Geçmişten günümüze, moda tabiri ile “yerli ve milli teknoloji” konusu ülkemizde hayal kırıklıkları ve hüsranlarla dolu bir konu olarak süre gelmiştir.
Hepimizin aklına hemen;
1926 da kurulup, Marshall yardımı karşılığında kapatılan Kayseri Tayyare Fabrikası,
Benzin komplosuna ve yabancı otomobil markalarının baskılarına kurban giden Devrim otomobilleri ve korona salgını ile gündeme tekrar gelen, yerli aşı üretip ihraç ederken 2011 yılında kapatılan Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı konuları geliyor.
Yakın geçmişte yaşanmış pek de bilinmeyen bir kaç konuya şöyle bir bakalım isterseniz.
Yerli İşletim Sistemi Pardus
2004 Yılında Çukurova Üniversitesi öğrencisi iken üniversitemizin masraflarımızı karşılaması ile Ankara Milli Kütüphanede yapılan 3. Linux ve Özgür Yazılım Şenliği’ne katılma fırsatı bulmuştum.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı talebi ile TÜBİTAK, UEKAE bünyesinde geliştirilen ve her şeyi ile yerli ve milli bir Linux dağıtımı olan Pardus işletim sistemini, geliştiren ekipten ilk defa bu işletim sistemini ve özelliklerini dinleme ve sorular yönetme imkanım olmuştu.
Linux terminolojisine hâkim olmayanlar için açıklayacak olursam Pardus, Linux çekirdeği üzerine kurulmuş ve tümü ile TÜBİTAK bünyesinde istihdam edilen Türk yazılımcılar tarafından geliştirilen, bağımsız kendi tabanına sahip bir Linux dağıtımı idi.
O kadar iyi bir sistem geliştirildi ki o dönemde geliştirilen bazı program ve işletim sistemi alt parçaları bugün Linux kullanıcılarının büyük bir çoğunluğunun bildiği ve kullandığı Ubuntu gibi dağıtımlarda kullanılmaya başlanmıştı.
Ama akıbet değişmedi 2011 yılında bu ekip dağıtıldı. Sonrasında birkaç sene ses seda çıkmayan, var olan işletim sistemlerine güncelleme yapabilmesi dışında iş yapmayan bir ekip oluşturuldu.
2013 yılına geldiğimizde devletimiz, 17-25 Aralık olayından sonra yerli ve milli bir işletim sisteminin kilit pozisyonlarda ne kadar önemli olduğunu hatırlayarak Pardus’u tekrar canlandırmaya niyetlendi ancak bu sefer de senelerin emeğini çöpe atarak popüler ve yabancı bir dağıtım olan Debian tabanında bir Linux derleyip adına Pardus denildi.
Yani, tarih yine tekerrür etti ve milli gitti sözde “yerli ve milli” işletim sistemi geldi.
Aselsan Mühendislerinin Hollanda’ya toplu geçişleri
2019 yılının başlarında Tübitak ve Aselsan’da özellikle yerli savunma sanayi bölümünde çalışan yüzden fazla mühendisin Hollanda savunma sanayi firmalarına geçiş yaptığı haberleri ayyuka çıktı.
Gazetelere yansıyan haliyle özellikle 2018 yılında yüksek maaşlar verilen mühendislerimiz Hollandaya koşa koşa gitmişlerdi. Kimi medya kuruluşları bunu “gurur duyulacak bir şey” gibi ele alırken, işin aslı pek de öyle değildi.
Aselsan’da çalışırken yaşadıklarından sonra Hollanda’ya yerleşen ve şu anda üst düzey yöneticilik yapan bir mühendisimizin yaşadıklarını kendisinin ağzından aktarıyorum:
“Bizlere dindarlık üzerinden fişleme yapıldı. Kurumumuzda 'dindar' olmadıkları gerekçesi ben dahil bir çok mühendise mobbing uygulandı, 'namaz kılmayanlar, oruç tutmayanlar' diye listeler tutuldu, bu listede olan mühendislerin, terfileri durduruldu, siyasi bağlantılı yeni mühendisler terfiler alarak çok hızlı şekilde yükseldiler.
Bizleri yıldırmak için sürekli olarak kendi birimlerimiz ile ilgili olmayan görevler ya mesaiye zorlandık veya geçici görevler ile şehir dışına gönderildik, gittiğim görevden döndüğüm gün yeni bir şehirdışı görevlendirmesi verildi, kendi ailemi bile göremez hale geldim.
Bizler Aselsan’da çalışan iyi eğitim almış, yetişmiş mühendisleriz, sürekli olarak Hollanda firmalarından teklifler zaten bir süredir alıyorduk. Yaşadığımız sıkıntılar nedeniyle, Aselsan’dan aldığımıza çok yakın ücretlerle Hollanda firmalarından gelen tekliflere olumlu yanıt vermek zorunda kaldık.
Şartlar değiştiğinde tekrar ülkemiz için hizmet vermek istiyoruz."
O günlerde basına konuşan başka mühendislerin iddiaları da bu iddiaların doğrular nitelikteydi.
Komplo teorisi üretmeyi pek sevmem ancak, Aselsan’daki mobbing uygulamalarının artması ile Hollanda firmalarının bizim mühendislerimize kucak açmasının da aynı dönemlere denk gelmesi bana manidar bir tesadüf olarak göründü...
Bu mühendislerimiz üzerinde çalıştığı projelerin deneyimleri ile bugünlerde Hollanda'nın “yerli ve milli” silahlarını geliştiriyor olmaları da benim için ayrı bir üzüntü kaynağı...
Günümüze geldiğimizde ise Altay Tankının akibetini tekrar hatırlatmaya bile gerek yok, 2017 yılında, 22 ay içerisinde seri üretime geçebileceğini açıklayan ve Altay Tankının prototipini ve testlerini yapan Otokar’a verilmeyen ihale 2018 yılında BMC’ye verildi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın 2020 yılının sonunda yaptığı açıklamaya göre, seri üretime geçebilmek için 2 yıldır Almanya’nın bize tank motoru vermesini bekliyoruz.
Ülkemizde teknoloji üretimi denince malesef aklımıza sadece savunma sanayisi geliyor, onda da şu ana kadar, Savunma konusunda kendini ispat eden İHA ve SİHA’larımız gibi başarı hikayelerimiz malesef oldukça az.
Tüm bu örnekler ışığında İHA ve SİHA’larımızın geleceğinden ve yerli otomobilin akibetinden umutlu olmak istesem de olamıyorum.
Keşke ülkemizde teknoloji üretimi konusu hükümet odaklı olmaktan çıkıp bir devlet politikası olsa ve Tubitak, Aselsan, Roketsan gibi kurumlarımızda liyakat merkezli, siyasetten uzak bir politika ile ele alınsa.
Sivil veya savunma sanayi teknolojileri konusunda çalışan firmaların hepsine stratejik yaklaşıp, sahiplerinin veya çalışanlarının siyasi kimliğine bakılmadan yaptıkları her ne ise önleri devletimiz tarafından sonuna kadar açılsa...
Nedense haberi okurken hiç şaşırmadım, o kadar çok duyuyorum ki bu tür mobingleri
"Aselsan’daki mobbing uygulamalarının artması ile Hollanda firmalarının bizim mühendislerimize kucak açması" konusuna değinirsek, yurtdışı şirketler ciddi insan kaynakları şirketleriyle çalışıyorlar. büyük firmalar aldıkları elemanlardan memnuniyetlerine göre onların referansına çok önem veriyorlar. Hele ki euro ile maaş hesaplarsanır en ucuz mühendis transfer edeceğiiniz yer Türkiyedir. Bu yüzden bunun altında birşey aramaya gerek yok.