk’üm. Benim gibi bir şahsiyet yirmi otuz senede yetişebilir. İmha bir fazilet değildir. Dağ başındaki şaki de yapabilir, şaki de imha olabilir.
Demek ki bu fazilet değildir. Fazilet ihya ve ıslahtır. İmha etmemeli, bizim bilmediğimiz kusurlarımız varsa o cihetten ıslaha sevk etmeli ve aklen söylenilen sözleri idrak [edecek] kabiliyetteyim. Bilhassa Gazi Paşa ve İsmet Paşa hazretleri memlekette müdrik insanların çoğalmasını görüyorum ve kendilerinin o kabiliyette olduklarını müdrikim. Bu is’afımız sem’-i devletlerine vasıl olursa çırağen? bizi imhadan vazgeçerek ıslah tarikini emredeceği ümidindeyim. Onun için kararımızın “101” seneye tahvilini emir buyursunlar.
2- Müfti Ali Rıza da aynı ifadede bulunmuştur.