Doktorlar zekidir, çalışkandır.
Çok sevdikleri meslekleri dışında başka işlerle de sıklıkla meşgul olurlar. Müzikle ilgilenen çoğunluktadır, kitap yazan, cafe açmaya çalışan, toprak satın alıp tarımla uğraşan hatta emlakçılık yapan bile vardır içimizde.
Benimkisi de bir tutku işte. Babamın kucağında ‘Biskilet hırsızları’ filmini seyrettikten sonra içime ‘artizzz’ olmak tutkusu düşmüştü. Büyük ihtimalle bisikleti çaldıran babanın yanındaki ağlayan o hüzünlü çocukla kendimi özleştirmişim galiba.
İşte bu tutkuyla 2012 yılında Sarı Siyah filmini çekmiştik. Çanakkale'de şehit olan İstanbul Erkek Lisesi öğrencilerini anlatıyordu.
Ülkemizde o yıla kadar tek tük savaş filmimiz vardı. 1964 yılında Ajda Pekkan’ın oynadığı ‘Çanakkale arslanları’ dışında neredeyse bir film yoktu.
Benim de senaryo 15 yıldır kafamda idi. 4 ayrı yapımcıya gittim projeyi anlattım. "Riskli" dediler ve çekmeyi kabul etmediler. Mehmet Şeylan ile oturduk senaryoyu yazdık. Turgut Ural hem görüntü yönetmeni olacaktı hem de seti, castı ayarlayacaktı.
20 Şubat 1915'de başlayan Çanakkale savaşını aynı güne 20 Şubat 2012'ye denk getirerek çekmeye başladık. Öyle bir kar yağdı ki çekimlerde donma tehlikesi yaşadık. Yerde süründüğüm bir sahnede sağ kolum soğuktan uyuştu. Hem sanatçı hem çekim yetersizliği olarak birçok sorun yaşadık. Sonunda çekim bitti.
Bu sefer kurgu, montaj sıkıntıları ardından da dublaj sıkıntıları yaşadık. Dublaj bitti, film bitti. Sorun bitti mi: Hayır!
Hard diskleri ve bilgisayarı arabamdan çaldılar. Elimizde kalan sahneleri tekrar montajladık ve tekrar dublaja girdik. Haziran 2013 ilk gösterim tarihimiz olarak planlanmıştı. O sırada Gezi olayları patladı. İstanbul ağırlıklı vizyon tarihimizde kimse sinemaya gidemedi.
Ne Kültür Bakanlığı yardım etti ne de bir sponsor. Her şeyi kendi olanaklarımla yapmıştım. Cebimde 20 TL'lik bir benzin parası bile olmadan yürüyerek işe gittiğimi hatırlıyorum. Arkadaşlarımın ‘deli bu’ dediğini de hatırlıyorum.
Bizim çekimleri basından duyan sinema sektörü bu arada 5 Çanakkale filmi çekti.
İlk çeken biz olmamıza rağmen vizyona bile onlardan sonra girebilmiştik. Piyasa zaten Çanakkale savaşı filmine doyurulmuştu. Kâr elde etmek aklımda yokken tersini de düşünmemiştim.
Battım.
2 sene boyunca borç ödedim. "Düzeltemez artık" diyenlerin aksine gece gündüz çalışarak tüm borçlarımı fazlası ile ödedim.
Bu kadar sıkıntıya rağmen bugün olsa gözümü kırpmam yine bu filmi çekerim.
Bir ara sanatçılar yüzünden o kadar çaresizdim ki iki oğlumun yanı sıra rolü olmamasına karşın ağbimi de Esat paşa rolünde oynattım. Kendisi emekli askerdi. O da bir oynadı ki resmen Esat Paşa oldu. İçinde varmış demek ki. Yine sanatçı sıkıntısından dolayı can dostum Mustafa İnan da çok önemli bir rolde oynadı.
Filmi zayıf bulan çok olsa da ne zorluklarla yapıldığını ancak çekimde olan ve yaşayanlar bilir.
Müzikleri ise hakikaten güzeldir. Katkıda bulunan Can Sanıbelli ve göz doktoru arkadaşım Doç. Dr. Gürkan Erdoğan’ a da ayrıca teşekkür ederim.
Gençlere her ortamda her zaman söylüyorum. Hayallerinizin peşinde koşun. Eğer çok çalışırsanız mutlaka yaparsınız. Dokturluk da öyle değil mi?
Hayal ettiniz istediniz ve oldunuz. İçinizde istek varsa yapamayacağınız şey yok.
Bir gün, bu koşuşturma içinde aklınıza hayallerinizin peşinde koştuğunuz günler gelir ve benim gibi o zor ama o tatlı günlere geri dönersiniz belki.